Türkiye’nin gücünden rahatsız olanlar

04:0014/01/2020, Salı
G: 14/01/2020, Salı
Mehmet Şeker

Ukrayna uçağı İran’da düştü mü, düştü. 176 kişi öldü mü, öldü. Kanada ve İngiltere başta olmak üzere bazı ülkelerin başbakanları, uçağın İran tarafından füze ile düşürüldüğünü iddia etti mi, etti.İran kesinlikle reddetti mi, etti. Mekanik bir arıza olduğunu savundu mu, savundu.Görüntüler ortaya çıktı mı, çıktı.İran itiraf etmek zorunda kaldı mı, kaldı.İşte tam bu itirafın öncesinde, bakalım ne olacak diye beklemeye başladık.Hiçbir zaman kabul etmeyecekler mi, yoksa bir yere kadar mı dayanabilecekler?Merak

Ukrayna uçağı İran’da düştü mü, düştü. 176 kişi öldü mü, öldü. Kanada ve İngiltere başta olmak üzere bazı ülkelerin başbakanları, uçağın İran tarafından füze ile düşürüldüğünü iddia etti mi, etti.

İran kesinlikle reddetti mi, etti. Mekanik bir arıza olduğunu savundu mu, savundu.

Görüntüler ortaya çıktı mı, çıktı.

İran itiraf etmek zorunda kaldı mı, kaldı.

İşte tam bu itirafın öncesinde, bakalım ne olacak diye beklemeye başladık.

Hiçbir zaman kabul etmeyecekler mi, yoksa bir yere kadar mı dayanabilecekler?

Merak edilen buydu.

İran ne kadar ciddi bir devletmiş, görecektik.

Gördük.

*

Libya’daki çatışmalar endişe verme seviyesini aşmış, hayati durum kazanmıştı.

Darbeciliği meslek edinmiş General Hafter, bütün gücüyle başkente doğru ilerlemekteydi.

Türkiye, Libya hükümetinden gelen yardım davetini kabul ederek asker gönderdi.

Ayrıca deniz komşusu iki ülke olarak arada çok önemli bir anlaşma yapılmıştı.

Türkiye ve Rusya, Libya’da ateşkes yapılması için bastırdı.

Libya hükümeti memnuniyetle karşılarken, Hafter ateşkese uymayacağını açıklamıştı.

İşte o zaman da biz “bakalım ne olacak” moduna geçtik.

*

Öte yandan aynı durum, İdlip için de geçerliydi.

Türkiye ateşkesin başlaması için bastırmaktaydı.

Biz yine etkisiz ve yetkisiz gözlemciler olarak endişeyle takip ederek, merak içinde beklemekteydik.

Çok şükür, hem Libya’da hem de İdlip’te ateşkes başladı.

*

Bu gelişmelerden ne anlamamız gerekir?

Pek çok sonuç çıkarmak mümkün ama şu aşamada üç madde ile özetlesek yeter.

- Barışın önemini.

- Çatışmaların yanlışlığını.

- Türkiye’nin gücünü.

*

Ne gariptir, gelinen noktadan rahatsız olanlar var.

Dışarıdan değil, içeriden bahsediyorum.

Türkiye’nin gücünü ortaya koymasından memnuniyet duymayan ve edep sınırlarını aşarak eleştiren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının varlığı hayret verici.

Oldum olası “iç ve dış düşmanlar” söyleminden hoşlanmazdım.

‘Düşman’ statüsündekilerin dışta olduğunu, içtekilerin o gruba dâhil edilmeyip ‘suçlu’ kabul edilmesini düşünürdüm.

Artık öyle değil.

Düşmanlığı dışarıdakilerden daha fazla gösterenlerle bir aradayız.

*

“Libya’da ne işimiz var?”

“Doğu Akdeniz’de ne arıyoruz?”

“Suriye’de ne işimiz var?”

“Şurada ne işimiz var, burada ne işimiz var?”

İstiyorlar ki Türkiye’nin hiçbir yerde, hiçbir işi olmasın.

Oturduğumuz yerde oturalım.

Hatta mümkünse boş duralım.

Yerli otomobile ne gerek var? Yerli savunma teknolojisine ne gerek var? Helikopter niye, tank, tüfek, gemi, iha siha niye?

Dünyanın en büyük ve en güzel hava limanı bizim neyimize?

Kanal İstanbul da neyin nesi?

İstiyorlar ki birileri otursun göbeğini kaşısın, birileri otursun kafayı çeksin ama kimse kafayı hiçbir yere uzatmasın.

*

Nasreddin Hoca bir yere giderken eşeğine ters binmiş. Rastladığı biri sebebini sormuş.

“Arkadan gelecek tehlikeleri görebilmek için” cevabını vermiş.

“Peki ya tehlike ön taraftan gelirse?” diye sorunca, Hoca şöyle demiş:

“Onu eşek de görür.”

#İran
#Türkiye
#Libya
#Doğu Akdeniz
#Kanal İstanbul