Eskiden ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden ara sıra davetler alır, oturur konuşur, kimi zaman onlar bize, bazen biz onlara sorular sorardık.
Özellikle son 5 yıldır iki ülke arasındaki ilişkiler ‘kriz moduna’ girdikten sonra bu davetler kesildi.
Muhtemelen ‘zor sorularla’ muhatap olmamak için, artık bu uygulamaya son verilmiş durumda.
Yanılmıyorsam 2009 yılı idi.
O günlerde gündemde, bugün olduğu gibi İran’ın nükleer silah geliştirmek için yaptığı çalışmalar vardı.
ABD’nin o dönemki başkanı Obama’nın Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon isimli birisi idi.
Kulağa kolay gelsin diye isminden Phil diye kısaltılarak söz ediliyordu.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye ile ilişkileri yürüten en üst düzey yetkilisi sıfatını da taşıyan Phil Gordon Ankara’ya gelmiş, bize de bu defa soru/cevap formatında hazırlanan bir davet gelmişti.
Gordon, konuşmasının ağırlıklı bölümünü İran’ın nükleer çalışmaları ve bu çalışmaların Ortadoğu’da ürettiği tehditlere ayırmıştı.
Ben de çalışarak geldiğini düşündüğüm yerden bir soru sordum:
“İran’ın nükleer silah geliştirme faaliyetlerinin bölgemiz için ne tür tehlikeler arz ettiğini anlayabiliyoruz ama İsrail’in elinde zaten nükleer silahlar var. Bu silahların tehdit olduğunu düşünmüyor musunuz?”
Gordon bu sorum üzerine biraz afalladı.
“Hayır tehdit üretmiyor” deyip geçmesi halinde bunun ikna edici bir yanıt olmayacağını o an aklından geçirdiği için olsa gerek, topu Obama’ya attı.
“Bu konuyla Başkan Obama ilgileniyor” dedi.
Sonra yine konuyu İran’a getirince, araya girip aynı soruyu daha kısaltarak bir kere daha sordum:
-“Yani, İsrail’in nükleer silahlarını tehdit olmadığını mı düşünüyorsunuz?”
-“Dediğim gibi Başkan bu konuyla ilgileniyor” deyip konuyu kapattı.
O toplantıdan çıkışta, aklımda Phil Gordon’un bu sorularıma verdiği yanıttan daha fazla, böyle bir soru sorduğum için tam karşımdan bana “Böyle bir soruyu nasıl sorarsın” bakışı atan kerli ferli bir Türk gazetecinin tutumu kalmıştı.
Önceki gün mikrofonların karşısına geçen ABD’nin şimdiki Başkanı Donald Trump, artık ‘açık sır’ haline gelmiş olan İran kararını açıkladı.
“Öyleyse bugün ABD’nin İran’la nükleer anlaşmadan ayrılacağını ilan ediyorum. Tahran’a en üst düzey ekonomik yaptırımları yeniden getireceğiz” sözleriyle.
Trump yine küçük bir gösteriye dönüştürdüğü kararını açıklayıp yaptırım metnine imzasını atarken, İsrail lobisinin güdümünde oldukları bilinen yeni ‘A takımı’, kapı eşiğinde inzibat nöbeti tutar gibi onu izliyordu.
İran, Washington’un bu kararına çok kötü bir zamanda yakalandı.
Ülkenin ekonomisi mahvolmuş durumda.
En son, İran parası dolar karşısında kısa sürede yeni bir ağır kayba uğrayınca sabit kura geçildi.
Ülkenin sosyal patlaması, zecri tedbirlerle erteleniyor sadece.
Suriye’deki kan banyosunun birinci derecede sorumlularından olduğu için, adı İslam Cumhuriyeti olmasına rağmen İslam ilkelerinin tam tersine Pers milliyetçiliği ve mezhep dayanışmasıyla Suriye’nin taş devrine dönmesine birinci derecede katkıda bulunduğu için, bölgede İran’a merhamet duygusuyla yaklaşacak pek kimse kalmadı.
Ama yine de bu durum, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işaret ettiği gibi, ABD’yi ‘kafasına göre anlaşma bozan’ bir ülke etiketi yemekten kurtaramayacak.
Bu bir.
İkincisi, İsrail’in elinde olup da kimsenin ‘Arkadaş bu ne iş’ diye sormadığı nükleer silahlar, en az İran’ın geliştirmesi mutasavver silahları kadar bölgeyi tehdit etmeye devam edecek.
Alın size “Dünya 5’ten büyüktür” demenin haklılığını gösteren bir gerekçe daha.
Trump İran’ı tehdit ettikten sonra, uygulayacağı yeni ambargoları delmeye yeltenecek olanları da korkutmak için şöyle bir açıklama daha yaptı:
“İran’ın nükleer silaha sahip olma çabasına yardım eden herhangi bir ülke güçlü bir şekilde yaptırıma uğrayacak. Amerika nükleer şantajın rehinesi olmayacak”
Burada acaba Türkiye’ye dönük bir ihsas var mı diye herkesin aklına gelmiştir.
New York’ta devam eden Zarrab davasının ana konusunun, ABD’nin İran ambargosunun Türkiye tarafından delindiği suçlaması olduğunu cümle âlem bilmiyor mu?
O yüzden, İran’a yardım edecek herhangi bir ülke ifadesinden Türkiye’nin de kast edildiği düşünülebilir.
Dün Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın işaret ettiği gibi, Ankara, İran’a ABD ambargosunun hangi kalemlerden oluştuğunu gördükten sonra bir karar verecek.
Yazıyı bir uyarıyla bitirelim:
Seçim dönemlerinin köreltici bir yönü vardır.
Türkiye’nin 24 Haziran yolunda, sadece seçimlere odaklanarak bu tür kritik gelişmelere gözünü kapama lüksü bulunmuyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.