İran canevinden vuruldu, şimdi ne olacak?

04:004/01/2020, Cumartesi
G: 4/01/2020, Cumartesi
Mehmet Acet

Şubat 2019’da Tahran’dan aniden gelişen bir istifa haberi geldi.Görevini gerekçe göstermeksizin bırakacağını açıklayan isim, ülkenin‘Batı ile irtibat kanalı’olarak görülen Dışişleri Bakanı Cevad Zarif idi.Gerekçe sunmamıştı ama o görevde kalmayı gerçekten anlamsız hale getiren onur kırıcı bir tutumla karşılaştığı an, geriye başkaca bir seçenek de kalmıyordu.Şubat 2019 dedik.O günlerde, Suriye’de İran destekli katliamlarla yeni yüzyılın en cani devlet başkanı unvanını elde eden Beşar Esed için, Tahran’a

Şubat 2019’da Tahran’dan aniden gelişen bir istifa haberi geldi.

Görevini gerekçe göstermeksizin bırakacağını açıklayan isim, ülkenin
‘Batı ile irtibat kanalı’
olarak görülen Dışişleri Bakanı Cevad Zarif idi.

Gerekçe sunmamıştı ama o görevde kalmayı gerçekten anlamsız hale getiren onur kırıcı bir tutumla karşılaştığı an, geriye başkaca bir seçenek de kalmıyordu.

Şubat 2019 dedik.

O günlerde, Suriye’de İran destekli katliamlarla yeni yüzyılın en cani devlet başkanı unvanını elde eden Beşar Esed için, Tahran’a gizlice bir ziyaret planlanmıştı.

Ziyareti planlayan isim, Ortadoğu’daki Şii yayılmacılığının sembolü, resim verdiği yerlere İran’ın sıradaki hedefi gözüyle bakılan, Devrim Muhafızlarının gözbebeği, dini lider Hamaney’in sağ kolu Kasım Süleymani’den başkası değildi.

Ancak, her durumda bir başka ülkenin devlet başkanı için planlanan bir geziden, gizlilik derecesi ne olursa olsun, ev sahibi ülkenin dışişleri bakanının haberdar edilmemesi kadar tuhaf bir durum olamazdı.

Evet, öyle oldu.

Esed’in Tahran’a yaptığı ziyaretten İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif haberdar edilmedi.

O da, doğal olarak bu işi
‘gurur meselesi’
yaptı ve gerekçe açıklamadan istifa kararı aldı.
İstifayı geri aldıransa
‘gönül alıcı’
cümleler kurarak Zarif’in tutumunu yumuşatan aynı isim, Kasım Süleymani oldu.
BÜYÜKELÇİLERİ BİLE
O ATAYABİLİYORDU
Gerçi, Süleymani’nin Cevad Zarif’i
‘ıskartaya çıkartarak’
yaptığı hareketler bununla da sınırlı kalmadı.

Türkiye’de İran dosyasını en iyi bilen isimlerden biri olan İran Araştırmaları Merkezi’nden Hakkı Uygur’un dediğine göre, bazı ülkelere, örneğin Bağdat’a büyükelçi atanırken, yine Dışişleri Bakanı’nın değil, Devrim Muhafızları içindeki bir tugayın aynı ismi taşıyan komutanının sözü geçiyordu.

Ankara’da yapılan ziyaretler sırasında zaman zaman sohbet imkanı bulduğumuz İranlı yetkililerden, askeri makamlar, özellikle Devrim Muhafızları adına yapılan açıklamaların, çoğu kere ülkenin cumhurbaşkanının sözlerinden daha fazla önem taşıdığı yönünde
‘ihsaslı cümleler’
işittiğimizi söyleyebilirim.
Örneğin, Barış Pınarı Harekâtı başladığı günlerde İran’ın tepkisini tartıştığımız bir isim, gelen tepkilerin fazla önem taşımadığını dile getirmek için,
“İran Devrim Muhafızları kaynaklı”
herhangi bir açıklamanın olmamasına vurgu yapmıştı.

Bu aktardıklarımız, İran’da güç hiyerarşisinin, tutulan pozisyonların yukarıya doğru dikey şekilde ilerlemesiyle değil, kişilere ve kurumlara göre yatay ve hatta asimetrik şekilde oluştuğunu bize gösteriyor.

Buradan bakınca, dün sabaha karşı ABD Başkanı Trump’ın talimatıyla Bağdat Havaalanında öldürülen Kasım Süleymani’nin, bu türden bir hiyerarşi içinde Cumhurbaşkanı’ndan bile daha önemli görülen bir isim olduğu düşünülebilir.

Bunu düşünmeniz halindeyse, Bağdat Havaalanı’nda dün sabaha karşı olanların İran ve Şii dünyası için ne kadar acıtıcı olduğu gerçeği ile baş başa kalırsınız.

TRUMP BUNU NİYE YAPTI?

Önceki gün ABD’nin Irak’taki büyükelçiliği saldırıya uğramış, binada ABD adına görev alanlar tahliye edilmiş, elçilik binasından alevler yükseldiğini gösteren görüntüler dünyaya yayılmıştı.

Saldırının hemen ardından ABD yönetimi İran’ı sorumlu tutmuş, Trump ile Hamaney arasında sosyal medya üzerinden karşılıklı sataşmalar olmuştu.

Hemen ertesi günü, Süleymani’nin Bağdat Havaalanında yanındakilerle birlikte hedef haline gelmesinin, ABD açısından büyükelçiliğe yapılan saldırının arkasında İran var tezini güçlendirir bir niteliği de olabilirdi.

Ülkesinde 8,5 ay sonra yapılacak olan seçimler için hazırlıklarını sürdüren, bütün politikalarını Amerikan ulusalcılığını köpürtme niyeti üzerine kuran Trump’ın, Bağdat’taki ABD büyükelçiliğine yapılan saldırıya bu şekilde cevap vereceği muhtemelen öngörülmemişti.

Daha önce, Basra Körfezinde bir Amerikan dronunun düşürülmesine, petrol sevkiyatına zarar vermek için üçüncü ülkelerin petrol tankerlerine saldırılar düzenlenmesine, Suudi Arabistan’daki Aramco’ya yapılan saldırıya kayıtsız kalan, misillemede bulunmak için verdiği emri
“en az 150 kişi ölebilirdi”
diye
‘insancıl’
bir gerekçeye dayandırarak son anda iptal eden Trump’ın yine cesaret gösteremeyeceğine inanmışlardı muhtemelen.

Belli ki bir özgüven zehirlenmesi de vardı.

Şii hilalini Ortadoğu’da hayata geçirmek için İran dışındaki coğrafyalardan
‘bakın ben dün oradaydım, bugün de buradayım’
fotoğrafları veren Süleymani’nin zihin dünyası için, Sünni dünyanın yine Amerikan eliyle cezalandırılması, tersinden Şii yayılmacılığına ise açıklanmamış bir destekle katkı verilmesi de bir tür özgüven patlamasına yol vermiş olabilirdi.

Ne dersiniz?

Bundan sonra neler olabilir sorusuna yanıt arayanlar için buraya kadar anlatılanlar bir fikir veriyor olabilir mi?

#Donald Trump
#İran
#Kasım Süleymani
#ABD