Kovid-19 tedavisi için üretilen yerli ilaç hangi özelliklere sahip?

9 Mayıs Cumartesi günü Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla, yerli firma tarafından üretilen bir koronavirüs ilacının satışına izin verildiğini açıkladı.

Böyle bir haber duyurulunca, üstelik bunun yerli bir ilaç olduğu söylenince, “Bu ilaç nedir? Ne işe yarıyor? Hastaları iyileştiriyor mu? Yoksa aranan ilacı herkesten önce biz mi bulduk” gibi sorular aklımıza düştü.

Sağlık Bakanlığı kaynaklarına sorunca, bu ilacın Kovid hastalarında kullanılan ve olumlu sonuçlar verdiği açıklanan Hidroksiklorokin ilacının muadili olduğunu öğrendik.

İlacın adı Korokin.

Dikkat ettiyseniz, muadili olduğu hidroksiklorokine göre okunması ve akılda tutulması daha kolay.

İlaç, Sağlık Bakanlığı tarafından yüksek öncelik verilerek ruhsatlandırıldı ve satış izni verildi.

Bizim muadil diye bildiğimiz ilaç türlerine kendi literatüründe ‘jenerik ilaç’ deniyormuş.

Jenerik ilacın tanımı ise şöyle yapılıyor:

“Orijinal marka ürünlerle aynı aktif bileşenleri içerir ve orijinalleriyle aynı kuvvetlerde ve dozaj formlarında bulunur”.

Sağlık Bakanlığı korona salgınının başladığı günlerde sıtma ilacı olarak bilinen Hidroksiklorokini eczanelerden toplamış bir milyon ilaç hastalar için kullanılmak üzere stoklanmıştı.

Bu ilacın yerli versiyonunun üretilmiş olması ileriye dönük ‘ilaç sıkıntısı’ yaşanmaması anlamında kıymet arz ediyor.

Korokini üreten firmanın Çin’den ithal edilen ve yine hastalarda olumlu sonuçlar ürettiği açıklanan Favipravir ilacının muadilini üretmek için da çalışmalarını sürdürdüğünü öğrendik.

Bunlar iyi haberler ancak şunu da bilelim:

Dünyanın herhangi bir yerinde sadece Kovid-19 tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilmiş bir ilaç henüz mevcut değil.

Dün Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan açıklamaya bakılırsa bu virüs ‘aldatıcı özelliklere’ sahip bir virüs olduğu için tamam oldu denilebilecek bir aşının üretilmesi de çok kolay görünmüyor.

Korona salgını nedeniyle ülke yönetiminde zor günler geçiren ABD Başkanı Trump, Pazartesi sabahı düzenlenen basın toplantısının soru cevap kısmında yine gazetecilerle sözlü atışmaya girdi.
Bu yeni bir durum değil.
Trump zaten başından beri, basınla sürekli kavga ediyor.
Kameralar önünde aklına geleni söylemekten, yeri geldiğinde gazetecilere hakaret etmekten geri durmuyor.
Ancak bu basın toplantılarının sonuncusu biraz farklı ve meseleye bu defa salt başkan/gazeteci sürtüşmesi olarak bakmak yeterli olmayacak.
Olay şu:
Pazartesi günkü basın toplantısında Trump test sayılarından övgüyle söz edince, CBS News kanalının Çin kökenli muhabiri Weijia Jiang Trump’a soruyu yapıştırdı:
“Daha önce de test sayısında dünyada en önde olduğunuzu söylemiştiniz. Bunun ne önemi var? Her gün daha fazla insan ölüyor ve vaka sayısı artıyor.”
Trump sorudan rahatsız oldu, şöyle cevap verdi:
“Dünyada her yerde can kaybı yaşanıyor. Belki bu soruyu Çin’e sormalısın. Bana sorma, bu soruyu Çin’e sor.”
Daha önce de rahatsız olduğu sorulara rahatsız edici cevaplar verdiği için Trump’ın bu sözlerinde de şaşılacak bir şey yoktu.
Ancak devamında ‘bir şey’ oldu ve o bir şey, meselenin gazeteci/başkan atışmasının çok daha ötesinde anlamlar taşıyordu.
Trump, Çin kökenli muhabire, “Belki bu soruyu Çin’e sormalısın” diye karşılık verip, bir başka muhabire soru sorması için söz verince, 2 yaşından beri ABD’de yaşadığı öğrenilen muhabir tekrar sözü alıp “Neden bana öyle bir şey dediniz” diye çıkıştı.
Bu çıkış, “Ben Çin kökenli olduğum için mi böyle yapıyorsunuz” anlamına geliyordu.
Ve Trump’ı ırkçılıkla suçluyordu.
Trump ima edileni fark etti, “Herkese aynı cevabı veririm” diyerek üstüne doğru gelen tehlikeyi savuşturdu.
Kısa bir süre sonra da basın toplantısını bitirdi.
Görüntüleri ve atışmaları izledim.
Doğrusu atışma bu noktaya gelince içimden “Çinliler Beyaz Saray’a ajan soksalar bu muhabirden daha iyi iş çıkaramazdı” diye geçirdim.
Çin devlet başkanı Şi Cinping görüntüleri izledikten sonra kesin güçlü bir kahkaha atmıştır.
Bundan daha iyisi ne olabilir ki?
Ticaret savaşları başlamışken,
Koronayı bütün dünyaya ihraç edip en ağır faturayı en büyük rakibi ABD’ye ödetmişken,
Çin kökenli bir kadın muhabir geçsin Trump’ın karşısına, hem çelişkilerini yüzüne vursun, hem de üstüne Çin’e karşı nasıl ırkçılık yaparsın imasıyla çıkışsın.
Bir taşla iki kuş vurmak diye bir deyim var ya.
Burada çok daha fazlası var.
Bir taşla ‘kuş katliamı’ derim ben buna.