Eylül ekonomi için fırsat ayı olabilir mi?

04:003/09/2018, Pazartesi
G: 3/09/2018, Pazartesi
Mehmet Acet

Ankara Mobilyacılar Lakeciler Esnaf ve Sanatkarları Odası (ANKAMOB) Başkanı Hüseyin Taklacı, “Benim bir tek soyadım Taklacı ama piyasa taklacılardan geçilmiyor” diyor.Söylediğine göre Ankara Siteler esnafının kullandığı ürünlerin satışını yapan 13 fabrikanın sahipleri aralarında anlaşıp, rekabet etmeden ortak hareket etmeye karar vermişler.Sonuç:Bazı ürünlerde yüzde 100’leri geçen zamlar…“İyi ama fabrikaların ürettiği malların hammaddesi ithal ediliyorsa, adamlar ne yapsın” diye itiraz ediyorum.Taklacı,

Ankara Mobilyacılar Lakeciler Esnaf ve Sanatkarları Odası (ANKAMOB) Başkanı Hüseyin Taklacı, “Benim bir tek soyadım Taklacı ama piyasa taklacılardan geçilmiyor” diyor.


Söylediğine göre Ankara Siteler esnafının kullandığı ürünlerin satışını yapan 13 fabrikanın sahipleri aralarında anlaşıp, rekabet etmeden ortak hareket etmeye karar vermişler.

Sonuç:

Bazı ürünlerde yüzde 100’leri geçen zamlar…

“İyi ama fabrikaların ürettiği malların hammaddesi ithal ediliyorsa, adamlar ne yapsın” diye itiraz ediyorum.

Taklacı, “Abi, kullandığımız ürünlerin yüzde 80’i yerli ürün. Burada niyet bozukluğu var. Stokçuluk var, fırsatçılık var” diye yanıt veriyor.

Ekonomide içinden geçtiğimiz zorlu zamanlarda üç tip refleks karşımıza çıkıyor.

Ülkenin selametini aklından çıkarmadan sadece kendi cebini düşünmeyip dişini sıkarak, kendi kazancından fedakârlık yaparak piyasada tutunmaya çalışanlar, piyasada tutunmak için mecburen tedbirli davrananlar, bir de piyasanın durumunu kollayarak fırsatçılık peşinde koşanlar.

-Birinci kategoridekileri en kalbi duygularla selamlıyorum.

-İkinci kategoride olup, ayakta kalma çabası içinde olanlar için suçlayıcı ifadeler kullanmayı doğru bulmuyorum.

Ama madem meydanı boş bulduk, paramıza para, kârımıza kâr katalım diye düşünen, dövizle hiç işi olmadığı halde tefeci mantıkla hareket edenlerin yatacak yeri yok.

Stokçuluk gibi hukuken de suç teşkil eden eylemlere yönelenlerin peşine adam salmak dâhil her türlü hukuki yöntem devreye sokulmalıdır.

MESELE GÜVEN BUNALIMINI
AŞMAKTAN GEÇİYOR

Ekonomide döviz kurlarının fırlayışı olarak karşımıza çıkan sorunun temelinde güven bunalımı var.

Türkiye, ekonominin çarklarını düzgün bir şekilde işletebilmesi için her yıl birkaç on milyar dolar yabancı sermayeye ihtiyaç duyuyor.

Bu paranın gelip tutunması için gerekli şeyin ne olduğu da kolayca tahmin edilebilir:

Güven ortamını tesis etmek…

Döviz kurlarındaki tırmanışı ekonominin zayıf halkalarına bağlamanın yeterli bir analiz olmayacağı konusunda genel bir konsensüs oluşmuşsa eğer, piyasalar açısından geri kalan kısmında güven bunalımı faktörünün ne kadar yer tuttuğuna bakmak gerekir.

Hava puslu hale gelince, içimizdeki tefeciler gibi, dışarıdaki operasyonel akıl sahipleri için de gün doğmuş oluyor.

Halkbank’ın geçen hafta yaşadıkları gibi kimsenin aklının ucundan geçmeyen, daha önce örneği görülmemiş sabotajlar karşımıza çıkabiliyor.

Moody’s gibi, S&P gibi, Fitch gibi zayıf anlar kollayan sıfırcı derecelendirme kuruluşları, açık yaranın kanamalı halinin sürmesi için kendi rollerini güzelce oynuyorlar.

Bu durumda ne yapmak gerekir?

Türkiye’ye yatırım yapma arzusunu tümden kaybetmemiş olanların güven duygusunu geri getirecek adımlar atmak iyi bir fikir olabilir.

Birileri açık yarayı kanamalı halde tutmaya çalışırken, bu birilerinin elindeki oyuncakları alıp, “Bakınız Türkiye yatırım yapmaya elverişli bir ülke olma özelliğini sürdürüyor” mesajının altını dolduracak rasyonel bir duruş sergilemek.

KATAR TAMAM DEDİ KUVEYT’LE
GÖRÜŞMELER SÜRÜYOR

Piyasalardaki güven bunalımını aşmak için sözlü değil, eylemli bir yol haritasına ihtiyaç var.

Ekonomiden iyi anlayanlardan duyduklarımız bir cümlede özetlenebilir:

Evvel emirde piyasalara Türkiye’nin kamu ve özel sektörüyle borç ödeme ve çevirme kabiliyetinin güçlü olduğu mesajını ikna edici bir şekilde göstermek gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar, Kuveyt gibi ‘para sahibi’ dost ülkelerin, Almanya, İngiltere, Fransa gibi Türkiye’nin krize girmesi halinde bunun kendilerini de kötü etkileyeceğini gören liderleriyle görüşmeler yaptığını biliyoruz.

Şimdilik, Katar Emiri’nden gelen sözlü bir vaat söz konusu.

Sorup soruşturduk.

Kuveyt’te de olumlu bir yaklaşım varmış.

Kuveyt yönetiminin vadettiği kredi miktarının artırılması yönünde görüşmeler devam ediyormuş.

Eylül ayında ekonominin gidişatını pozitif şekilde etkileyebilecek iki konuya dikkat çekilebilir.

Birincisi bu ay içinde açıklanacak Orta Vadeli Program.

Güçlü bir OVP, piyasalarda oluşan güven bunalımını aşma yönünde katkı verici olabilir.

İkincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürüteceği yeni temaslar.

Eylül’ün sonlarına doğru New York’ta yapılacak BM toplantısı sırasında ABD Başkanı Trump ile Erdoğan arasında bir görüşme olur ve buzlar çözülme işareti verirse, bunun ekonomiye olumlu şekilde yansıyacağı düşünülebilir.

Bir de yine Eylül sonunda Erdoğan’ın Almanya’ya yapacağı ziyaretten hem siyasi, hem ekonomik anlamda olumlu sonuçlar çıkabilir.

Eylül ayına bir kredi açalım, bakalım neler olacak.

#New York
#ABD