“Bugün Amerika Birleşik Devletleri, gerçek rakiplerin olduğu ve çoğunlukla Washington’a meydan okuyarak çıkarlarını güçlü şekilde savunan birçok ülkenin bulunduğu bir dünyayla karşı karşıyadır.
Yeni dinamiği anlamak için Rusya’yı veya Çin’i değil, Türkiye’yi düşünün.
Otuz yıl önce Türkiye, güvenliği ve refahı açısından Washington’a bağımlı, itaatkâr bir ABD müttefikiydi. Türkiye ne zaman periyodik ekonomik krizlerden birini yaşasa, ABD onu kurtarmaya yardım etti. Bugün Türkiye, güçlü, popüler bir lider olan Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde çok daha zengin ve siyasi açıdan daha olgun bir ülkedir. En yüksekten taleplerde bulunulduğunda bile rutin olarak
”… (‘The Self-Doubting Superpower. America Shouldn’t Give Up on the World it Made’, 12 Aralık, F. Zakaria, Foreign Affairs.)
2024 yılının açılış yazısı olarak spesifik dış politika gelişmeleri yerine ‘önümüzdeki yola”, Türk Yüzyılı’na Ankara’nın duruşuna bakmak
“Adaletsiz ve dengesiz küresel yönetim sisteminin son çırpınışlarını yaşadığına inanıyoruz”…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘yeni yıl mesajı’ içinden aldığımız bu cümle, dünyayı yönetenlerin/ülkelerin
ilişkin Türkiye’nin hissiyatını yansıtıyor ama aynı zamanda, ‘son çırpınışlar’ın terörle mücadelemizde yerleşik ifade olarak burada da karşılığı var…
Milli Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler’in yılbaşı öncesi TSK’nın kimi birliklerini -İncirlik de dâhil- ziyareti vesilesiyle yaptığı son konuşmalardan bir örnek (31/12); “… 2023,
dünyada çok yönlü gelişmelerin yaşandığı, artan risk ve tehditler nedeniyle güvenlik ortamının hızlı ve sürekli olarak değiştiği bir yıl olmuştur. ….
Mehmetçiğin karşısında aciz kalan, çaresizliğe mahkûm olan teröristler, artık
vermektedir”…
Bu kesişmenin nedeninde, Türkiye’nin mevcut dünya düzenini, yerküreyi terörize eden bir akıl olarak tarif etmesi yatıyor. Pek çok ülke de aynı fikri savunuyor ve hal çaresi için çıkış arıyor…
‘ÇİFTE STANDARTLARA’ ALERJİK ÜLKE…
Başını ABD, İngiltere ve kimi Avrupa ülkelerinin çektiği bu ‘yönetim sistemi’nden mağdur olan devletler, ülkelerinin ve milletlerinin haksız ve taraflı uygulamalar yüzünden zarar görmesi nedeniyle ‘sızlanıyorlar’. Buna ‘isyan’ diyemeyiz. Ancak, çok ilginç,
‘mevcut düzenin alet çantası
’nı kullanarak karşı duruyorlar. ‘Muhalif kümelenmeler’ bu
Türkiye dahildir, bir farkla; o ülkeler gibi hatta daha çok ve ağır haksızlıklara uğradığından başka,
“uğramasa dahi” itiraz edecek karaktere sahiptir!..
“… bu dünya fotoğrafında farklı bir yeri, farklı bir misyonu, farklı bir anlayış
ı temsil ediyoruz. Devlet ve millet olarak biz sadece kendi güvenlik ve refah çabamızı neticeye ulaştırma mücadelesi vermekle kalmıyoruz.
Dünyaya huzur iklimi hâkim olmadan huzur bulamayacağımız anlayışıyla
herkes için aynı standartları diliyoruz. Dünyayı daha iyi, daha adil, daha müreffeh bir geleceğe hazırlamaya dönük
destek veriyoruz”…
Türkiye’nin “çifte standarta” yönelik alerjisi sadece devlet stili değil, millet karakteristiğidir.
