Hazine ve Maliye Bakanlığı, 19 Ocak’ta 2021’in ilk uluslararası tahvil ihracını yaptı.
Yatırımcılara dolar üzerinden hem 5, hem de 10,5 yıllık tahviller sunuldu.
Sonuç?
Her iki tahvile toplamda 15 milyar doların üzerinde talep geldi.
Peki, bu ne anlama geliyor?
Bu rakamın, uluslararası sermaye piyasalarında bugüne kadar Türk tahvillerine gelen en yüksek talebe tekabül ettiği anlamına geliyor.
Öğrendiğime göre, bu ihale için yüzde 90’ı yabancılardan oluşan 300’den fazla yatırımcı sıraya girmiş.
Bir başka haber daha verelim:
19 Ocak’taki bu ihalede, 15 milyar dolar talep oluşmasına rağmen, Hazine bu işlemler sonucunda 3,5 milyar dolar borçlanma yaptı.
Arzu edilseydi, daha doğru ifadesiyle mecbur olunsa idi, böylesine bir talep karşısında daha fazla borçlanma imkânı vardı.
Niye böyle oldu sorusunun cevabını araştırdığımda, faizlerin düşme eğilimine dönük beklenti nedeniyle böyle bir sonucun çıktığını öğrendim.
Bu, gerçekten iç açıcı bir haber.
Şu bakımdan:
Şunun da altını çizeyim:
Değilse rahat bir nefes almak için henüz vakit çok erken.
Pandemi döneminin verdiği hasarı da eklediğimizde, hayat pahalılığı, artan işsizlik başta olmak üzere ekonomide birikmiş önemli sorunlar var.
Şöyle bir cümle kurayım ki kurmaya çalıştığım denge daha iyi anlaşılsın:
Böyle bir işlem için yüzde 4,90 oranında bir faiz gerçekleşmesi, Ekim 2020’deki bir önceki oranın 6,40 olduğu düşünüldüğünde iyi bir haber, ama dünyadaki faiz oranlarının düşük olması söz konusu edildiğinde, hâlâ yüksek bir oran olarak karşımıza çıkmakta.
Piyasalar, Lütfi Elvan’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’na, Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanlığı’na gelmesinden sonra, son iki ayda atılan adımlara oldukça iyi tepkiler verdi, vermeye devam ediyor.
Önceki gün yapılan Merkez Bankası toplantısından politika faizini yüzde 17’de sabit tutma yönünde bir karar çıkmıştı.
Bu yılın mayıs ayından itibaren enflasyonda düşüş bekleniyor.
Öyle olursa, zaten faiz oranlarında da yeniden gerileme bekleyebiliriz.
Çok uzak bir zaman mı bu?
Hedeflendiği gibi yürürse işler, bence değil.
Unutulmasın.
Bu paketin adı hukuk reformu paketi ama doğrudan ekonomiyle ilişkisi nedeniyle böyle bir çalışma yapıldı.
Ekonominin gidişatıyla ilgili muhtemel senaryolar gündeme geldiğinde, Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinin gidişatının nasıl olacağı sorusu da otomatikman devreye giriyor.
Bu, şu anlama geliyor:
Joe Biden, Amerikan bürokrasisinin tutumuna göre pozisyon alacak.
Amerikan bürokrasisi ne diyecekse onu yapacaksa eğer, Joe Biden’ın şahsına, seçilmeden önce yaptığı skandal açıklamalara, kişisel Türkiye yaklaşımına, olması gerekenden daha fazla anlam yüklememek gerekebilir.
Cümlenin mefhûm-ı muhâlifinden bakarak, kurumlar arası ilişkilerin devreye girmesiyle her şey güllük gülistanlık olacak diye de düşünülmemeli tabii ki.
Ama böyle bir tarz, ani türbülansların önüne geçebilir.
Birçok hususta anlaşılamasa bile, ilişkilerin sert iniş çıkışlar yerine daha kontrollü şekilde ilerlemesine imkân verebilir.
Türk/Amerikan ilişkilerinin geleceği bağlamında altı çizilmesi gereken bir diğer husus da şu:
Hâlbuki madalyonun öbür yüzünde, ABD’nin 15 Temmuz darbe girişimindeki rolü, darbeyi yapanların korunup kollanması, Türkiye’nin güney sınırlarında ülkenin toprak bütünlüğünü doğrudan tehdit eden bir PKK kuşağının fiilen desteklemesi var.
Buralardan bakıldığı takdirde, S-400’ün sebep değil, sonuç olduğu çok rahat görülebilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.