“Kurşun Trump’a sıkıldı ama Biden’ı vurdu” yazmıştık, zaten ‘zar zor yürüyen’ Başkan’ın siyaseten can çekiştiğinin işaretiydi, artık ölmüş bulunuyor…
Aslında, suikast girişimi gerçekleştiği an Biden’ın gideceği anlaşılmış olmalıydı!
Biden’ın başkanlıktan vazgeçirilmesi, ‘seçimi nasıl kazanırız’ arayışının değil, ‘Trump’ı nasıl durdururuz’ korkusunun sonucu
. İki yaklaşım arasındaki fark, ‘düzen üzerimize çöküyor, hepimiz altında kalacağız, artık her şey mübah” kararıdır. Biden yine direnseydi, azil de olurdu, dahası da olurdu!..
‘Kamala, Trump’la baş edebilir mi, sürpriz aday çıkar mı, hangi Demokratlar hangi adayı destekler, kaç para lazım’ gibi seçim sandığına el atan okumalardan evvel, ABD’nin “
”, çıkan kısmın özetine bakmak gerekiyor…
Dünya, ‘özgür dünyanın lideri’ ABD’ye baktığında ne görüyor? Açık zafiyet/savrukluk tablosu Kongre baskınından bu yana devam etti ve geldiğimiz nokta tarihi açıdan yine bir ilktir…
Artık Biden’a verilen oylar -verenler dahil- kimsenin umurunda değildir. Demokrasiyi, halkın iradesini umursamama halinin, önceki seçimlerden bu yana alenileştiğini tespit edebiliriz.
İlk kez hem ulusal ve hem uluslararası hegemonyalarını tehdit altında hissettiklerinden, zaten kolay satsın için şişirdikleri abartılmış demokrasilerinin ipini çekiyorlar…
Şu açık; Trump ne kadar, “Kamala’yı yenmek daha kolay olacak” dese de, olmayacak! Ama Kamala’nın veya bir başkasının tartıya çıkmasından evvel, “ABD Başkanı’nın, dünyanın en güçlü insanının” ikna edilmesi,
son çıkıştan evvel masa devirmektir,
bunu başardılar. Dramatiktir, hasta yavrusunu yiyen hayvanlar gibi görünüyorlar. Ama diğer yavrular yaşasın için değil, kendileri yaşasın diyedir…
ABD, dünya ve Türkiye’deki “demokratların” sevinç kutlamaları bu yüzden. Artık umutları var. Evet, Trump anketlerde hâlâ önde, Biden’ın kararından 12 saat sonra yapılan kamuoyu yoklamaları da bunu gösteriyor ancak, artık ümitleri daha çoktur ve bunun için akla hayale gelmedik biçimde seçime asılacaklar…
‘1 NUMARALI KOLTUK’UN BEDELİ…
Artık spekülatif sayılmaması gerekiyor;
eğer ABD’nin müstakbel Başkanını öldürmek istedilerse, karşı taraf da cevap olarak dijital şalteri kaos fragmanı olarak indirdiyse
, sandığa kadar, belki sonrasında da seçim kampanyası öyle yürütülecektir…
Başarırlar başaramazlar ayrı konu;
Başkan’ı indiren, adayı vuran, seçimi kazandıracak yeni politik dili de, kampanya stilini de kurar. Demokrat adayın önündeki bürokratik engeller de bir saniyede aşılır, aşılıyor…
Obama ailesi gibi kimi ağır topların sessizliği de kuşkusuz kayda değerdir. Ama hepsi -Harris veya bir başkası için- pazarlığa açıktır. ‘Reddedilemeyecek teklifler’ yapılır, olmadı yalnızlaştırılır ve yol yine açılır…
Küresel müesses nizamın bir numaraları koltuğunu, ABD ve dünya için böylesi sıra dışı dönemde bedavaya bırakmazlar, bırakmıyorlar da. Onlar için dünyanın gayrimeşru gebeliği, doğurmadan sonlandırılmalıdır…
TÜRK MEDYASINDA BİR GECEDE YAŞANAN DEĞİŞİM…
Seçim gününe kadar ABD’de ibretlik bir entrika dizisi seyredeceğiz, her an her şeyin olabileceği beklentisi tahmin ediyorum karşılık bulacak. Bu vesileyle, bizim “yerli” haber kanallarındaki “umudun” da arttığını söylemek gerekiyor…
Trump’ın kaybetme olasılığındaki görece artış,
bizdeki kimi kanalların yayınlarını Demokratlar lehine hızla eğdiklerini
hissettiriyor…
Konuk portföylerindeki “ihraç fazlası eski dostlar” acil göreve çağrılmış gibi. Öyle ki, açık biçimde yakın geçmişi çarpıtarak, Obama ve Biden döneminde yaşanmış bariz vakaların üzerinden atlayarak Amerika’yı temize çekiyorlar, ‘Trump kazanırsa Türkiye’nin başına gelecekleri’ anlatıyorlar. Aslında
yıkayıp-yuğdukları yerleşik düzendir…
Şunu da maalesef kaydı geçirmek zorundayız;
bu kanallar o konukları davet ettiğinde, diğer konuklar ne söylendiğini, lafın nereye vardığını çoğu zaman anlamayan, donanımsız profillerden oluşturuluyor. Tabii gol üzerine gol yeniyor…
Bu haber kanallarının tutumlarını, Türkiye’nin özgün duruşunu/dokusunu zehirleyen, sabote eden, kamuoyunu yolun dışına çeken yayın politikalarını görmek gerekiyor. Seyrederken körlük hepimizin kabahatidir…
Diğer kanallar ise ya bu atakların farkına varmıyorlar. Ya da seyredileceğiz diye örneğin Amerikan iç siyasetinin fantastik boyutlarına yuvarlanıyorlar. Sonuçta niyet farklı olsa da, aynı noktaya hizmet ediyorlar…
Keşke, şu an TBMM’de görüşmeleri devam eden yasalar yerine/içinden
‘Etki Ajanları’ kalemi çıkarılmasaydı hem de genişletilseydi…
‘HANGİ ADAY TÜRKİYE İÇİN DAHA İYİ OLUR’DA ‘KLİK’ SESİ DUYMUYORSANIZ…
Konumuza dönersek; herhangi ABD başkanının Türkiye’nin başına iş açmadığı istisna yoktur. Kim gelirse, tövbe edip Türkiye’yi başının üzerine alacak değil.
Trump iktidarında da ilişkiler güllük gülistanlık olmayacak…
Bazı konularda daha iyi bazı konularda kötü olacak veya devam eden kötülükler sürdürülecek. Biz de, “acaba o mu bize iyi davranacak bu mu bize iyi davranacak” diye
sevgi/beğenilme yoksunluğumuzu
el kollarında tatmin etmeye çalışıp duracağız…
Oysa Batı’nın bir numaralı koltuğuna yönelik savaşın Beyaz Saray’la sınırlı olmadığını, Amerika’nın sınırlarını ve cüssesini çok aşan, ancak kutuplarla sembolize edilebildiğini, yerkürenin tüm başatlarında; askeri, ekonomik, hegemonik, politik, diplomatik, enerjik, jeopolitik cepheleri bulunan muharebe alanında yapıldığını kavradığımızda, yeni Başkan’ın lütuflarına kalmamamız gerektiği, artık o yolun yol olmadığı anlaşılmalı…
Sorun, ‘hangi ABD Başkanı Türkiye için daha iyi olur’ sorusundadır…