Yassıada’da “Ben de babam gibi burada ölmek istiyorum” diyen bir adam

04:0014/09/2020, Pazartesi
G: 14/09/2020, Pazartesi
Mehmet Acet

60 sene önce, Adnan Menderes ve arkadaşlarının, askerlerin arasında yokuş yukarı ağır adımlarla tırmandığı basamaklardan ilerleyip, duruşmaların yapıldığı salona girmek üzereyken yakınımızdan yaşlı bir adamın sesi duyuldu.“Babam burada öldü işte” dedikten sonra “Ben de burada ölmek istiyorum” diye devam etti.Acaba kimdi bu adam ve kendisine bu sözleri söyletecek nasıl bir hikayesi vardı?Kim olduğunu salonun içine girip bir süre dolaştıktan sonra yanına gidip kendisine sorarak öğrendim.İstanbul’da

60 sene önce, Adnan Menderes ve arkadaşlarının, askerlerin arasında yokuş yukarı ağır adımlarla tırmandığı basamaklardan ilerleyip, duruşmaların yapıldığı salona girmek üzereyken yakınımızdan yaşlı bir adamın sesi duyuldu.

“Babam burada öldü işte” dedikten sonra “Ben de burada ölmek istiyorum” diye devam etti.

Acaba kimdi bu adam ve kendisine bu sözleri söyletecek nasıl bir hikayesi vardı?

Kim olduğunu salonun içine girip bir süre dolaştıktan sonra yanına gidip kendisine sorarak öğrendim.

İstanbul’da valilik, belediye başkanlığı yapan, Adnan Menderes hükümetinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı görevini yürüten Lütfi Kırdar’ın oğlu Üner Kırdar idi, “Babam gibi ben de burada ölmek istiyorum” diyen yaşlı adam.

Yassıada’daki eziyetlere, hakaret ve aşağılamalara maruz kalıp da Ada’da hayatını kaybedenlerin arasında Lütfi Kırdar da vardı.

Ada’da savunma yaparken kalp krizi geçirerek son nefesini verdikten sonra Cenazesi İstanbul’a getirildi.

On binlerce İstanbullu, 11 yıl önce tek parti döneminin yasaklarına karşı Fevzi Çakmak’ın cenaze töreninde gösterdiği ‘sessiz tepkinin’ bir benzerini, bu defa 27 Mayıs darbecilerine karşı ortaya koydu.

Sessiz ve spontane bir buluşmaydı ama o güne kadar 27 Mayıs’la ilgili halkın herhangi bir tepkisiyle karşılaşmamış olan darbecileri ürküten bir gelişme oldu bu.

Babası Yassıada’da öldüğünde 20’li yaşlarında olan Üner Kırdar, o gün yaşananları 10 sene önce gazeteci Oral Çalışlar’a şöyle anlatmış:

“Büyük kalabalıkla Zincirlikuyu Mezarlığı’na geldik. Mezarın başında babamı tam gömmeye hazırlanırken arkamızdaki kalabalık dalgalandı. ‘Vali Paşa geliyor’ dediler. Gelen 27 Mayıs askeri darbesinin İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı General Refik Tulga’ydı. Herhalde başsağlığına geliyor diye düşündük. Paşa öfkeyle mezarın başına geldi. ‘Nerede bunun oğulları’ diye sordu. Ağabeyim Erdem Kırdar benden daha uzun boylu olduğu için onu gösterdiler. Ağabeyimi yakasından tutup silkeledi. Birkaç hakaretin ardından yanındaki askerler ağabeyimi bir askeri araca bindirip götürdüler. Gözaltına alınmıştı. Endişe içinde, babamı gömdük. Kalabalık da hızla dağıldı.”

VESAYETTEN DEMOKRASİYE MİLLİ İRADE SEMPOZYUMU

Adalet Bakanlığı, 12 Eylül darb2esinin 40’ıncı yıldönümünde darbelerin ne büyük bir kötülük olduğunu hatırlatan değerli bir programa imza attı.

Yenilendikten sonra Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak ismi değiştirilen Yassıada’da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla ‘Vesayetten Demokrasiye Milli İrade Sempozyumu’ düzenlendi.

İstanbul’da yaşadığım yıllarda, Yassıada’ya gitmek, hayalini kurup da yapamadığım işler arasındaydı.

Sempozyumu izlemek için davet gelince, tereddüt etmeden kabul ettim.

Ada’ya ulaşınca, fotoğraflar ve siyah beyaz görüntülerden aşina olduğumuz yerleri gezdik.

Yargılamaların yapıldığı o meşhur duruşma salonun görüntülerdeki halinden çok daha küçük olmasına şaşırdım.

Adnan Menderes’in nazik bir dille savunmasını yaptığı mikrofonu görünce içime hüzün çöktü.

Salim Başol ve yargılamayı yapanları temsil eden balmumu heykellerinin yüzlerinin yazısız bir yafta ile kapatılması, yüreğimi soğuttu.

Daha sonra sempozyumun yapılacağı salona geçtik.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis Başkanı Mustafa Şentop, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve eski Başbakanlardan Tansu Çiller’le birlikte salona geldi.

Ev sahibi sıfatıyla konuşan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, mekanın ruhunu da yansıtan bir konuşma yaptı, şunları söyledi:

“Bu yaslı adada, 60 yıl önce vesayetin sesi yankılanıyordu. 27 Mayıs’ın sözde mahkemeleri, göstermelik yargılamaları; insanımızın gönlüne, hayaline, ufkuna karabasan gibi iniyordu. 40 yıl önce bir eylül gününde milli iradenin üzerinden askeri vesayetin tankları geçiyordu. Sonra bir şubat günü, demokrasimize, hukukumuza modern bir post giydirilmiş yeni bir müdahalede bulundular.”

Darbeler konusundaki duruşunu 15 Temmuz’da net bir şekilde ortaya koyan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Darbeler Türk demokrasi kültürünü zehirlemiştir. Milli iradeyi örselemiştir. Her darbe bir nevi işgaldir, gerilemedir, tarihin gerisine düşmek demektir” sözleriyle bu net duruşunu ortaya koydu.

Meclis Başkanı Mustafa Şentop ise, “Hüzünleniyoruz, öfkeleniyoruz, içimizdeki kırgınlıkları tazeliyor, diri tutuyoruz” diyerek başladığı konuşmasında darbelerin birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olduğunu dile getiren dikkat çekici bir analiz yaptı. Küçük bir bölümünü aktaralım:

“27 Mayıs’la başlayan darbe ve müdahaleler birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır. Farklı görüntülerle karşımıza çıkmaları aldatıcıdır. Sadece konjonktürel olarak, kurulmuş olan darbe düzeninin aksayan yönlerini tamamlama, darbe düzenini yeni şartlara ve zamana uyarlama için farklı mesajlar ve görüntüler vermişlerdir; yani darbe düzenini güncellemişlerdir.”

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması.

Siyasi hayatı boyunca türlü türlü komplolar ve askeri darbe kalkışmalarına muhatap olan Erdoğan’ın şu sözleri, bir yönüyle bütün bu tecrübenin kelimelere dökülmüş halini yansıtıyordu:

“Siyaset mühendislikleri, zorbalıklar, sinsi tuzaklar ve daha nice oyunlar yaşadık. Bedelini demokraside ve ekonomide geri kalmışlık olarak, evlatlarımızın darağacından terör saldırılarında can vermeleri olarak ödediğimiz bu süreci asla unutmayacağız.”

#Adnan Menderes
#Darbe
#Recep Tayyip Erdoğan
#27 Mayıs