Vehbi Dinçerler, rahmetli Turgut Özal’la yakın teşrik-i mesaide bulunmuş, Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, ilerleyen yaşına rağmen Türkiye’nin dertleri için kafa yormaya devam eden bir isimdir.
Yıllar önce kendisiyle Özal’ın ölüm nedeni üzerine konuşuyorduk.
Sözün bir yerinde şöyle dedi:
“Herkesin bir tezi var. Bana göre Özal, kahrından öldü.”
Öyle miydi başka bir gerekçe mi vardı bilmiyoruz ama Dinçerler’in tezi üzerinden ilerleyecek olursak, 90’lı yılların başında Turgut beyin ‘kahırlı’ olmasını gerektirebilecek birçok hadise yaşandı.
Kahredici konular içinde ekonomiye bir yer ayıracaksak eğer, en başa 1992’de temelleri atılıp devamında sosyal güvenlik sistemini iflasa sürükleyen dönemi koyabiliriz.
Lise öğrencisi olduğum döneme denk gelen 1991 seçimleri öncesi yürütülen kampanyanın en hızlı ismi, Süleyman Demirel’di.
“Kim ne diyorsa ben 5 fazlasını vereceğim” diyor, rüşvet dağıtır gibi seçmene vaatlerde bulunuyordu.
Bu vaatler içerisinde en dikkat çekici olanı, faturası 7 yıl sonra çok acı bir şekilde karşımıza çıkacak olan ‘erken emeklilik’ sözü olmuştu.
Demirel iş başına geldikten sonra sözünü tuttu.
1992 yılında yaptığı değişiklik ile kadınlarda 20, erkeklerde ise 25 yılını dolduran bütün çalışanların, yaş şartı aranmaksızın emekli olmalarının önünü açtı.
Yüzbinlerce kişi, 35-36 yaşından itibaren emeklilik maaşını hak etmeye başladı.
Devamında, iki yıl önce ‘fazla’ veren sosyal güvenlik sistemi o düzenlemeden sonra artık dikiş tutmaz oldu.
1999 yılına gelindiğinde sosyal güvenlik sistemi çökme noktasındaydı.
Öyle ki, devlet emeklilerinin maaşlarını ödeyemeyecek duruma düşmüştü.
Bunun üzerine, bu satırların yazarının da dahil olduğu milyonlarca kişinin ‘emeklilikte yaşa takılanlar’ sorununu beraberinde getiren kademeli emeklilik sistemine geçildi.
Tabi yeni düzenlemenin yapıldığı Eylül 1999 şartlarında trafik kazası henüz yaşandığı için, daha sonraki yıllarda acısı güçlenerek hissedilecek olan yaralarla ilgili Demirel’e kabahatini hatırlatacak güçlü bir ses de çıkmamıştı.
Demirel’in kendisi ise o dönemde, bir yıl sonra süresi dolacak olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna yeniden oturabilmenin imkansız şartlarını zorlamaya hazırlanıyordu.
Aile velisi sorumlu olduğu bireyler için bütçe sorumluluğunu nasıl üzerinde taşıyorsa, aynı durum devlet yönetimi için de geçerlidir.
Ayağını yorgana göre uzatmayan aile velisi gibi aynı şekilde hareket eden devlet de günün birinde batabilir.
1992’de popülizmin zirvesine çıktıktan 7 yıl sonra bataklıktan imdat çığlıkları atmanın mantığını da aynı yere oturtabiliriz.
Bugün için emeklilikte yaşa takılanlar meselesinde durum tam olarak şöyle bir şeye tekabül ediyor:
1992 yılından itibaren erken yaşta emekli olanların elde ettikleri nimetlerin külfetlerini, 1999 yılından itibaren emeklilik bekleyen bütün vatan evlatları yüklenmiş durumda.
Durum bu kadar nettir.
Bu işlerin bir matematiği de var elbet.
Normal şartlarda sosyal güvenlik sisteminin açık vermediği, sağlıklı şekilde işlemeye devam ettiği ülkelerde prim ödeyen 4 çalışana, devletten maaş alan bir emekli düşüyor.
Türkiye’de ise bu oran 2’ye 1 seviyesine bile ulaşamamış durumda.
12 milyon civarındaki emeklilerimiz için bir puan zam yapmanın, toplamda milyar liradan başladığı bir ortamda, emeklilikte yaşa takılan milyonlar için neler yapılabileceğine bir de buradan bakmak faydalı olabilir.
Üzerinde durduğumuz mesele, dün Meclis grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da gündemindeydi.
Erdoğan, önüne konan maliyet hesaplarını paylaşarak bu konuda adım atmanın güçlüğüne vurgu yaptı.
“Bugün ülkemizde ortalama emeklilik yaşı 52’dir. 20 yıl çalışıp 38 yaşında emekli olan biri 40 sene devletten maaş alacak. Böyle bir uygulama olamaz. Bu teklifin maliyeti 750 milyar liraya ulaşıyor. Böyle bir yükü ülkenin sırtına bindiremeyiz” dedi.
Ben bu sözleri, birkaç seçimdir Ak Parti’yi de etkilemeye başladığını gördüğümüz ‘popülizm’ tehdidine karşı bir silkeleme niyeti olarak okudum.
İki soru soralım:
Siyasetçi, seçim dönemlerini fırsat dönemleri olarak görüp “İşimi görmezsen oy moy yok” diyen gruplaşmalara göre mi hareket etmeli?
Yoksa, popülizmin sonunun bataklık olduğunu anlatınca kavrayabilen rasyonel seçmene göre mi?
Bendeniz her durumda ikinciye göre hareket etmenin daha fazla oy getireceği görüşünü savunanlardan oldum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.