Devlet, ülke çıkarlarını dünyaya duyarsız kalarak da koruyabilir. Hatta çok konforlu da olur. Dışarıdan tavsiyeler de budur; “sana ne kardeşim, sen keyfine bak”. Tek yapmanız gereken, mevcut sistemin parçasına dönüşüp, ayaklarınızı manzaraya uzatmaktır.
‘ÇIKARIMIZA BAKALIM’ REELPOLİTİĞİ İNSANÎ DEĞİL INSANSIDIR!
Ama yapamayız! Çünkü Devlet kabul etmez, etse millet etmez ve ‘karakteri’ budur. Haksızlığa gelemez. Yapı/fıtrat meselesidir...
Türkiye’nin iç siyasetinde sık yaşanan çekişmelerin da sebebi budur biraz;
‘reel politik’ insanî değil ama insansıdır!
Yerli-Milli karakter ise ülkeyi-milleti korurken, küresel adaleti gözetmeyi vazeder. Esasen..
Nitekim yine Cumhurbaşkanı’nın Yeni Şafak’ın, ‘İkinci Yüzyıla Merhaba Eki’ için yazdığı satırlar içinde “özellikle altını çizdiği” bölümü aktarayım; “Türkiye, içeride olduğu kadar dışarıda da, barışın, uzlaşının, diyaloğun yanında olmuştur. Ülkemiz yıkıcı değil, karşılıklı saygıya, uzlaşıya dayalı yapıcı politikalar izlemeyi sürdürecektir. Ancak hüsnüniyetimizin istismar edilmesine, yapıcı politikalarımızın zafiyet olarak algılanmasına da asla müsaade etmeyiz. Kandan ve kaostan beslenenlere asla tahammülümüz yoktur”.
Türk Yüzyılı’nın ‘yeni yılı’ üzerinde bu kadar durmamızın sebebi, 2024 yılının, Türkiye’nin
yeryüzünde ‘nerede/nasıl’ duracağına ilişkin bir karar
takviminin ilk yaprağı olacağındandır…
Türkiye, 2024 yılında, özellikle sonundan itibaren-bir kaç kritik kavşak da, Mart seçimleri, ABD Başkanlık seçimleri, İsveç’in NATO üyeliği kararı-Temmuz NATO zirvesi, vb aşıldıktan sonra-
bu stil ve karakterin dünya konjonktürü ile buluştuğu
sürecin rahatlığına kavuşabilir! Buna iç siyasi ve ekonomik iklim de eklenebilir…
İsrail’in Gazze soykırımı/Filistin savaşı, Ukrayna/Batı-Rusya savaşı bu yıl sonuna doğra bitme olasılığı taşıyorlar. Bir evvel yazmıştık, dünyanın yarısı seçimlerden geçecek ve bunun içinde süper ülkeler de var. Ve uluslararası yorumcular, önemli ülke sandıklarının büyük çoğunluğundan, yerleşik küresel nizama itiraz eğiliminin çıkacağını söylüyor. Bir başka örnek, pazartesi akşamı, BAE, Suudi Arabistan, İran, Etiyopya ve Mısır’ın resmen BRICS’e katılmasıdır…
Yerin kıymeti nedeniyle detayına giremeyeceğimiz ama örneğin, uluslararası Batılı petrol şirketleri içinde Çin’le işbirliği yapanların ayrı sermaye ve ülke kliklerine ait olduğu gözlemleniyor. Yani batı konvansiyonel sermayesi içinde de ayrışma var.
Türkiye özelinde ise geçtiğimiz dönemde atlanan engelin yüksekliğini anlamak için şu haber başlığı dahi kâfidir; “Şırnak Türkiye’nin en büyük petrol üreten ili haline gelecek”…
Hem ‘nereden’ hem ‘nereye’ diyeceğiz…