Bizi buralarda unutmayın sakın

04:003/08/2019, Cumartesi
G: 3/08/2019, Cumartesi
Mehmet Şeker

Bizde portre yazarlığı pek yaygın değil. Portre deyince, kara kalem mi yağlı boya mı diye düşünüyor insanlar çoğunlukla.Efendimiz aleyhisselâmın resminin çizilmesi yasaklanmış fakat sözle ifade edilmesine izin verilmiş. Böylece muhayyileye bırakılmış. Hilye-i şerif öyle doğmuş.Fahri Tuna, cümlelerle portre çizen az sayıdaki yazarlarımızdan. Hem insanların, hem şehirlerin portresini kaleme alıyor.Gittiği gezdiği şehirleri anlatıyor. Bazen bir dergide, bir gazetede, bir internet sitesinde onun kaleminden

Bizde portre yazarlığı pek yaygın değil. Portre deyince, kara kalem mi yağlı boya mı diye düşünüyor insanlar çoğunlukla.


Efendimiz aleyhisselâmın resminin çizilmesi yasaklanmış fakat sözle ifade edilmesine izin verilmiş. Böylece muhayyileye bırakılmış. Hilye-i şerif öyle doğmuş.

Fahri Tuna, cümlelerle portre çizen az sayıdaki yazarlarımızdan. Hem insanların, hem şehirlerin portresini kaleme alıyor.

Gittiği gezdiği şehirleri anlatıyor. Bazen bir dergide, bir gazetede, bir internet sitesinde onun kaleminden çıkan şehir yazılarına rastlarız.

“Osmanlı Medeniyetinin İzinde” gezip dolaşırken, titizlikle gözlem yaptığı şehirlerin portresi bu şekilde oluştu ve “40 Şehir Portresi” adıyla kitap hâlinde karşımıza çıktı.

*

Türkçe bin yıldır Anadolu topraklarında, altı yüz elli senedir de Balkanlar’da yaşıyor.

Dini, dili, ırkı ne olursa olsun; bu topraklar Türkçe ile yoğrulmuş, Türkçe ile gülmüş, Türkçe ile ağlamış.

İnsanlar Türkçe doğup Türkçe ölmüşler.

Şehirler de öyle tabii ki. Türkçe Smyrna’yı İzmir yapmış, Prusa’yı Bursa.

Adrianapolis Edirne olmuş, İstinpoli İstanbul. Skopya’ya Üsküp demiş.

Yeni şehirler de kurmuş Türkçe; Aksaray, Akhisar, Kırcaali, Akşehir (Belgrad).

Şiir olmuş bu topraklarda, şehirleri şiirleştirmiş Osmanlı.

Nice kadim şehri aynen korumuş, ihtiyaç gördüğü her yere yeni camiler, medreseler, hanlar, köprüler serpiştirerek. Yakmamış yıkmamış, aksine; yaşamış, yaşatmış!

“İyi insanlar” açmış gül bahçelerinde asırlardır. Minarelerden gelen ezan sesleri kiliselerin çan sedalarına karışmış.

Osmanlı şehirlerinde her şehir ‘kendisi’ olmuş, herkesin ‘kendisi’ olduğu gibi. Herkes kendisi kalmış, “bir bütünün özgün bir parçası” olarak.

Her şehir Osmanlı kanaviçesinin özgün bir rengi kalmış. Zira Osmanlı medeniyeti ilmek ilmek, eser eser, vakıf vakıf dokumuş tezgâhında bu şehirleri.

Gittim, yaşadım, gördüm. Kulak kesildim sırlarına. Tanıştık, ahbap olduk onlarla. Neler anlattılar neler: Osmanlı şehirleri ne besteler terennüm ediyor, onlara kalbini açana.

Kalbim onlarda kaldı, yalnız. Okuyunca sizin de kalabilir, diyeyim baştan.

Böyle söylüyor yazarımız.

*

Fahri Tuna ile beraber, seneler içinde pek çok seyahat yaptık. Bazen Anadolu’yu, bazen Rumeli şehirlerini, köylerini dolaştık. Tuna Nehri kıyısında iki Tuna’yı bir kareye sığdırmıştım bir tarihte. Silistre’deydik.

Bir grup arkadaşla kale olarak bilinen Mecidiye Tabyasına çıktılar. Ben o sırada yazıyı yetiştirmek için nehrin kıyısında kaldım.

Oradaki müze müdürü giriş parası isteyince Fahri Tuna sinirlenmiş. “Ne yani, kendi kalemizi görmek için para mı vereceğiz?”

“Bu kale bizim.” diyor müdür Valentin.

“Hayır bizim. Bak yazmışsın oraya, bizim Sultan Abdülmecit inşa ettirmiş!”

“O eskidendi. Artık bizim. Hem, siz değil, Almanlar yapmış bu kaleyi.”

Yan taraftaki bir otomobili gösterir Fahri Tuna. Önünde üç köşeli yıldız bulunan bir otomobil…

“Bunu kim yaptı?”

“Almanlar.”

“Bizim arkadaşımız Güner Hakkı da bastı parayı aldı. Şimdi bu araba Almanların mı Güner Hakkı’nın mı?”

Müdürün kafası karışır. Bizimkiler içeri girer.

Çıkarken şöyle söyler ona:

“Bak Valentin, çok teşekkür ediyorum sana. Gerçekten güzel korumuşsun buraları! Ama senden bir ricam var: Bir gün teslim almaya geldiğimde, sen ol burada. Eksiksiz, senden teslim almak istiyorum her şeyi!”

Türkçe bilen fakat kasıtlı olarak konuşmayan Valentin acı acı gülerek bakar.

Tabyalar da, biz de acı acı gülümsedik kaderimize diye anlattı buluştuğumuzda.

*

Sonra, Tervel’in Turpçular Köyü’ne gidilir.

Seksen yıllık ömrünü Kur’an-ı Kerim ve Türkçe öğretmekle geçiren ve bu yüzden pek çok zulme maruz kalan Hacı Remziye Teyze ziyaret edilir. Odasının duvarında koca bir ay-yıldızlı şanlı bayrak asılıdır.

“Şükür, milletim ve devletim beni unutmamış. Emeklerim boşa gitmemiş.” diye dua eden Remziye Teyze, ayrılırken şöyle söyler: “Bizi buralarda unutmayın.”

#Hilye-i şerif
#Fahri Tuna
#Portre Yazarlığı
#40 Şehir Portresi