Tramp bize hiçbir zaman teşekkür etmesin

04:0023/11/2018, Cuma
G: 23/11/2018, Cuma
Mehmet Şeker

“Hangi masada oturuyorsanız, çayınızı oraya getireyim.”Ne güzel bir teklif.Tek başına bakınca öyle görünüyor.Ancak evvelini bilince, durum epey farklı.Yol yorgunluğu… Acil çay ihtiyacı… Bir çay bahçesi… Pek çok masa varsa da sadece iki üç masada müşteri bulunuyor.Garson bir kenara çekilmiş, cep telefonunda başparmaklarını yarıştırıyor.Gelenin gidenin farkında olmadığını anlayınca, doğrudan ocağa yöneldim.Çay istedim.Ocaktaki yaşlı adam, bir bardağa oralet koyuyor çay kaşığıyla.O kadar titiz ve aheste

“Hangi masada oturuyorsanız, çayınızı oraya getireyim.”

Ne güzel bir teklif.

Tek başına bakınca öyle görünüyor.

Ancak evvelini bilince, durum epey farklı.



Yol yorgunluğu… Acil çay ihtiyacı… Bir çay bahçesi… Pek çok masa varsa da sadece iki üç masada müşteri bulunuyor.

Garson bir kenara çekilmiş, cep telefonunda başparmaklarını yarıştırıyor.

Gelenin gidenin farkında olmadığını anlayınca, doğrudan ocağa yöneldim.

Çay istedim.

Ocaktaki yaşlı adam, bir bardağa oralet koyuyor çay kaşığıyla.

O kadar titiz ve aheste davranıyor ki, adeta elmas tartar gibi.

Bir miligram fazla yahut noksan olmasın derdinde.

Nihayet bardağı doldurdu, yanına şeker ilave etti, ocağın hemen dışında oturan kadınlara doğru açık pencereden uzattı.

Kadınların yanındaki çocuk oralet içmekten vazgeçmiş.

“İstemiyom, istemiyom…”

İade ettiler.

Adam keyifsiz, bardağı geri aldı, kenara bıraktı.

Tezgâhın önünde beklemeye devam ederken, bir kere daha söyledim çay istediğimi.

“Hah” dedi, iki bardak alıp sıcak su ile çalkaladı.

Bardaklardan birini dolu bıraktı, diğerine çay doldurdu.

O sırada ben de parasını çıkarıp tezgâh üzerine bıraktım.

Ocaktaki adam ağır ağır çayı uzatırken öyle söyledi: “Hangi masada oturuyorsanız, çayınızı oraya getireyim.”

“Yok” dedim, çayı aldım, bir masaya geçip oturdum.

Çay güzel, hava güzel. Dünya da güzelleşti.

Acil çay ihtiyacının ne demek olduğunu bilmeyen, bu güzellikleri tam olarak anlayamaz.

Başında dikilip çayı bir an önce içmek isteyen birine yapılan o teklif de apaçık belli ki gereksiz bir nezaket.

Bir bardak çayı üç dört dakikada doldurabilen birinin, masaya servis yapmasını beklemek olacak iş değil.

*

Tramp, Suudi Arabistan’a teşekkür etti.

Aman ne güzel.

İlk bakışta teşekkür etmek, başlı başına bir nezaket gibi.

Ya evvelini bilince?

Cemal Kaşıkçı cinayetinde ne kadar ayak dirediğini gördük.

Kapı gibi gerçek delilleri yok saymak, görmezden gelmek, kabul etmemek için kırk dereden su gerekti.

Sonunda kabul eder gibi oldu.

Şimdi bu teşekkürü duyunca, “Acaba ne için” dedim.

Kaşıkçı’yı ne güzel öldürdünüz, ne güzel ortadan kaldırdınız diye mi yoksa?

Değilmiş, petrol fiyatlarıyla ilgiliymiş.

Her ne için olursa olsun, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki yakın ilişki, bütün dünyanın gözü önünde işlenen cinayeti örtbas etmeye yetmedi.

Aptalca hazırlanan tezgâh, Türkiye’nin ısrarlı baskısıyla ortaya çıktı.

*

Maktul (öldürülen) belli.

Katil (öldüren) belli.

Azmettiren (öldürten) belli.

Cinayet mahalli (yeri) belli.

Cinayet vakti belli.

Cinayet şekli belli.

Cinayet aleti belli.

Elde cinayet anındaki ses kayıtları da var.

Bir tek ceset yok ortada. Kayıp. Parçalandı, uçtu gitti.

Bu durum, cinayetle ilgili uygulamaları kökten değiştirecek bir niteliğe sahip.

“Ceset yoksa cinayet de yok” gibi bir kural, yeni baştan ele alınacaktır bundan sonra.

*

Tramp’ın herhangi bir konuda bize teşekkür etmesine fırsat olmasın.

#Türkiye