Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2021’e, önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi, arkasından Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk’ü ziyaret ederek başlaması, siyasi kulisleri hareketlendirdi.
Dün cuma namazı çıkışı kameraların karşısına geçen Erdoğan’ın sözleri, başlığa taşıdığımız soruya da cevap teşkil edecek bir nitelik arz ediyordu.
Asiltürk’ü evinde ziyaret etmesiyle ilgili sorulara Cumhurbaşkanı şöyle bir cevap verdi:
“Sayın Asiltürk geçmişte beraber olduğum büyüğümdür. Bu ziyaretim hem bir nezaket ziyareti, hem de ittifak meselesinde, seçim ittifakı mı olur ya da geleceğe yönelik terörle mücadelede her türlü desteğin bizim yanımızda olması lazım. Bizim bir yalnızlığı hissetmememiz lazım. Buna benzer görüşmeleri bundan sonra da yapacağım. Bundan sonraki süreçte de bu görüşmeler devam edecek.”
Yazıya başlamadan önce bu ziyarette konuşulanlarla ilgili biraz araştırma yapayım diye düşünmüştüm.
Ancak Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamaları, görüşmenin mahiyetine dair yeterince fikir verdiği için bundan vazgeçtim.
İlk ağızdan duyduklarımız, Erdoğan’ın Saadet Partisi’yle birlikte hareket etme arzusunu Asiltürk’e ilettiğine yani 2023 seçimleri için ittifak çatısını genişletmek üzere şimdiden harekete geçtiğine işaret ediyor.
SAADET PARTİSİ’NİN GERÇEK ‘BİR NUMARASI’: OĞUZHAN ASİLTÜRK
Sözün burasında Oğuzhan Asiltürk’le ilgili, birkaç kelâm edelim ki, bu ziyaretin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılsın.
Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’nın hayatında Saadet Partisi için oluşturulan bir kurul var.
Erbakan’ın siyasi yasaklı olduğu dönemde ihdas edilen bu kurula, kendisi doğal lider olarak görüldüğü için, doğal olarak geniş yetkiler verildi.
Parti politikalarını belirlemek, hatta genel başkan ataması yapmak ya da mevcut genel başkanı görevden uzaklaştırmak gibi çok güçlü yetkiler.
Hoca, vefatına kadar bu kurulun başında yer aldı.
Erbakan’dan sonra ise kurulun tepesine gelen isim, Oğuzhan Asiltürk oldu.
Saadet Partisi’nin
aslında, Genel Başkanlık koltuğunda oturan Temel Karamollaoğlu değil, Yüksek İstişare Kurulu Başkanı sıfatını taşıyan Oğuzhan Asiltürk demek oluyor.
Konuyu yazının bağlamına oturtmak için şöyle de diyebiliriz:
Saadet Partisi’nde, bir ittifak yapılacaksa eğer, kimlerle birlikte hareket edileceğine ilk elden karar verecek olan isim, Erdoğan’ın evinde ziyaret ettiği,
“geçmişte birlikte olduğum büyüğüm”
dediği Oğuzhan Asiltürk’ten başkası değildir.
Tabii bu durumun, önümüzdeki günler, haftalar içerisinde muhalefet cenahında bir telâşa yol açması kaçınılmaz görünüyor.
Siyasette hesabını kitabını bilerek, planlı şekilde hareket edip hamle yapanlar, arkadan gelerek bu kurguyu bozmaya çalışanlara oranla her zaman daha avantajlı değil midir?
Boğaziçi Rektörlüğü ile ilgili asıl sorun kimin rektör olması gerektiği değil
Malum, Boğaziçi Üniversitesi’nde görev süresi dolan rektörün yerine yeni yapılan atama, küçük çaplı bir ‘
’ provasına dönüştürüldü.
İçişleri Bakanlığı açıkladı:
Eylemlere katılıp da gözaltına alınan 17 kişiden sadece ikisi, Boğaziçi öğrencisi çıktı.
Geri kalan 15 kişinin arasında, MLKP dâhil terör örgütüyle irtibatı olan, örgütsel kaydı bulunan kişiler de bulunuyor.
CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun oraya gitmesinden, öncesinde nasıl bir örgütsel organizasyon yapıldığı belliydi zaten.
Bir de bu eylemlere,
“üniversiteye siyaset girmesini istemeyen Boğaziçililerin isyanı”
süsü veriliyor ya hani.
Kendisi doğrudan aktif siyasetin içinde olan Kaftancıoğlu ile birlikte omuz omuza verdikleri görüntünün siyasetten sayılmayacağı zannediliyor sanki.
Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atamasıyla ilgili yaptığım araştırmalar, beni çok ilginç bir bilgiye ulaştırdı.
Öğrendim ki, başka üniversitelere 60’lara, 70’lere varan başvuru olmasına rağmen Boğaziçi Üniversitesi’ne sadece 8 başvuru olmuş!
Bu soruya cevap verebilecek durumdaki çevrelerden dinlediğime göre, bunun temel nedeni rektör adayı olmak isteyenlerin Boğaziçi’nde dışlanma korkusu yaşamaları.
Üstelik bu 8 başvurudan sadece 3’ünün Boğaziçi ile ilgili bir geçmişi var.
Boğaziçi’ne rektör atamasıyla ilgili tartışmalar üzerine YÖK tarafından bir açıklama yapıldı.
Meseleyi tüm boyutlarıyla anlamak isteyenlere, bu açıklamanın tamamını okumalarını tavsiye ederim.
İnce bir üslupla YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın bizzat kendisinin kaleme aldığı izlenimi veren metinden bir paragraf aktarıp takdirlerinize sunalım:
“Bir üniversitenin başarısı için rektör atama şekli elbette önemlidir fakat atama süreci sonrasındaki performansı daha da önemlidir. Ülkemizde maalesef, üniversite rektörü atanması, meselenin hem başlangıcı hem sonucu olarak görülmektedir.”