23 yıldır televizyon gazeteciliği yapıyorum.
2005 öncesi diplomasiden savaş muhabirliğine kadar uzanan bir çeşitlilik içerisinde yürüttüm bu işi.
Düzenli bir şekilde televizyon programları yapıyoruz.
Elbette başka meslektaşlarımızın yaptığı türdeş programları de izleyip, bazen o yayınlara kendi çapımızda notlar veriyoruz, bazen de kendimiz için dersler çıkartıyoruz.
Hemen belirtmeliyim ki, gazetecilik hem genel anlamda, hem de demeç gazeteciliği alt başlığıyla kuralları olan bir iştir.
Beylerin kahvehane köşelerinde ya da hanımların altın günlerinde yaptıkları konuşmalara benzemez.
O kuralların asgari ölçülerini göz ardı ettiğiniz takdirde mesleğin de canına okumuş olursunuz.
Ne yazık ki son günlerde televizyonlara çıkan gazetecilerin bir kısmının bu anlamda kötü sınavlar verdiklerine tanık oluyoruz.
Bugün biraz da bu nedenle bu türden gazetecilikten en azından kendi adıma ne anladığımı sizlere anlatmak istedim.
İkisinin ortası bir yerdir dersek belki durumu kurtarmış olabiliriz.
Her türlü soruyu soracaksın/sorabileceksin ama;
1-Bunu nezaket sınırlarını zorlamadan yapacaksın.
2-Konuğuna meramını anlatma imkânı sunmaya özen göstereceksin.
Televizyon programlarında konukların bazıları, sorduğun soruya cevap vermek istemez. Ya da soruyu dinler ama kendi istediği gibi yanıt verir.
Böyle durumlarda gazeteci için soruyu tekrarlama hakkı olduğu gibi, muhatabı için de cevap vermeme hakkı vardır.
Evet, gazetecilikte ‘mesafe’ diye bir kavram vardır ve mesleği bihakkın yerine getirmeye çalışanlar açısından bu iyi bir kavramdır.
Burada kastedilen daha çok, sorularla o mesafe alanını korumakla ilgili bir şeydir.
Ve gazetecinin mesafeli tutumu, kendisinden daha fazla, milyonlarca kişiyi o yayında söyledikleriyle ikna etme çaba ve arzusunda olan yayın konuğu için faydalıdır.
Çünkü bilinçli izleyici kendi aklına da takılan soruların sorulması halinde ve bu sorulara ikna edici yanıtlar verildiğini görmesi halinde, program konuğu için maksat büyük ölçüde hâsıl olmuş demektir.
Gazetecilik nasıl olmalı, nasıl olmamalı hususunda epeyce racon kestik.
Hangisi iğne, hangisi çuvaldız oluyor emin değilim ama içinden geçtiğimiz ortamda biraz da gazetecilere yönelen sözlü linç girişimlerinden söz etmem gerekecek.
Son günlerde CHP adayına katıldığı programlarda iyi sorular soran gazetecilerin sosyal medyadaki İmamoğlu yandaşlarınca resmen sözlü linç girişimine tabi tutulduklarını görüyoruz.
Taraftarları gibi, İmamoğlu’nun kendisi de sorgulanmak (gazetecilik anlamında) istemiyor.
Sorularıyla sorgulayan gazetecileri de fırına odun atar gibi bu linç kalabalığının içerisine kendisi atıyor.
AK Parti’nin İstanbul kampanyasını yöneten ekipte yer alan Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın şu paylaşımını dikkatlerinize sunmak isterim:
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.