Dün öğle vakti Ankara’nın güneşli havasını solumak üzere Meclis kapısından dışarı çıktığım anda, on metre önümde, aşağı yukarı 20 tane kameranın dizili halde çekim yaptığını fark ettim.
Bu kadar kamera, bu kadar mikrofon herhalde siyasi parti liderlerinden biri için toplanmıştır diye düşünürken, konuşmakta olan kişinin İyi Parti’den istifa ederek Ak Parti saflarına katılan milletvekili Tamer Akkal olduğunu gördüm.
Habercilik refleksinin İyi Parti’den istifa ettikten sonra yakasına takılan rozetle Ak Partili kimliğine kavuşan bir milletvekiline yönelmesini tabi karşılamak gerekir.
Ak Parti yönetiminden bir ismin ifadesinden yola çıkarak yazalım:
“İyi Parti bir kimlik partisi değil, daha çok ‘Tepkili seçmeni’ kendisine çekerek siyasi alanda vücut bulabilmiş bir hareket.”
Belirgin bir ideolojiyi, ortak değer ve ilkelerini oluşturamamış bir siyasi partide tutunmak her daim kolay bir iş değildir.
Tamer Akkal’ın Ak Parti’ye geçmesiyle değerli hale gelen bir başka soru daha karşımıza çıkıyor:
Acaba bu türden milletvekili geçişleri önümüzdeki dönemde de devam eder mi?
Akkal’ın söylediği gibi HDP ittifakından rahatsızlık duyan başka vekiller de böyle bir yola girerse, bu sayı 7’yi 8’i bulursa, bu, Ak Parti’nin tek başına Meclis çoğunluğunu elde edebilmesi anlamına da gelecek.
O yüzden bu soru değerli hale geliyor.
ABD’den gelip giden heyetler, Rusya’ya yapılan ziyaretler, Erdoğan/Trump görüşmeleri, zuladan çıkarılan güvenli bölge önerileri…
Ocak ayında epeyce gündem belirleyen bu başlıklar, son bir haftadır seçim havasının gölgesinde kalmıştı.
Dün Ak Parti Meclis grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yeni açıklamalarıyla Suriye gündemini yeniden ısıttı.
Anlaşılan Ankara yeniden, “ABD yine oyalama taktiğiyle işi sürüncemede bırakacak” düşüncesine geri dönmüş durumda.
Bunu Erdoğan’ın şu sözlerinden anlıyoruz:
“Sayın Trump’la bu konularda verimli ve ümit verici görüşmeler yapıyoruz. Alt düzeydeki görüşmelerde ise aynı verimi elde edemiyoruz. Şu ana kadar önümüze konulan somut bir plan yok. Sabrımız sınırsız değildir.”
Bu ifadeler, bir yerde Washington ile yapılan Suriye müzakerelerinin kronikleşmiş halini yansıtıyor.
Yani, Trump bir karar alıyor, Ankara buna göre yeni bir pozisyon belirliyor ama ABD yönetimi ve kurumları oyalamak, sulandırmak, alınan kararın için boşaltmak gibi yöntemlerle işi sürüncemede bırakma çabası içine giriyorlar.
Trump’ın çekilme kararının üzerinden iki aya yakın bir süre geçmesine rağmen bu kararın uygulamaya geçeceğini gösteren esaslı işaretler gelmediği için, çekilme kararı açıklandığında “Operasyonu tehir ediyoruz” diyen Erdoğan, dün yeniden takvim vererek konuşmaya başladı.
Askeri müdahale anlamında Münbiç için birkaç hafta, Fırat’ın doğusu için birkaç aylık bir süre tahdidi koydu.
Cumhurbaşkanı’nın sözlerine yansıyan şu cümlelerin her biri dikkatle üzerinde durmayı gerekli kılıyor:
“Birkaç hafta içinde teröristler Münbiç’ten çıkarılmazsa bekleme süremiz sona erer. Kendi planlarımızı hayata geçirme hakkımız doğacaktır. Bıçak kemiğe dayandığında yapacağımız işler için kimseden izin almak ya da kimseye hesap vermek mecburiyetinde değiliz. Yaptırım listesi dahil hiçbir tehdit bizi bu yoldan çeviremez. Bölgedeki tüm aşiretler ne zaman geliyorsunuz bunu soruyorlar. Görüşmeleri yürüten arkadaşlara tüm bu talimatları açıkça verdim. Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin desteğiyle bölge halkının kendi yönetimini tesisi birkaç ay içinde sağlanmazsa bekleme süremiz yine sona erer.”
“Birkaç hafta” ifadesinin ne anlama geldiği çok açık.
4 hafta geçtikten sonra artık ayları saymayı başladığımızı düşünecek olursak, Münbiç için en fazla bir aylık bir süreden söz edilmekte olduğunu düşünebiliriz.
Trump’ın bir gece yarısı attığı Türkiye twitini hatırlayalım.
Ne demişti?
“Türkiye eğer Kürtleri vurursa ekonomisini mahvederiz.”
Erdoğan, bu twit atıldıktan sonra söyleyeceklerini yüzüne söylemek için Trump’ı aramış, meseleyi büyütmeme adına kamuoyu önünde sert beyanatlar vermemişti.
Cumhurbaşkanı dünkü konuşmasında ilk defa, ABD’nin ekonomi kartını açması halinde bile geri adım atılmayacağına işaret eden iki kritik cümle kurdu:
“Bu konuda yaptırım listeleri dahil hiç bir şey bizi durduramaz. Suriye politikamızda milletimize ilan ettiğimiz taahhütlerimizi ne pahasına olursa olsun yerine getireceğiz.”
Bütün bunların şöyle bir okuması yapılabilir:
Ankara, “Ekonominizi mahvederiz” tehdidi dahil, Washington’dan gelen Türkiye’yi durdurma hamlelerini göğsünde yumuşattıktan sonra topu karşı tarafa yeniden göndermiş oluyor.
Bakalım, bu defa nasıl bir refleks gösterilecek.
Şu kadarını anlayabiliyoruz:
ABD yönetimi, ekonomi sopasının da işe yaramadığını görmesi halinde, şapkadan yeni bir tavşan çıkarmakta bu defa gerçekten çok zorlanacaktır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.