İsterseniz önce zihnimizi ya da hafızamızı hızlıca kontrol ettikten sonra şu soruyu soralım:
Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya araçları, evlere, günlük hayatımıza nasıl girmişti?
Hadi herkes kendi cevabını versin.
Bir ‘Tanrı misafiri’ gibi değil, daha çok Kaygısızlar dizisindeki ‘Memnun Kaygısız’ gibi girdi desek, yerli yerine oturur mu?
Bence oturur.
Bir yönüyle, kimseye danışmadan evinize girdikten sonra,
Ev sahibinin mahcubiyetinden yararlanıp evin başköşesini tuttuktan sonra,
Aile fertlerini birbirine düşüren bir memnun kaygısızı andırmıyor mu bu mecralar?
Bunları söylerken bu araçların yararlı kısımlarını atlamayalım.
Özellikle iyi bir takipçi listesi oluşturanlar açısından;
Olup bitenlerden çok daha hızlı şekilde haberdar olmak, kaynak çeşitliliğine erişebilmek, görüş açıklayıp taraftar bulmak, muhalefet etmek, itiraz etmek, destek vermek gibi hem demokratik değerlere katkı sunan, hem de hayata renk katan mecralar buralar.
Devletler, yönetimler açısından ise bu mecralar daha ciddi soruları/sorunları beraberinde getirmiş durumda.
Özellikle dezenformasyon ve terörü/şiddeti teşvik eden tutumların buraları ‘yolu geçen hanı’ gibi kullanabilmesi nedeniyle.
Çin gibi, İran gibi kökten yasaklayarak bu işe çare üretmeye çalışan ülkeleri kast etmiyorum.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yaklaşımı üzerinden ilerleyelim.
Sosyal medya araçlarının,
1-Dezenformasyon
2-Terör/şiddeti körükleme anlamında yaptığı negatif etki, demokratik değerlere sahip ülkeler için de büyük sorunları beraberinde getirdi.
Ama oralarda “Ne yapmak lazım” diye sorulduğunda ‘yasakçı zihniyet’ diye tabir edilen itiraz biçimi otamatikman harekete geçmedi.
Niye?
Bu durum, acaba aşağılık kompleksine sahip olanların bizdeki kadar çok olmamasıyla ilişkili olabilir mi?
Örneğin, Almanya ve Fransa’da şu tür şeyler oldu:
Yönetimler, vatandaşlarının hukukunu koruma görevinin birinci derecede devletlere ait olduğu gerçeğinden hareketle bu mecralarla temasa geçtiler.
Ve günün sonunda twitter, facebook gibi sosyal medya kuruluşları, bu ülkelerin ‘siber egemenlik’ haklarını tanıma anlamında taahhütte bulundular.
Bu konular Türkiye’de gündeme gelince, otomatik bir şekilde ‘yasakçı zihniyet’ yaftalaması karşımıza çıkıyor.
Bunun örneğini geçmişte çok yaşadık.
Hazırlığı yapılan yasal düzenleme önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelince, yapılacak olan tartışmaların yine bu minvalde gelişeceğini öngörebiliyoruz.
Halbuki, sözünü ettiğimiz düzenleme sosyal medya kanallarına ‘yasak getirme’ mantığıyla değil, Fransa’nın yaptığı gibi, Almanya’nın yaptığı gibi devletin egemenlik haklarını ve vatandaşına karşı yükümlülüklerini yerine getirme gibi bir niyetle hazırlanmış durumda.
Şu an taslak halinde olan düzenleme ile sosyal medya platformlarının 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” kapsamına alınarak, yasaya sosyal ağlarla ilgili özel hükümlerin eklenmesi öngörülüyor.
Düzenlemenin taslak metninde şu tür unsurlar yer alıyor:
-Türkiye’de erişimi, 1 milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağlara Türkiye’de temsilci bulundurma ve Türkiye’deki kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırma zorunluluğu getirilmesi,
-Türkiye’de temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğünü yerine getirmeyen sosyal ağa, BTK tarafından bildirimde bulunulması,
-Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt içi veya yurt dışı kaynaklı sosyal ağların, kişisel hakların ihlali ve özel hakların gizliliği kapsamındaki içeriklere yönelik olarak kişiler tarafından yapılacak başvuruları en geç 72 saat içinde cevaplamakla yükümlü olması,
-Türkiye’de günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurt içi veya yurt dışı kaynaklı sosyal ağların, Türkiye’deki kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırmak zorunda kalması.
Bu başlıklarda da görüldüğü gibi, İran ya da Çin’in yaptığı gibi sosyal medya mecralarını tümden kapalı tutmak gibi bir niyet söz konusu değil.
Bu kuruluşların Fransa ve Almanya gibi Türkiye ile de işbirliği yapması isteniyor.
Bu ülkelerin taleplerini karşılama anlamında sergilenen uyumlu tutum, Türkiye’ye karşı esirgenmezse, bir sorun çıkması beklenmemeli.
Ancak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ‘Memnun Kaygısız’ gibi davranmak istiyoruz derlerse, o zaman bu mecraların sahiplerinin niyeti ayrıca tartışma konusu olacak demektir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.