Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yıllarca tartışılmış açmazı bol konulara getirdiği özenle ‘sadeleştirilmiş’ yanıtları, Türkiye’nin özgüveni hakkında fikir veriyordur herhalde…
Önce Çin, sonra Rusya, ardından İsviçre’de Ukrayna konferansını ziyaret, Cumhur-başkanı’nın eş zamanlı G-7 katılımı arasındaki stratejik zıtlığın izahı tüm akıllara yakın gelmese de, gerçek bu…
Türkiye’nin tüm jeopolitik ve ekonomi-politik havuzlarda yüzme isteğine, yerküredeki herhangi gücün ses çıkaramamasını da mimlemiştik…
Bakan Fidan, Çin’de yaptığı ilginç konuşmanın devamını Pazartesi akşamı HaberTürk’te katıldığı bir söyleşi de getirdi…
BRICS üyeliği de dahil, Türkiye’nin genel olarak Doğu’ya yönelik alakası-ki ASEAN’a tam üyelik adımı gelecek-yukarıda belirttiğimiz özgüvene ve ‘doğruya’ yaslanıyor. ‘Eksen kayması’ zırvalığı da Batı’ya aitti ve Ankara’nın eksenini kaydırdığına ilişkin söylem ‘geçmiş’ olarak tarif edildi Bakan tarafından…
Ankara, ‘eksen kayması var veya yok’ derdinde değil. ‘Eksen kayması’ veya benzer jargonun “geçmişe ait” olduğunu düşünüyor. Yani bu dönemin şartları/düzeni içinde yok! Olmayan bir şeyin kayması da teknik olarak mümkün değil. Zaten, eksene ‘tutunanlar’ bastıkları zemin kayanlar…
BRİCS de dahil, Çin de dahil, Rusya da dahil Türkiye ilişkilerini genişleterek ilerletecek. Bu artık açık. Zaman zaman duyulan, “efendim tabi bunlar ekonomik saikli, öyle güvenlik bakışlı değil, karıştırmayalım” çıkışları, Batı’dan ayrılma korkusu, alışkanlık/bağımlılık, kendini rahatlatma/ikna, tekrarlayarak kamuoyu yaratma, sözde küçümsemelerden, sulandırmalardan geliyor.
Bu örgütler az veya çok, nitelikli veya az gelişmiş fark etmez, özünde “Batı eleştirisi” barındıran yapılar. Mesela, dolarizasyonla sorunları var ve bu Batı’nın tam bel-kemiğine denk geliyor. Kaldı ki bu fikre Türkiye de paydaş. Daha da ileri gidersek, Bakan Fidan’ın, AB özelinde söylediği, “keşke daha doğru-dürüst davransalardı da, böyle olmasıydı” mealinde ki sözleri de (‘AB iyi olsaydı daha farklı bakılabilirdi’) bağlama eklenebilir…
Bir diğer gerçeklik de şu; Türkiye jeopolitik bir tercih veya vazgeçiş yapmış değil, yakın vadede yapacak da değil. Bunun sebebi de aynı; bu kavramın da yeni düzende ne ifade ettiği üzerinde tartışmalar var. Stratejik muğlaklık alanlarına Türkiye girmez…
Fakat bir de işin doğası var. BRICS evrilir. Yani fikir zemini belli ekonomik yapılar zaman içinde güvenlik boyutu geliştirebilir ve/veya aynı kutbun bir başka uluslararası örgütüyle ortaklaşabilir. Örneğin, Türk Devletleri Teşkilatı da bu çizgide bir yapıdır ve ekonomiyi, ticareti, ulaşımı, enerjiyi önceler. Ama Kazakistan’da yaşanan bir iç karışıklık vesilesiyle Ankara’nın, “TDT’nın güvenlik ve istihbarat boyutu da olmalı” açıklamalarını hatırlıyorum!
‘Açıyı değil, gözü değiştirmek’ burada gerekiyor; açı düne ait. Yeni göz, bu yolların yeni dönemde nasıl bulunacağını, olmadı yapılacağını görecek…
Onu da örnekleyelim; Türkiye, Avrupa’nın NATO’dan gayrı bir güvenlik mimarisi/ordu oluşturmasına açık biçimde karşı. Neden? Sadece bunu hayata geçirecek imkân ve kabiliyetlerin Avrupa’da eksik olması nedeniyle mi? Ya da NATO’ya sadakat gerekçesiyle mi? Bunlar açılar. Göz şu; NATO şemsiyesi dışında Avrupa’nın iç barışını sürdürememe riski var!
Büyük sorun olur. Sadece Ukrayna savaşı bile Avrupa’nın canına okudu. Avrupa’nın göçmesi Türkiye’ye de felaket faturaları çıkarabilir. Korkutucudur, Ankara temkini bundandır…
Ya da…
Ukrayna ile başlayan, Gazze ile zirve yapan küresel savunma sanayiindeki patlama, bu savaşlar sona erdiğinde duracak mı? Kuyruğunu yiyen yılandır. Hem yeni düzene geçişin doğum sancıları silah satışlarını zıvanadan çıkaracak hem de başka savaş olmayacak. Hele küresel ve berbat bir ekonomik kriz fısıltısı hızla yayılırken…
Dışişleri Bakanı’nın, terör örgütü PKK/YPG üzerinden Türkiye’ye saldıran ülke isimlerini zikrederek parmakla göstermesi de öyledir. 2,5 ülke; ABD, İngiltere ve buçuk Fransa listesi, üzerine, bu ülkelerle yapılan görüşmelerin tavırlarında hiçbir değişikliğe yol açmaması, “kasıt” unsurunun çoktan kabul edildiğini gösteriyor. Verilecek cevabın sadece sahada olmayacağı da herhalde kabul edilmelidir…
İşte Almanya’nın yayınladığı son iç istihbarat raporunda FETÖ’ye tek satır yer verilmemesindeki murad nedir? PKK’nın faaliyetlerini tespit etmişler. Günaydın. Ne işe yarıyor? “Kasıt açıktır” denmiş olması, yolun sonunu gösteriyor. “ABD’nin PKK ile aramızdan çekilmesini istiyoruz” cümlesi tartışmaya yer bırakıyor mu?
3’üncü Dünya Savaşı riski de Fidan’a göre hiç küçümsenmemeli. Bu gerçek bir tehdit ama illa topyekün yıkım anlamında okunmamalı; Ukrayna’dan başlayan yayılma-bu köşenin müdavimleri yıllardır biliyor-genişliyor. Bir ucu kuzey kutbundaysa diğer ucu Kore’lere dayanmış durumda…
Öncesi de var elbette ama bu iki savaş, artı küresel ekonomideki sıkışmışlık/basınç ve Yapay Zeka büyük bir hesaplaşmayı besliyor. ‘Yüksek teknolojideki sıra-dışı sıçrama, her şeyi değiştirebilecek bir güvenlik parametresi olarak kimin elinde kalacak’ sorusunu Türkiye takip ederken, Avrupa’nın, ‘yeni AB makamlarına hangi eşi-dostu getireceğiz’ oturumları düzenlemesi, ABD’nin Beyaz Saray’a deliyi mi demansı mı göndereceği kavgalarından daha kıymetli ve işlevsel değil mi?
E, buralardan bakınca, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın başucu kitabı olarak elinden düşürmediği, “I Ching-Değişimler Kitabı”na insan ister istemez başka gözle bakıyor…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.