Evet.
Memnun muyuz, yeterli mi?
Hem evet hem hayır.
Çünkü mesele, ‘daha’ veya ‘tam’ bağımsızlık değil. ‘Daha’ yetersiz, ‘tam’ ise gerçekçi değil…
Yuttuktan sonra ‘hazım’ başlayacak. Yeter ki ağızlarından içeri tıkmaya devam edelim…
***
Aslında öykü şöyle başlamıştı ve 15 Temmuz ona saldırdı; Türkiye iç siyasetinde bir dönüşüm yaşanıyordu, AK Parti hükümetleri döneminde bu yenilenme hareketi gittikçe yayılmaya başladı. Bu “onların” zamanla fark ettikleri ve etkisinin derinliğini de tam ölçemedikleri bir yükselme dönemine doğru bağlanırken düğmeye bastılar…
Bunu iki siklonun buluştuğu ‘mükemmel fırtına” metaforuyla da anlatabiliriz. Hem Türkiye’de tökezlediler hem dünyada toslamaya devam ediyorlar…
Batı/NATO ülkeleri içinde 15 Temmuz vakasının zirve örnek olması da odur ve şaşırtıcı değildir; çünkü onların en derine ‘nüfuz’ ettiği ya birinci ya ikinci ülke Türkiye’ydi…
***
Yerimizi kaybetmeyelim, hazmetmelerindeyiz…
Sindirimden değil, “yas sürecinin son aşamasından” bahsediyoruz…
Bilindiktir, kayıplarda, yitimlerde yasın tamamlanması gereken beş evresi bulunuyor; inkâr, öfke, pazarlık, depresyon/çaresizlik ve kabullenme…
“ABD siyasi karar alıcıları, ‘şok, inkâr ve öfke’ evrelerinden sonra artık yas dönemini geride bırakarak Türkiye’nin kaybedildiği gerçeğini kabullenmeye başladılar”… (‘Coming to terms with the loss of Turkey, 07/06, N. Dantforth-A.Stein, War on the Rocks.)
O zamana kadar da Türkiye’nin elden kaçırıldığı gerçeğini inkâr etmeye devam ettiler. Bugün dahi kimi ABD figürleri ‘kabulleniş’e geçememiş görünüyorlar…
Örneğin, ABD Büyükelçisi Jeff Flake’in, “Türkiye, Batı’ya güçlü şekilde çıpalanmış durumda. Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ortaklık hiç bugün olduğu kadar güçlü olmadı” açıklaması daha dündür.
Kesinlikle yanlış. Hele “hiç olmadığı kadar” ifadesi külliyen yalan.
Fakat içinde gözden kaçırılmaması gereken bir ‘pay’ var!..
***
Yerleşik Batı hegemonyasının uluslararası ilişkileri/teorisi, reelpolitik ve konjonktüre, öğretisine yaslanır. Mevcut diplomasi içinde bu temel nüve yaşamını sürdürüyor. Sadece elçi Flake’in duruşunda değil, Türkiye’de çeşitli kesimlerde -gazeteciler, diplomatlar, askerler, iş insanları, ‘aydınlar’, siyasetçiler vs içinde- açık biçimde kendini gösteriyor…
Bir tarafta, daha bağımsız Türkiye’nin geliştiğini gösteren ama nedense ‘şaşırılmayan’ örnekler mevcut; 24 Nisan’da bizzat ABD Başkanı’nın ağzından tekrarlanan sözde “soykırım” ifadesinin artık kimse tarafından umursanmadığı, haber bile olmadığı, İsrail’le ticari ilişkilerin tamamen kesilmesi veya ABD Başkanı ile yapılacak bir görüşmenin iptal edilmesi gibi.. Normalde “sansasyonel” bulunacak bu pratiklerin üzerinde artık durulmuyor bile. Ama hepsi bağımsızlık işaretlerinin parçası…
Öte yanda ise, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik darlanma tekrarlarında Batı ile ilişkilerin kendini yenilemesi ya da F-16’ların bir daha ve bir daha satın alınması süreçleri gibi zıt örnekler bulunuyor…
***
Allah’tan, “yeni küresel düzenin yas süreci” daha yavaş, zorlu. Hâlâ ‘inkârdalar’ ve ellerini bağlıyor. Daha sadeleştirmek gerekirse, Türkiye’nin “bağımsızlaşma/ arınma sürecinde” yeni küresel düzen arayışları ve çok kutuplu global mimari çizimleri hem Batı’yı engelliyor hem Türkiye’ye yeni fırsat jokerleri veriyor.
Hâsılı, bu 15 Temmuz’da Türkiye ‘daha’ bağımsız bir ülkedir. Ama “daha” yerinde duruyor…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.