Henüz salgının ilk günlerindeyken, alınan tedbirlerin abartılmasını isteyenler vardı. Bütün ülkede sıkıyönetim ilan edilsin, kimse sokağa çıkmasın diye teklifler getiriyorlardı.
Bir yanda ise bu salgından aşırı korkulduğunu düşünenleri görüyorduk.
Onlar da gereksiz yere çaba harcandığını, koronavirüsün sıradan bir gripten bile daha az tehlikeli olduğunu iddia etmekteydiler.
Böyle bir durumda devlet ne yapsın?
*
Her nasıl davranılırsa, bir kesim rahatsızlık duyacak, memnuniyetsiz olacaktı.
Nasrettin Hoca’nın durumu gibi.
Yağmur yağarsa çiftçi olan damadının yüzü gülecek, yağmazsa kiremitçilik yapan damadının.
Hangi kızı için dua etsin?
*
Çok şükür ki bu salgına karşı en iyi tedbirler alan, imkânları seferber eden bir devletimiz var.
Sağlık sistemimiz bütün ülkelere karşı yüzümüzü ağartıyor.
Tedavinin ücretsiz oluşu, hastanelerdeki imkânların genişliği, başta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olmak üzere bütün sağlık çalışanlarımızın gayretleri, takdirle karşılanıyor.
Bu tabloyu gördüğü hâlde eleştirmeye devam edenler, ortadaki iyilikleri yok sayanlar, yıllardır yurt dışında yaşayan gazeteci Cüneyt Özdemir’i bile isyan ettirdi.
*
Her yapılanı eleştirip, hiçbir şeyi beğenmeyenler hakkında nasıl davranılması gerektiğini söyledi.
Hastalığa yakalanarak hastane kapısına geldiklerinde içeri alınmayıp, onları çok beğendikleri İngiltere’ye göndermek gerektiğini söyledi ki sözünün başında bir de “Ulan…” vardı.
İngiltere şart değil; ABD olabilir, Fransa olabilir.
Hatta bazılarını İtalya’ya yaya olarak göndersek, pek şık olur.
*
“Sizin yaptığınız her şeye karşı çıkarız” anlayışıyla, kendi başlarına çorap örüyorlar da farkında değiller.
Bir defa da “şu iş güzel oldu” demek, takdir etmek çok mu zor?
Demek ki çok zor.
Hatta imkânsız.
*
Sonra çok ilginç bir tablo ile karşılaştık.
Sokağa çıkma yasağını ateşli bir şekilde savunanlar, sıkıyönetimin tek çare olduğunu söyleyenler, daha sonra, hafta sonunda iki günlük yasak gelince ne yaptılar?
Yasağı ihlal etmek isteyenlerin çoğunlukla o kişiler olduğunu gördük.
En fazla onlar sıkıldı.
En çok onlar bunaldı.
Ofladılar, pufladılar.
Burnunu bile çıkarmayacaklarını beklerken, herkesten daha agresif davranıp yasağa uymamak için çırpındılar.
Evvelce istedikleri bu değilmiş gibi.
Kendileri salgına karşı aşılanmış gibi.
Dünyayı sallayan o hastalıkla anlaşma yapmışlar gibi.
Maskeyi göstermelik taşıdılar, çeneye taktılar; ağız burun yerine.
Yasağa karşı çıkmayı marifet saydılar.
“Bana yasak sökmez” tavrıyla, pek efelendiler, artık neye güveniyorlarsa.
*
Evden çıkma yasağı gelince, bir arkadaşıma telefonla ne durumda olduklarını sordum.
“Hane halkı ne durumda?”
“Ne olsun” dedi, “bizim hane halkı, devlet ne derse ona uyar. Çoluk çocuk hep beraber evde oturuyoruz. Hiç dışarı çıkmıyoruz. Yeni yeni oyunlar keşfettik. Birlikte iyi vakit geçirmeye çalışıyoruz. Şu salgının bir an önce bitmesi için dua ediyoruz.”
Bir de ufaklıklardan birinin fotoğrafını göndermiş ki insan bakmaya kıyamaz.
Minicik ellerini açmış, dua ederken çekmişler.
Cenabı Allah, o minik yavruların duasını kabul etsin.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.