Bir gün, üç karınca geldi hücreme

04:0010/01/2020, Cuma
G: 10/01/2020, Cuma
Mehmet Şeker

Eni üç, boyu dört adım olan hücresinde, dört duvar arasında aylarca kimse ile iki kelime konuşamadı.Yemek getiren erlerin bile yüzüne bakması, merhaba demesi, hatta tebessüm etmesi yasaktı.Demir parmaklıklı küçük bir pencere vardı. Oradan deniz görünüyordu. Arada bir görünen martılarla konuşup dertleşirdi.Adanın baş gardiyanı yarbay bir gün içeri gelmiş ve onu küçük pencerenin yanında görmüştü. Çok sinirlenerek, camların yağlı boya ile kapatılmasını emretmişti. Artık ışık bile iğne ucu kadar yerden

Eni üç, boyu dört adım olan hücresinde, dört duvar arasında aylarca kimse ile iki kelime konuşamadı.

Yemek getiren erlerin bile yüzüne bakması, merhaba demesi, hatta tebessüm etmesi yasaktı.

Demir parmaklıklı küçük bir pencere vardı. Oradan deniz görünüyordu. Arada bir görünen martılarla konuşup dertleşirdi.

Adanın baş gardiyanı yarbay bir gün içeri gelmiş ve onu küçük pencerenin yanında görmüştü. Çok sinirlenerek, camların yağlı boya ile kapatılmasını emretmişti. Artık ışık bile iğne ucu kadar yerden zor sızıyordu. Dışarısı görünmez olmuştu.

Dünya ile bütün irtibat kesildi.

İncecik ışık huzmeleriyle sessizce dertleşmekteydi çaresiz.

Hücredeki o adam, Başbakan Adnan Menderes.

27 Mayıs 1960 darbesiyle devrilmiş, Yassıada’ya gönderilmişti.

*

Bir gün hücresinde üç karınca görür. Beklediği üç dost çıkagelmiş gibi sevinir.

“İnsan, en büyük nimetlerin, hiç farkına varamadığımız küçücük zenginlikler olduğunu bilemiyor. Göz açıp kapayabilmek, nefes alabilmek, birine ‘Merhaba’ diyebilmek, adım atabilmek büyük lütuf imiş” diye düşünür.

Rızkının peşinde olan o üç minik karınca, Menderes’i ne kadar sevindirdiklerini bilemeyeceklerdi. “Keşke her gün gelseler” diye geçirir içinden, “Keşke her gün onlara bir şeyler desem.”

*

Adanın komutanı, emrindekilere şöyle söylemiştir: “Bunlara elinizden gelen kötülüğü yapın.”

Zulüm, işkence ve dayak…

Selâm yok, tek kelime etmek yasak; dışarı bakmak, arada bir bahçeye çıkmak bile mümkün değil.

Mahkeme başkanı “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor” diye konuşmuş, hadisenin kendini aşan yanını açık etmiştir. Daha ne olsun?

O mahkemeden adalet beklenebilir mi?

O lânetli adada insanlıktan, merhametten, insaftan bahsedilebilir mi?

Vicdanlar tatile çıkmış, dönüş biletleri de iptal edilmiş.

*

İdam hükümleri en baştan verilmiş olduğu hâlde, dünyanın en adaletsiz mahkemesi, eziyetli bir müsamere tarzında sürüp gitmekteyken, Menderes hücresinde eski günleri hatırlar.

Arkadaşlarıyla Millî Mücadele yıllarını, kurdukları Ay-Yıldız Çetesi ile Yunan’a kök söktürmelerini, Galip Hoca ismiyle Ege yöresinde dağı taşı dolaşan Mahmut Celâl (Bayar), Mustafa Kemal ile görüşmelerini… Usulen, sadece beş dakika için gelmiştir Paşa. Başlangıçta yüzü asıktır; kahve ve sigara ikramını kabul etmez. Çünkü karşısındaki genç adam aleyhinde çok tezvirat yapılmıştır.

Fakat görüşme dört saat sürer. Memleket meseleleri hakkında konuşurlar. Ziraatten, kooperatiflerden, sanayiden, kredi konularından bahseder, çareler sunar Menderes.

Paşa dört kahve içer, bir paket sigarayı bitirir.

Daha sonra Mustafa Kemal Atatürk, “Şayanı dikkat bir genç” diye bahseder ondan ve milletvekili olmasını ister.

*

Hücredeki Başvekil Menderes için, eskileri hatırlamaktan başka teselli yoktur. Gençlik dönemini hatırlar. Çakırbeyli Çiftliği’ni. Oradaki arazileri köylülere dağıtmasını. Kendine az bir arazi bırakmasını…

“Sabahları gün ‘doğuyorum’ diyorken kır bir ata bindiğim gibi dörtnala ufuklara koşuyordum. Şimdi ‘Bir şey anlat, ama tek bir şey’ deseler, o ânları demek isterim. At ile birlikte toprağı döğüşümü, yamaçlara sarışımı ve bereketli tarlalara tümseklerden bakışımı… Ben acele edip de dolu-dizgin yetişmesem, güneş doğmayacak sanırdım. Hey gidi günler.”

*

Üstad Gürbüz Azak’ın “Ege’nin Efeleri” kitabında işte bunlar anlatılıyor.

En başta, hücresinde cellâdını bekleyen Adnan Menderes, sonra diğer efeler.

Demirci Mehmet, Çakıcı Mehmet, Gökçen Efe, Gümüş Diş, Emir Ayşe, Yörük Ali…

Okumaya gücü yetene, yakın tarihimizin anatomisi.

Efe deyince, kanun kaçağı, devlet ve millet düşmanı akla gelmesin.

Efeler yol kesip köy basan, gariban yolcuyu ve köylüyü soyan değildir. Dahası bunları koruyup kollayandır. Efe, sekiz ile iki yüz arası Kızan’ın başı olup; vakar sahibi, saygıdeğer ve güvenilir kişidir.

Efeler, varlıklı ağaları daima hayra ve sevaba davet eder. Yetime, öksüze arka çıkmalarını hatırlatır. O yüzden de çok sevilir ve adlarına çokça türkü yakılır.

Bir de Efe kılıklı, basit ve acımasız yol kesiciler, haraç yiyiciler vardır ki, gerçek efelerin en büyük düşmanı onlardır. Bunların “Çalıkakıcı” diye anıldığını ve küçümsendiğini anlatır yazarımız.

Darbe yapıp Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı asanlar, o sahte efelerden daha beter çıkacaklardır.

#Adnan Menderes
#İdam
#Mustafa Kemal Atatürk
#Efe