Arabaları severim… Telden, ağaçtan, fark etmez.
Balya telinden kendimiz yapardık.
Eski bir süpürge ile sokakta ve boş arsada kıvrımlı yollar açar, orada sürerdik.
Geliş gidiş ayrı yol yaptığımız da olurdu ama çok nadir.
Çünkü alışılmışın dışında ve hayallerin ötesindeydi o kadarı.
*
Tahta araba ise gerçek bir konfor.
Dört tekeri var ki en iyisi cevizden çıkar. Arka tekerler daha büyük.
Oturma yeri ayrı, ayak dayama yeri ayrı. İnşaat artıklarından temin edilen çivileri kullanarak, minder veya bir pösteki çakan, tahta üzerine oturmaktan kurtulur.
İpten direksiyon, ne yana çevirirsen, hareketli ön dingil sayesinde araba o yana dönüyor.
Yokuş aşağı saldın mı, rüzgâr gibi gider.
Biraz da geriye doğru yatıp sürtünmeyi azaltırsan, düzlüğe ilk varan olursun.
*
Fren yapmak gerekirse, ön tekere ayakla dokunmaktan başka çare yok.
Daha çok emek sarf eden ve biraz da eli marangozluğa (yoksa mühendislik mi demeli) yatkın olan, arka tekere yine ağaçtan bir parça ekleyebilir; balata görevi görmesi için.
O takdirde, durulacağı zaman, ayakla bastırmak yerine, yandaki kolu çekmek yeterli.
Yokuş aşağı arabayla yarış yapanlar, tekrarlamak için yürüyerek ter içinde yukarıya çıkarken, tahta arabasını da ipinden tutup çekmek zorunda.
İnişte direksiyon olan ip, yukarı tırmanırken bir çeşit yular.
O zamanlar sıradan işlerdi bunlar ama bugün bu tür arabalarla uğraşanlar varsa, her biri masal kahramanı sayılır.
Akülü arabalar, uzaktan kumandalı arabalar var şimdi.
Kim uğraşır telle, ağaçla!
*
Aradan yıllar geçti, büyüdük; gerçek arabalarla oynar olduk.
Frene basınca duran, gaza basınca giden.
Hele şimdiki arabalar, bu kadarıyla yetinmiyor.
İnsanla iletişime geçiyor.
Adeta halden anlıyorlar.
Yola çıkıyorsun, bir süre sonra yorgun olduğunu hatırlatıyor ve kısa bir mola verip kahve içmeyi tavsiye ediyor.
Fazla yaklaşan bir araç olduğunda, dikkatli olmak gerektiğini hatırlatıyor.
Hep aynı hızla gitmek istersen, kendi başına ayarlıyor hızını.
Şeridinden ayrılmaktan hoşlanmıyor ve bunu hemen belli ediyor.
Yanındaki yolcu “Hava soğuk” dediğinde, araba konuşulanı duymuş gibi, ses ve ışıkla uyarıp “kar yağabilir” diyor.
Gideceğin adresi bildirdiğinde, hangi yoldan gideceğini söylüyor.
Neredeyse sohbet edecek, daha ne olsun?
Biraz abartsak, direksiyonu çevirmenin bile fuzuli hale geldiğini düşünebiliriz.
Aman öyle düşünmeyelim.
Bilhassa dönemeçler, her zaman risk barındırır.
*
Bir önceki genel seçime bir hafta kala, arabada ilginç bir hadise yaşadım.
Akşam vakti yola çıkmışız.
Her tarafta afişler, pankartlar…
Yanımdaki arkadaşım seçimde hangi partiye oy vereceğimi sordu.
Bence gereksiz bir soruydu.
O da farkında, ben de farkındayım; laf olsun torba dolsun hesabı bir sohbet açmak maksat.
Fakat araba o kadarının farkında olmasa gerek. (Ne de olsa makine.)
Hemen sohbete dâhil olma niyetindeymiş gibi davrandı ve gösterge panelinde bir ışık yandı: “Dink…”
Bir baktım ki sarı ampul işareti.
“Allah Allah…”
“Ne oldu?”
“Bizim araba siyasetten de anlıyor.”
“Nasıl?”
“Baksana şuna…”
Kafayı uzatıp baktı, minik ekranda bir sarı ampul.
O kahkahayı yazıyla tarif etmek mümkün mü?
İşin aslını anladınız; farlardan birinin ampulü sönmüş.
İlk rastladığımız oto elektrikçisine gittik, yeni bir ampul taktırdık.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.