İnsanoğlu çiğ süt emmiş emmoğlu, çiğ çiğ konuşması ondan

04:002/06/2018, Saturday
G: 2/06/2018, Saturday
Mehmet Şeker

Konstantin Dimitriç Levin, Tolstoy’un kahramanı. Toprağa bağlı bir adam. Büyük bir çiftliği var. Üniversite mezunu. Roman, Anna Karanina.Koca çiftliğin yorucu işlerinden fırsat buldukça da kitap yazıyor.“Rusya tarımının elverişsiz durumunun nedenlerini. Şunları kanıtlamaya çalışıyordu kitabının bu bölümünde: Rusya’nın yoksulluğu yalnızca toprağın eşit dağıtılmamış olmasından ve yanlış yol tutulmuş olunmasından geliyordu. Bu yoksulluğu son zamanlarda daha da artıran asıl neden, Rusya’ya dışarıdan

Konstantin Dimitriç Levin, Tolstoy’un kahramanı. Toprağa bağlı bir adam. Büyük bir çiftliği var. Üniversite mezunu. Roman, Anna Karanina.

Koca çiftliğin yorucu işlerinden fırsat buldukça da kitap yazıyor.



“Rusya tarımının elverişsiz durumunun nedenlerini. Şunları kanıtlamaya çalışıyordu kitabının bu bölümünde: Rusya’nın yoksulluğu yalnızca toprağın eşit dağıtılmamış olmasından ve yanlış yol tutulmuş olunmasından geliyordu. Bu yoksulluğu son zamanlarda daha da artıran asıl neden, Rusya’ya dışarıdan gelen uygarlıktı. Özellikle, peşlerinden kentlerde yığılmayı, kredi usulüyle onun bitişik kardeşi borsa oyununu Rusya’ya sokan ulaşım kolaylığı ve demiryolu olmuştu Rusya’yı iyice yoksul eden.”

*

Nasıl, tanıdık geldi mi?

İster misiniz Temel Bey, hızlı trenin yanlışlığı ile ilgili açıklama yaptığı günlerde Anna Karanina’yı okumuş yahut kırk yıl evvel okumuşsa da hatırlamış ve Levin’den etkilenmiş olsun?

Hiç de uzak bir ihtimal sayılmaz.

Aynı blok içinde bulundukları diğer kafadaşlarının Lenin’den etkilenmişlikleri bârizken, -sanırım hiçbiri itiraz etmez bu tespite; Marks’a da Lenin’e de Stalin’e de sempati duyduklarını kabul ederler- bizim Temel Bey’in Levin’den etkilenmesi, en azından sempati duyması muhtemeldir.

Yoksa niye durup dururken hızlı trenin zararlarından dem vursun?

Olay Rusya’da geçmiyor ve 19. yüzyılda değiliz, ama, ziyanı yok.

*

Önümüzde bir seçim var ve her ne şekilde olursa olsun oyları yükseltmek şart.

Ortada hizmet yarışına girecek durum bulunmadığına göre, tam tersine çalışmayı tercih etmek, bir taktik belki de.

Kroşe vuramıyorsan, karaciğere çalış.

Haydi aslanım, ring seni bekliyor.

Kontra gir, bütün yatırımları durduracağını ilân et.

Ona da müşteri çıkar.

*

Gezi rezaletinin beşinci yılını da hayırlısıyla idrak ettik.

Ne büyük ümitlerle işe girişmişlerdi, nereye vardı sonu…

TIR durdurmalar, 17/25 Aralık operasyonları falan hiç kâr getirmedi de arkasından bir de darbe teşebbüsü geldi; yine sıfıra sıfır, elde var sıfır.

*

Gezi çapulcularının istekleri neydi?

Üçüncü köprü başta olmak üzere, üçüncü havalimanını durdurmak, Kanal İstanbul’dan vazgeçmek…

Liste başı talepler bunlardı.

Köprü yapıldı; adına da Yavuz Sultan Selim denildi.

Havalimanı bitmek üzere.

Şimdi adının ‘Atatürk’ olmasını istiyor vaktiyle karşı çıkanlar, ne şirin.

Bükemediğin eli öpeceksin sözünün farklı bir yorumu herhalde.

Engelleyemediysen, adını sen koymaya bak.

İlle de ‘Atatürk’ olsun diye diret.

Yahu sizi üzmekten, kırmaktan kim ne zevk alır?

‘Atatürk’ de olur, ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ de olur. İsterseniz sonuna bir de ‘Hazretleri’ bile ekleriz.

Üzmeyin tatlı canınızı.

Bir oylama da onun için yaparız; ne çıkarsa bahta…

Ne diyorduk? Bir madde daha vardı…

Kanal İstanbul.

Onun da çalışmaları sürüyor; eli kulağındadır temel atılmasının.

(Bakın yine temelden bahsettik ama bu inşaat temeli. Hayırlı olanı.)

*

Şu günlerde en başarılı performans, Muharrem Bey’de.

Çok güzel sözlerle çıkıyor karşımıza.

“Boğaz’a birinci köprüyü Demirel yapmıştı. İkinciyi Özal yaptı. Üçüncüyü Erdoğan yaptı. Dördüncüyü de ben yaparım” demesi, emin olun ki “Oyum senindir koçum” dedirtecek cinsten.

Gazeteci canlı yayında sordu: “Dördüncü köprüyü nereye yapacaksınız?”

Cevap muhteşem: “Yahu, o lafın gelişiydi.”

Vallahi bir an ciddi sanmıştık.

Bebelere sütü, pişirip de mi içirmeli ne?

#İnsan
#Toplum
#Söylem