Kırbaç testi

04:002/10/2019, Çarşamba
G: 2/10/2019, Çarşamba
Mehmet Acet

Eskiden atların yeteneklerini ölçmek için ‘kırbaç testi’denen bir yöntem uygulanırmış.Atların‘asil’olup olmadığını test etmek amacıyla, kırbaçla terbiye etme yöntemi bu.Kırbacı yiyenler arasında kendisine yapılan kötü muameleyi asla unutmayan atlar, ‘asil at’kategorisine alınıp diğerlerinden bu şekilde ayırt edilirmiş.Bu hikayeyi bana, Beşar Esed’in işlediği katliamlardan söz ederken Suriyeli bir muhalif anlattı.“Esed, ‘haydi gelin, benim garantim altındasınız’ dese döner misiniz”diye sorduğum sorudan

Eskiden atların yeteneklerini ölçmek için ‘
kırbaç testi’
denen bir yöntem uygulanırmış.
Atların
‘asil’
olup olmadığını test etmek amacıyla, kırbaçla terbiye etme yöntemi bu.
Kırbacı yiyenler arasında kendisine yapılan kötü muameleyi asla unutmayan atlar, ‘
asil at’
kategorisine alınıp diğerlerinden bu şekilde ayırt edilirmiş.

Bu hikayeyi bana, Beşar Esed’in işlediği katliamlardan söz ederken Suriyeli bir muhalif anlattı.

“Esed, ‘haydi gelin, benim garantim altındasınız’ dese döner misiniz”
diye sorduğum sorudan sonra.

Savaştan önce 20 milyon civarında nüfusu olduğu söylenen Suriye’de, 2011 başından itibaren 13 milyon insanın ülkeyi terk ettiği söyleniyor.

Esed rejimi, 2015 Eylül ayında Rusya’nın denkleme girmesi sayesinde ülkenin üçte ikisinde kontrolü geri almış durumda.

Ara sıra çağrılar da yapıyor, kaçıp giden Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri halinde
‘emin ellerde’
olacakları yönünde.

Ancak fiili gerçeklik şu:

Geri dönme cesareti gösterebilen az sayıda insan, ancak Esed’in gölgesinin hala ulaşamadığı yerlere geri dönüşler yapabiliyor.

Bu az sayıda Suriyeli de, sadece Türkiye’nin güvenli hale getirebildiği yerleri kendileri için görece bir sığınak alanı olarak görüp, oralara taşınıyorlar.

Bir nevi,
‘kırbaç testinden’
geçerek hayatta kalabilen Suriye halkının çoğunluğu, yaşadığımız dönemlerin en gaddar tiranı olan Esed’in yanında yöresinde bulunmaktan uzak duruyorlar.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın en son Birleşmiş Milletler Genel Kurul konuşmasında haritalarla gündeme getirdiği Güvenli Bölge hedefinin ana unsurlarından biri, bu alanlarda inşa edilecek konutlara Suriyeli sığınmacıların yerleştirilmesi fikrinden oluşuyor.

Bu fikri besleyen temel gerekçelerden bir tanesi de, milyonlarca insanın geri dönme cesaretini gösterebilmeleri için ancak bu türden bir projeye umut bağlayabilecek olması.

Hafta sonu İstanbul’da Uluslararası Suriye Konferansı düzenleyen Cumhuriyet Halk Partisi ise, meseleye başka bir yerden bakıyor.

Her zamanki gibi Esed’e
‘toz kondurmadan’
Suriye savaşının bütün yükünü Türkiye’deki mevcut iktidara yıkan, çare olarak da Suriye halkının Esed’le barışmasını, Ankara’nın da bütün olup bitenlerin üstüne
‘bir bardak soğuk su içip’
Şam’la hiçbir şey olmamış gibi diyalog kurup, ilişkileri normalleştirmesini öneriyorlar.
Konferansın sonuç bildirgesinde yansıyan görüşün ana ekseninde de zaten masaya oturmanın
“Ankara ile Şam arasındaki barışa giden en kestirme yol olduğu”
fikri vardı.
Yıllardır ısrarlı bir şekilde tekrarlanan Esed’le masaya oturma teklifinin CHP açısından açıklanmayan bir
‘iç sesi’
de var tabii.
Bu konuda dediklerini yaptırabilirlerse,
“Esed kazandı, Erdoğan kaybetti”
propagandası için şartların elverişli hale geleceğini düşünüyorlar.

Ankara’nın, Esed rejimi ile diyalog ihtiyacı olduğu zamanlarda daha çok istihbarat kanalları üzerinden bunu yaptığı yönünde, resmen açıklanmayan bir takım veriler mevcut.

Ki, ihtiyaç olduğu takdirde bu tür kanallar üzerinden
‘yılanla bile’
görüşülür.
Ancak, CHP’nin önerisinin bundan tamamen farklı olduğu, diyalog derken bütünüyle ilişkileri normalleştiren bir ‘
siyasi işbirliğinden’
söz edildiği ortada.
İşin bu yönünün
‘ahlaki sorumluluğu’
bir yana, reel politik açısından bakıldığında dahi, CHP’nin önerdiği şekilde Şam ile masaya oturmanın barışa giden en kestirme yol olduğu düşüncesi, hiç de öyle olacakmış gibi görünmüyor.
Öncelikle, Rusya ve İran’ın
‘kuklası’
haline dönüşmüş bir rejimin, Suriye’nin gerçek sahibi olduğunu varsaymak, hayalcilikten öte bir anlam taşımıyor.
Esed,
“otur denilince oturan, kalk denilince kalkan”
bir figür olmaktan öteye ağırlığı olan birisi değil artık.

Dolayısıyla Ankara, Esed rejimini ilgilendiren talepler söz konusu olduğunda ağırlıklı olarak Rusya üzerinden yürüttüğü müzakerelerle yoluna devam ediyor.

Peki ya, CHP’nin Suriye konferansının sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin güvenliğini birinci derecede etkileyen Kuzeydoğu Suriye’deki ABD destekli YPG oluşumu konusunu
‘YPG’nin adını bile geçirmeden’
geçiştirmesine ne demeli?
Bütün çağrıları Ankara’ya yapmak yerine, hiç olmazsa aralarındaki yakınlıktan fayda umarak Esed’e
“Toprak bütünlüğünü korumak için YPG’ye haddini bildirmelisin”
türünden bir çağrı yapmaları Türkiye’nin çıkarlarına uygun düşmez miydi?

Ama yok, dertleri bu değil.

Tekrar edelim:

Günün sonunda
“İşte bakın Esed kazandı, Erdoğan kaybetti”
demek için böyle yapıyorlar.
#Suriye
#Kırbaç
#Konferans
#CHP
#Ankara