Yüz yıla bedel beş yıl

04:007/04/2018, Cumartesi
G: 7/04/2018, Cumartesi
Mehmet Şeker

Son beş yılımız belki de yüz yıla bedel. O kadar kısa sürede o kadar çok şey yaşadık ki… “Bunu da atlatabilir miyiz” diye sorduğumuz her soru sonrası, o soruyu sorduran ‘badire’den daha büyüğüyle sınandık.Düşmanın doğası, düşmanlık yapmaktır bildik.Bir de “Dost ateşi” altında kaldık. Dost sandıklarımızın ihanetine şahitlik ettik.“Dost ateşi altında yaşadığımız günler”i ancak ayaklarımız bu topraklara sımsıkı basarsa, tarihsel kodlarımıza yeniden dönersek aşabileceğimizi bildik.Hepsini kaydettik.

Son beş yılımız belki de yüz yıla bedel. O kadar kısa sürede o kadar çok şey yaşadık ki… “Bunu da atlatabilir miyiz” diye sorduğumuz her soru sonrası, o soruyu sorduran ‘badire’den daha büyüğüyle sınandık.

Düşmanın doğası, düşmanlık yapmaktır bildik.



Bir de “Dost ateşi” altında kaldık. Dost sandıklarımızın ihanetine şahitlik ettik.

“Dost ateşi altında yaşadığımız günler”i ancak ayaklarımız bu topraklara sımsıkı basarsa, tarihsel kodlarımıza yeniden dönersek aşabileceğimizi bildik.

Hepsini kaydettik. Hepsini not ettik. Günü gelince durduğumuz yerin neresi olduğunu en yüksek sesten dillendirdik. Günü geldiğinde meydan okuduk. Ölümü göze aldık. Millî ve yerli olanların yanında yerimizi aldık! Safımızı tercih ederken, bir an olsun tereddüt yaşamadık.

*

Kalemdaşım Hasan Öztürk, yaşadığımız son beş yılda yazdıklarını bir kitapta topladı.

Yaşadığımız çetin döneme tanıklığımızı kayda geçmekle yetinmeyip, bize derli toplu halde sundu.

“Dost Ateşi Altında Yaşamak” ismiyle çıkan kitapta hiç unutmamamız gereken bir ata duası var.

Öyle güzel özetliyor ki ak saçlı yazarımız…

“İstiklâl Madalyası sahibi dedem Hasan Onbaşı’nın bize öğrettiği dua şudur: Allah (cc) devlete, millete zeval vermesin!”

*

Davanın özü bu.

Bir yanda dedesinden, ninesinden bu duayı duyanlar…

Öte yanda hiçbir büyüğünden bu duayı duymayanlar…

*

Gezide bunlar vardı karşımızda.

Sonraki çirkin, iğrenç hamlelerde de.

Bunlar, devlete millete gönülden dua edenlere tahammülleri bulunmayan cinsler.

17 Aralık ve 25 Aralık tarihli gayrimeşru operasyonlarda bunlar vardı.

Halkın iradesini silah gücüyle alt edebileceğini düşünenler.

Türkmenlere gönderilen yardım tırlarına müdahale edenler.

Devlet sırrına hiç saygı duymayıp, hadsizliğe meyledenler…

Edepsizlik yapanlar.

Çirkeflikten bir türlü kurtulamayanlar.

“Allah devlete millete zeval vermesin” diyenleri küçümseyenler.

“Vatan, millet, Sakarya” diyerek dalga geçmeye çalışırken çukurun dibine düşenler.

Vatanseverliği bir türlü kavrayamayanlar.

*

Bütün planları suya düştüğü halde inatla düşmanlığa devam ettiler.

Yakmak, yıkmak, vurmak, devirmekti bütün arzuları.

Son kozu oynamak için talimat geldi, düğmeye basıldı.

Takvim Temmuz’un tam ortasını gösteriyordu.

Gözü dönmüş halde saldırıya geçtiler.

Bütün güçleriyle.

Ellerinde milletin parasıyla alınmış silahlar, tanklar, uçaklar…

Devletin onlara emanet ettiği ne varsa hepsini kullanarak saldırdılar.

Karşılarına hiç beklemedikleri insanlar çıktı.

Sivil, silahsız.

Bayrağını alan koşmuştu.

Bomba attılar, kurşun sıktılar, tankla üstlerinden geçtiler, yine de başa çıkamadılar.

Kurşunları bitti.

Bombaları tükendi.

Silahsız sivillerin vatan sevgisi karşısında yenik düştüler.

Kaçabilen kaçtı.

Kaçamayan için teslim olmaktan başka yol kalmadı.

*

Şimdi mahkemelerde ne kadar masum olduklarını anlatıyorlar.

İftira atmada ne kadar usta olduklarını biliyorduk, mahkeme salonlarında gördük ki yalan söylemekte de çok profesyonelmişler.

Ama kimse inanmıyor söylediklerine.

Hâkimler inanmıyor, savcılar inanmıyor, avukatlar inanmıyor, özellikle sıradan vatandaşlar inanmıyor.

Kanmanın da bir sınırı var.

#Türkiye
#Siyaset