Suriye hava sahasına nasıl girildi?

04:002/03/2020, Pazartesi
G: 2/03/2020, Pazartesi
Mehmet Acet

Ankara, İdlib’de şehit düşen askerlerinin kanının yerde bırakılmayacağını, misillemede bulunurken‘elinin ağır’olacağını gösterdi, gösteriyor.Televizyon ekranlarında yayınlanan, Esed rejim unsurlarının, hava ve kara araçlarının nasıl‘avlandığını’gösteren onlarca görüntü, ortada bu anlamda kuşkulu bir durum olmadığına delalet ediyor.Helikopterler, tanklar, mühimmat depoları, orta ölçekli hava savunma sistemleri derken dün iki savaş uçağının düşürülmesi.Milli Savunma Bakanlığı“Uçaklarımıza taarruz

Ankara, İdlib’de şehit düşen askerlerinin kanının yerde bırakılmayacağını, misillemede bulunurken
‘elinin ağır’
olacağını gösterdi, gösteriyor.
Televizyon ekranlarında yayınlanan, Esed rejim unsurlarının, hava ve kara araçlarının nasıl
‘avlandığını’
gösteren onlarca görüntü, ortada bu anlamda kuşkulu bir durum olmadığına delalet ediyor.

Helikopterler, tanklar, mühimmat depoları, orta ölçekli hava savunma sistemleri derken dün iki savaş uçağının düşürülmesi.

Milli Savunma Bakanlığı
“Uçaklarımıza taarruz eden rejime ait iki adet SU-24 tipi uçak düşürülmüştür”
açıklamasıyla bu önemli gelişmeyi duyurdu.
PEKİ, BÜTÜN BUNLAR
NASIL OLUYOR?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Şubat başında ay sonuna kadar süre tanıyan açıklamaları üzerine askeri operasyonun ayak sesleri gelmeye başlayınca, Suriye hava sahasının kullanılıp kullanılamayacağı, kullanılırsa nasıl kullanılacağı sorusu akla düşmüştü.

O günlerde askeri çevrelerden, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kapasitesini teknik anlamda da çok iyi bilen bir kaynağa sormuştum.

“Ruslara rağmen Suriye hava sahasını kullanmanın bir imkanı var mı”
diye.

Cevap şöyle gelmişti:

“Evet var. Kendi hava sahamızdan uzun menzilli silahlarla hava ve yerdeki hedeflere angajman sağlanabilir”.

Aynı kaynağa göre bu imkân, önceki harekâtlarda olduğu gibi Suriye hava sahasını rahatça kullanmak kadar avantaj sağlamazdı ama yine de böyle bir seçeneğin imkân dâhilinde olması, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elinin kolunun bağlı olmadığını göstermesi bakımından önem taşıyordu.

SİHA’LAR VE SEYİR FÜZELERİ…
Perşembe akşamı İdlib’de 33 şehit verdiğimiz saldırı gerçekleşince, Ankara’nın buna nasıl cevap vereceği
‘uygulamalı’
olarak görüldü.

Vurucu güç olarak SİHA’lar, Suriye hava sahasına girdi ve 3-4 gündür televizyon ekranlarına da yansıdığı gibi, rejim unsurlarına dönük etkili operasyonlar yürüttü.

Ama iş bununla sınırlı kalmadı.

Yukarıda atıf yaptığım kaynağın işaret ettiği gibi, F-16’lar, Suriye hava sahasına girmeden Suriye’deki hedeflere atışlar yapmaya başladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde menzili 30, 50, 70, hatta 250 kilometreye kadar ulaşan
‘seyir füzeleri’
mevcut.

Bunların hepsinin birden kullanılmakta olduğunu söylemiyoruz tabii.

Böyle bir imkân olduğunu, bu imkânın bir kısmının şu an kullanılmakta olduğunu ve hava sahası sorunu konusunda
‘çaresiz’
olunmadığını anlatmaya çalışıyorum.

SİHA’ların içeri sokulması, daha büyük hedeflerin ise, Suriye hava sahasına girmeden menzilin uzun füzelerle vurulması.

Üç-dört gündür yürütülmekte olan operasyonun hava kısmında bunlar var.

MASAYA SAHA AVANTAJI ELDE
EDEREK OTURMA ÇABASI
“Saha ve masa”
kavramı artık gündelik hayatımıza girmiş durumda.

Türk ve Rus heyetleri arasındaki masa 5 Mart’ta bir daha kurulacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin’le 5 Mart’ta Moskova’da bir araya geleceği dün duyuruldu.

Duyduğuma göre bu karar aslında cuma sabahı gerçekleşen telefon görüşmesi sırasında alınmış ancak duyurulması ertelenmiş.

Son günlerde sahada olanları, bir yönüyle karşılıklı
‘bilek bükme’
çabaları, diğer yönüyle de 5 Mart öncesi avantaj elde edip masaya öyle oturma arayışları olarak okumak mümkün.
Henry Kissinger’in dediği gibi
“Sahadaki gücünüzün gölgesi, diplomasi masasına düşmediği takdirde, o masada konuştuklarınız ‘lakırtıdan’ öteye geçmez.”
27 Şubat akşamı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne İdlib’de yapılan ağır saldırının Türkiye’yi İdlib özelinde
‘pes etmeye’
zorlamak gibi bir niyet taşıdığı apaçık ortada.
Hemen bir panik havası oluşsun ve Türkler
‘pılını pırtısını’
toplayarak geri çekilsin.

Arzu edilen buydu.

Öyle bir günde eğer iş başında Tayyip Erdoğan gibi dirayetli birisi olmasaydı, arzu edilen ‘
yenilgi’
mesajı çoktan ilgili adreslere ulaşmış olacaktı.

Ancak Erdoğan, ertesi gün Putin’le görüşmesinde de tekrarladığı gibi, geri adım atmayacağını, kararlı tutumundan vazgeçmeyeceğini ortaya koyunca Türkiye’nin bileğinin kolay kolay bükülemeyeceği anlaşılmış oldu.

#Suriye
#SİHA
#MSB
#Henry Kissinger
#Recep Tayyip Erdoğan