Bayram klasiği

04:0025/08/2018, Cumartesi
G: 25/08/2018, Cumartesi
Mehmet Şeker

Bayram klasiği diyebileceğimiz ne varsa, zaman içinde yavaştan değiştiğini de kabul etmek durumundayız.Bugünkü bayramlarla otuz-kırk sene önceki bayramlar aynı olabilir mi?Hele daha eskileri…Geriye doğru düşündüğümüzde, üç yüz sene öncesinin bayramlarını hayal bile edemeyiz.Değişmeyenler, ana hatlar olsa gerek.Kurban kesmek, bayram sofrası, akraba ziyaretleri, el öpmek, harçlık…Bir de kurbanlık alırken, satıcının elini güçlü şekilde kavrayıp sallamak var değişmeyenler arasında.Herhalde öyledir.Yoksa

Bayram klasiği diyebileceğimiz ne varsa, zaman içinde yavaştan değiştiğini de kabul etmek durumundayız.


Bugünkü bayramlarla otuz-kırk sene önceki bayramlar aynı olabilir mi?

Hele daha eskileri…

Geriye doğru düşündüğümüzde, üç yüz sene öncesinin bayramlarını hayal bile edemeyiz.

Değişmeyenler, ana hatlar olsa gerek.

Kurban kesmek, bayram sofrası, akraba ziyaretleri, el öpmek, harçlık…

Bir de kurbanlık alırken, satıcının elini güçlü şekilde kavrayıp sallamak var değişmeyenler arasında.

Herhalde öyledir.

Yoksa geçmiş asırlarda hafifçe tokalaşılıyordu da sonradan abartıldı; her yıl biraz daha hızlı sallanır oldu diyemeyiz.

*

Biz o çok tahassürle anlatılan direkler arasını görmedik ama bayramlık ayakkabı konusunu iyi biliriz.

Konusunu dedik, aslında ‘kokusunu’ desek daha doğru olurdu.

Birkaç gün önce alınan yeni ayakkabıları başucuna koyarak uykuya dalmaya çalışmak, ara sıra okşamak ve hafiften gülümsemek, bunu yaşayanlar için unutulur bir hatıra mıdır?

İlk takım elbisenin bayram yaklaşırken terziye sipariş edilmesi, ölçü verilmesi, provalara gidilmesi ve bitmiş haliyle alıp eve gelerek, askıya asılması…

Hazır giyim sonradan çıktı azizim.

Biz terzilerle büyüdük.

Şimdi ne terzi Hüseyin kaldı, ne terzi Nedim ve iki adım yukarıdaki Cevdet, ne de kamburun dükkânı.

Bu saydıklarım, küçük bir kasabadaki terziler.

Belki bir iki de unuttuğum vardır.

(Kasaba kelimesini kullanırken, bir tuhaf hissediyorum. Biz köy derdik, şimdi mahalle sayılıyor, biz yine köy diyoruz.)

Terzilerin çoğu göçtü, dükkânları yıkıldı, yerine başka yapılar yükseldi.

Kamburun dükkânı, öyle sıradan bir terzi dükkânı değildi.

Bir fakültenin felsefe bölümü gibiydi.

İçeriden yükselen tartışmaları bazen duyardık, tatlı sert konuşulan konuların boyumuzu aştığını hemen anlardık.

*

Eski bayramlar daha güzeldi diyenlere çok itibar etmeyin. Şimdiki bayramlar da çok güzel.

Asıl özlenen, geçmiş yıllar; insanın çocukluğu, gençliği. İnşallah gelecek bayramlar daha güzel olacaktır.

O yüzden nostalji rüzgârına kapılmaya gerek yok.

Zira geçmişe duyulan hasret, daima bambaşkadır. Alır götürür insanı.

Kötü hatıraları zihin genellikle siler yahut geriye iter ve flu halde hatırlanan hep güzelliklerdir.

*

Şimdiki bayram klasikleri arasında aşırı trafik ve tatile çıkma sayılabilir.

Adım adım ilerleme, çok sayıda trafik kazası… Ölenler, yaralananlar… Kaçan boğalar… Tatil beldelerinde otellerin yüzde yüz doluluğu yakalaması…

Vatsaptan bayram kutlama…

Görüntülü görüşme yoluyla el öpme…

İyi ki kurban etlerini de görüntülü dağıtmıyorlar. O zaman herkese bir but düşer... İki but olsa ne? Kime zarar, kime fayda?

*

Başka neler sayılabilir bayram klasikleri arasında?

Kendini kesen acemi kasaplar… Yaralananların hastaneye taşınması… Hastanelerin, Kurban Bayramı boyunca, kolunu bacağına bıçak kaçıranlarla ve boğa darbesiyle yaralananlarla dolması…

Ekranlarda tavsiyeler…

Kavurma nasıl yapılır… Et nasıl saklanır… Bayram namazı nasıl kılınır… (Yok, bunu camide hoca anlatıyordu.) Çok mu yemeli, azla mı yetinmeli? Etler nasıl saklanır? Kıyma nasıl çektirilir?

*

Acemi kasaplar ve kaçan boğalar konusunu çabuk geçmeyelim; hassas bir konu.

Kendini kesen acemi kasaplar, sembolik olarak ciddi bir mesaj veriyor aslında.

Diyorlar ki: Önce kendi nefsini kurban et.

Kendini kesen kasapların hepsini acemi görmek, ne kadar doğru?

Dededen, babadan dört beş nesildir kasap olduğu ve senelerce hiçbir tarafına bıçak değdirmeden mesleğini icra ettiği halde, bu defaki kurbanda kolunu bacağını bıçağa kaptıranlar da var.

*

Boğayı yetiştiren onu o kadar iyi eğitiyor ki…

“Bak aslanım yani boğam, biliyorsun burası senin yuvan. Burada doğdun büyüdün. Bu sene de kaç gel… Seneye seni daha iyi bedelle satarım. Başarır da buraya gelirsen, hem bir sene daha yaşarsın, hem daha çok para kazanırız. Ben parayı ne yapacam aga deme. O parayla kışın sana yem alırım. Ne dersin?”

“Mööö…”

#Bayram
#Kurban bayramı