Bu tür durumları ya da yakıştırmaları kafaya takan birisi değilim ama elde ettiğimiz bilgi ya da serdettiğimiz fikirlerin okuyucu zihnine sağlıklı şekilde ulaşması ve yazının ana fikrine uygun biçimde kalmasını önemsiyorum.
Bir şey söylüyorsunuz, ya da bir bilgi paylaşıyorsunuz, başka birileri bunu kendilerinin ‘niyet pozisyonuna’ göre alıp bambaşka yerlere çekebiliyor.
O yüzden bugün Pazartesi yazısına atıf yaparak başlamak istedim.
Yazının konusu, Türk/Amerikan ilişkilerindeki son krizi tetikleyen Rahip Brunson hakkındaki gelişmelerle ilgiliydi.
Üzerinde durduğumuz nokta ise, Brunson’un karısı Andrew Lyn Brunson ile Ankara’da krizin bir numaralı sorumlusu olarak gösterilen ABD başkan yardımcısı Mike Pence’in karısı Karen Pence arasındaki yakınlığın krize olan etkisi üzerineydi.
Bu iki hanımefendinin yakın ilişkisini bir kafe köşesinde nargile tüttürürken değil, telefonla konuştuğum ‘devlet ciddiyetine sahip’ bir isimden öğrendim.
Belli ki, bizim yaptığımız sorgulama, yani, bayan Brunson ile bayan Pence arasındaki ‘kankalık hali’ ve bu durumun krize olan etkisi bu meseleyle doğrudan ilgilenenlerce de yapılmıştı.
Ayrıca bu bilgi, yaptırım tehditlerine kadar varan krizin arka planında neler olup bittiğini, ya da işin bu noktaya nasıl geldiğini merak eden herkesin dikkatini çekecek kadar değerli bir bilgi idi.
Odaklandığımız noktayı şöyle bir cümle ile tekrarlayalım:
İnanç ve aile yakınlıklarının devletlerarası krizleri tetikleme anlamında ciddi etkiler ürettiği görülmemiş bir şey değildir.
Mesela, 2011 başında Beşar Esad’ın, içinde yaşadığımız dönemin en büyük katliamlarına imza atmaya hazırlanırken annesinin bu yöndeki telkinlerine göre hareket ettiği söylenir.
Gelelim Rahip Brunson ile alakalı bir diğer konuya.
Tam da Trump ve Pence’in söylediği gibi, Rahip Brunson’un somut kanıtlar üzerinden yargılama amacıyla değil de, ABD ile bir takım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının takas edilmesi için ‘rehin’ tutulduğu yönünde bizim buralarda da bir algı çalışması yürüdü gitti.
Bu algının amacı çok açık:
Türkiye’de adil yargılama hiçbir zaman olmadığı için, Türk yargısı güvenilir kanıtlarla hareket etmediği için, Rahip Brunson da olsa olsa iki ülke ilişkilerinde kullanılmak üzere ‘rehin alınmıştır.’
Belki başka dosyalarda yapılan hataların akıllarda bıraktığı izler nedeniyle burada da aynı şey olabilir ön kabulüyle meseleye iyi niyetli yaklaşanlar da vardır belki.
Ama Rahip Brunson ile ilgili iddianameye ve kendisine yöneltilen suçlamalara bakınca bu dosyanın ‘boş’ olduğunu söylemek zorlaşıyor.
İddianamede, Brunson’un FETÖ’nün kod isimlerini de bildiği üst düzey mensuplarıyla sık sık görüşüp ‘hedef ortaklığı’ içerisinde hareket ettiği, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasından duyduğu üzüntüyü ABD’li bir askerle paylaştığı, “Türkleri sallayacak bazı olaylar bekliyorduk. İsa’ya dönmek için gerekli koşullar oluştu” gibisinden inançlarına uygun düşecek şekilde ama eylemsel karşılığı da olan bir hareket içinde bulunduğu anlatılıyor.
Şimdi bu böyle iken, Brunson’a kendi halinde inziva hayatı yaşayan, inançları bizimkiyle örtüşmediği için savcıların gıcık olup hapse gönderdiği birisi diye mi bakacağız?
Yoksa kendimizi ABD Başkan Yardımcısının “Rahip Brunson hakkında inandırıcı hiçbir delil yok” sözlerine hak veren bir yerde mi bulacağız?
ABD yönetiminden herhangi bir ismin Türkiye’de yargının önünde bulunan herhangi bir dosya ile ilgili “İnandırıcı kanıt var” dediğini bugüne kadar duyanınız oldu mu?
Onlara kalsa, 15 Temmuz’u FETÖ’nün yaptığına dair henüz inandırıcı bir kanıt da bulunmuyor.
Günün sonunda nereye çıkıyoruz?
ABD’de yargı bağımsızdır ama Türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerinde bu türden işler adil yargılama güdüsüyle değil, ‘rehin tutma’ amacıyla kullanılır.
Amerikalılar açısından işe rehin tutma bakışıyla yaklaşıldığında, “Uçaktaki yolcuları uçağı kaçıranların elinden kurtarıyoruz” denilip yürütülen müzakerelere de meşru bir alan açılmış oluyor.
Önceki gün yeni üyelerinin de katılımıyla toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısından “Ya Brunson’u serbest bırakırsınız ya da güçlü yaptırımlara hazır olursunuz” tehditlerine boyun eğilmeyeceğini gösteren bir açıklama metni çıktı.
“ABD tarafından ülkemize karşı kullanılan tehdit dili ittifak ilişkilerine saygısızlıktır, asla kabul edilemez” denildi.
Bir şeyi daha dikkat çekici bulduğumu belirtmek isterim.
ABD yönetiminin yaptırım tehditleri, Rahip Brunson’un sağlık durumu gerekçe gösterilerek ev hapsine alınmasından sonra gelmişti.
İnsan sormadan edemiyor.
Acaba ev hapsi değil de tutukluluk hali devam etmiş olsaydı, nasıl bir tehditle muhatap olacaktık.
Ya da öyle bir durumda da bu tehditler karşımıza çıkar mıydı?
Kendi tahminimi söyleyeyim:
Çıkmayabilirdi.
Bu son ‘case’de Amerikan aklı, “Madem Türklerden taviz kopartabiliyoruz, daha fazlasını yapalım” diye çalışmış da olabilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.