İ
nsanın çocukluk dönemine “dünyadaki cenneti” desek, pek yanlış olmaz.
Geçer gider ve bir daha geri gelmez.
Aldığımız her nefes gibi tarih olur.
Geride kalan o güzel parantez, bir bakıma kayıp cennetimiz.
Biz büyüyünce dünya kirlenecektir çünkü.
*
Bir süre önceydi; güzel bir Cuma sabahı erkenden yola çıktık, istikametimiz Adapazarı.
Direksiyonda “Kayıp Cennet” kitabının yazarı Umut Sezer.
Çocukluğunun geçtiği şehirde, yazdığı kitapla ilgili Yazarlar Birliği’nin düzenlediği bir toplantı yapacağız.
Kitap da zaten o şehirde yaşanan büyük depremi anlatıyor.
Depremden bahsedince, aklımıza ilk gelen 17 Ağustos 1999’daki deprem.
Yalova, Kocaeli, Sakarya en çok etkilenen şehirlerdi.
Ancak ondan önce de büyük bir deprem yaşandı. 1967’de.
İkisinde de şehir yerle bir oldu.
İkisinde de yeniden inşa edildi.
*
Deprem ne kadar büyük olursa olsun, birkaç yıl içinde izleri siliniyor.
Binalar yeniden yapılıyor, caddeler sokaklar ve meydanlar yeni baştan düzenleniyor.
Esas alınması gereken ders nedir diye sorarsak, orada cevap biraz sıkıntılı olabilir.
Erzincan’da ve Van’da olduğu gibi bazen şehirlerin yerini değiştirmek, daha sağlam zemine taşımak gerekir.
Bazen de aynı yerde binaların kat sayısını kısaltarak devam edilir.
Bunları gördük.
Daha neler gördük?
Hasarlı binasına sağlam raporu almaya çalışanları gördük.
Bunun için rüşvet döndüğünü duyduk.
*
Kıymetli yazarımızla şehre ilk girdiğimizde, önce kabristana gittik.
Rahmetli dedesiyle ninesinin yattığı yerde duamızı ettik.
Mezarlıktaki taşlara bakınca fark ettik ki deprem dönemlerinde hayatını kaybedenlerin çokluğu dikkat çekici.
Eskileri 1967 depreminde, yenileri 1999 depreminde toprağa verilmiş.
«
Bir deprem romanı olan Kayıp Cennet, geçmişe, hatıralara, eski günlerdeki güzel insanlara bir nevi saygı duruşunda bulunuyor.
Yorganların evde dikildiği, ezik domateslerin atılmayıp salça yapmak için ayrıldığı, portakal kabuklarının reçel için biriktirildiği, eski kıyafetlerin ters yüz edilerek yeniden dikildiği, herkesin daha fakir, daha hüzünlü ama daha mutlu olduğu 60’lı yılların Türkiye’si…
O dönemde yaşanan büyük depremde annesini ve kız kardeşini enkaz altında bırakan iyi kalpli bir delikanlının hayallerinin peşinden gidişi…
Maliye müfettişi olan yazarımız, esasen roman kahramanı olan delikanlı ile duygu ve düşünce bakımından ikiz gibi.
Yıkıntılar içinde kalan bir şehri resmederken, her şey bitti denilen bir anda bile umudun tükenmediğini gösteriyor okurlarına.
Hayatın acı tatlı pek çok yanı olduğunu, bazen bunların birbirine tam anlamıyla karıştığını bir kere daha hatırlıyoruz romanı okuyunca.
*
Yıkılan evinin önünde hayata sıfırdan başlamak zorunda kalan delikanlı, subay olma hayaline dört elle sarılıyor.
En sıkıntılı zamanda karşısına çıkan güzel bir kıza da âşık oluyor.
Kayadan ağaç çıktığını gören bilen bizler, enkaz arasından aşk filizlerince niye şaşıralım?
Mümkündür; akla gelip de başa gelmeyen ne var?
İyiliklerle, güzelliklerle dolu bir roman Kayıp Cennet.
60’lı yılların filmlerindeki kadar temiz bir dünya, o dünyayı anlatan göz yaşartıcı bir roman…
“Kızımız olursa adı Zehra olsun” isteğiyle noktayı koyan roman için yapılan toplantıda, biz minik Zehra ile tanışıyoruz, minik ellerinden öpüyoruz.
Hayat ve roman birbirine karışıyor.
Ellerine sağlık Zehra’nın babası.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.