İzmir’de 92 defa can verdik. Ama yine tam anlamıyla aklımız başımıza gelmeyecek. Her zamanki gibi yaşamaya devam edeceğiz. Daha önceki depremlerden biliyoruz.
Genç yaşlı, pek çok kişi, “parayı bulma” sevdasında. Hâlbuki zamanında Lidyalılar bulmuş derler.
Epeyce zengin birine, servetini nasıl edindiğini sormuşlar.
Çocukluğu ve delikanlılığı boyunca çok fakirlik çektiğini söyler. Erken yaşta anne ve babasını kaybetmesi, hayatını daha da zorlaştırmış.
“Bir gün, cebimde sadece bir lira vardı. Onunla karnımı doyurabilirdim. O vakitler bir liraya insan yemek yiyebiliyordu. Öyle yapmak yerine, gittim bir kilo elma aldım. Hepsini güzelce parlattım, görünüşleri harikaydı. Onu iki katı fiyatla sattım. Elma alıp satmaya devam ettim. Bir süre sonra iki kasalık iş hacmine ulaştım. Dört kasa, sekiz kasa derken, bir gün uzaktaki amcam ölmüş. Malı mülkü çokmuş, çoluk çocuğu da yokmuş. Neyi varsa bana miras kaldı.”
*
Yakın zamana kadar, insanlardaki mal mülk hırsı bugünkü ölçüde değildi.
Aza kanaat etmenin güzel bir yanı vardı.
Üç günlük dünyada, dün bir bugün iki denilir, geçinip gidilirdi.
Bir vakittir öyle değil. Ya da bize öyle geliyor.
“Şimdi rağbet güzel ile zengine…” Bu türkü, acaba kaç yıllık?
*
Çoğunluk, gözü yükseklere dikmiş durumda. Hep çok, hep daha fazla, hep daha iyi, hatta en iyisi olsun isteniyor. Bilhassa gençler…
İstiyorlar ama başta anlattığımız hikâyedeki gibi bir kilo elma almak ve parlatıp satmak zahmetli geliyor.
Bir anda olsun, hemen olsun, şimdi olmazsa bir gün mutlaka… İyi de nasıl olacak?
Herkesin uzakta zengin amcası yok ki. Varsa bile onların da kendi çocukları vardır.
*
Geçen asırda marka olmayı başarmış meşhur bir helvacımızın dedeleri, her gün bir kazan helva yapar, satarmış.
İkindi civarında mal tükenirmiş.
Geciken müşteriler eli boş döner, bunlar da dükkânı temizleyip çıkarlarmış.
Çocukları, “Nasılsa müşteri var, iki kazan yapalım” dediklerinde ihtiyar kabul etmezmiş.
“Kanaatkâr olmak lâzım” diyerek, noktayı koyarmış. Bir türlü razı edememişler.
Ancak onun vefatından sonra kazan sayısını zamanla artırmışlar.
*
Büyümek, yayılmak, her tarafa şubeler açmak, memleketin dört bir köşesine ulaşmak ve hatta dünyaya açılmak, son dönemlerde revaç bulur hale geldi.
Bu yüzden bazı köklü markaların duvarlarında “Başka yerde şubemiz yoktur” yazısı asmak, eskiler için iftihar tablosu iken, gençlerin gözünde “büyük düşünememenin belgesi” olarak kabul edilir durumda.
*
Zengin olmak belki iyidir, güzeldir de…
Bir de hesabını vermek var. Kabirdeki hamal hikâyesini hatırlayalım.
Anlaşmalı olarak bir gece için kabre girmiş de sabahı zor etmiş. Çıkardıklarında ne diyor?
“Ben belimdeki bir ipin bile hesabını veremedim…”
*
Zengin olursa neler yapacağı sorusuyla muhatap olanlar, hiç tereddütsüz fakirlere yardım etmekten başlar söze.
Bizde böyledir… Fakirlerden sonra sıra yakın akrabalara gelir.
Kardeşine araba alacaktır, dayısına ev alacaktır, yeğenini baş göz edecektir, annesinin çok istediği bir şey vardır, onu mutlaka temin edecektir…
*
Kore’de yaşayan bir üniversite öğrencisi şöyle demişti geçenlerde:
“Ev sahibim, ‘alkol kullanmıyorsun, kız arkadaş edinmiyorsun, sigara içmiyorsun, her gün kütüphaneye gidiyorsun, evin (tek göz oda) çok temiz; kızım olsa verirdim’ dedi. Ama kiraya zam yaptı, internet şifresini vermiyor. İnsan elindekilerde değil, elinde olmayanda cömertmiş.”
Söyledikleri ne kadar isabetli.
(Bilhassa son kısmı bir kitaba bedel.)
Evet, gerçekten de durum budur.
Bir de buğdaydır.
Durum buğdayından iyi bulgur olur.
Son söz: Asıl büyük zenginlik, para biriktirmekten ziyade dost biriktirenlerde. Kıymetini bilen için.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.