Bu ‘deja vu’ duygusunu sürekli yaşayıp duracak mıyız?

04:003/06/2020, Çarşamba
G: 2/06/2020, Salı
Mehmet Acet

31 Mayıs 2013’te başlayıp bir ay kadar süren Gezi kalkışması bittikten sonra, o süre boyunca olup bitenlerin görüntülerini hafızalarına kaydedenler, ‘deja vu’ duygusunu ilerleyen yıllar içerisinde bol bol yaşadılar.Kimi zaman İran, Irak, Lübnan gibi Ortadoğu ülkelerinden, bazen Şili, Venezuela gibi Latin Amerika ülkelerinden, ya da bize göre benzer uzaklıkta ama tam tersi istikamette bulunan Hong Kong’tan gelen görüntüler, Türkiye’de yaşayan insanların çoğuna “Biz bu filmi görmüştük” ya da “Biz

31 Mayıs 2013’te başlayıp bir ay kadar süren Gezi kalkışması bittikten sonra, o süre boyunca olup bitenlerin görüntülerini hafızalarına kaydedenler, ‘deja vu’ duygusunu ilerleyen yıllar içerisinde bol bol yaşadılar.

Kimi zaman İran, Irak, Lübnan gibi Ortadoğu ülkelerinden, bazen Şili, Venezuela gibi Latin Amerika ülkelerinden, ya da bize göre benzer uzaklıkta ama tam tersi istikamette bulunan Hong Kong’tan gelen görüntüler, Türkiye’de yaşayan insanların çoğuna “Biz bu filmi görmüştük” ya da “Biz bu görüntüleri yaşamıştık” duygusu sıklıkla yaşattı.

Gezi kalkışmasına imza atanlar, oralardan gelen görüntüleri gördükçe tekrar tekrar heveslendiler, yarım kaldığını düşündükleri işi tamamlamak için harekete geçmek istediler.

Ama bunun zeminini bir daha hiç yakalayamadılar.

Gezi’yi tekrarlayamamalarının en önemli nedeni, o kalkışmanın mimarlarının kötü niyetlerinin zaman geçtikçe daha iyi anlaşılmasıydı kuşkusuz.

Toplumun büyük bölümü zaman geçtikçe Gezi’nin mahiyetini daha iyi kavradı.

Kavradıkça, o kalkışmanın maliyetini gördükçe, nefret duyguları arttı.

Konsensüs araştırmanın Mart sonunda yaptığı ankete katılıp da “Gezi olayları sizce barışçıl bir eylem miydi? Yoksa Türkiye’ye karşı dış destekli bir operasyon muydu” sorusuna muhatap olanların yüzde 54,3 ünün “Türkiye’ye karşı dış destekli bir operasyon idi” diye cevap vermesi bu anlamda iyi bir fikir veriyor.

Tabii, sandık dışı yöntemlerle iktidar değiştirme fikrinden kurtulamamış olanların, o fırsatı yakaladıkları ender anlardan biri olarak gördükleri Gezi’ye karşı hala ‘destanlaştırma’ çabalarıyla yaklaşmalarında da şaşılacak bir şey olmasa gerek.

Gezi de ‘ellerinden kaçmış’ olan o fırsatı, içlerinde kalmış bir ukde olarak taşıyorlar, o yüzden.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ
BU SÖZLERİ ARŞİVDEN NEDEN
SİLDİRTMEDİ ACABA?

7’nci yıl dönümünde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gezi’yi anarken, “Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele” diye şiirsel bir tweet attı.

Tabii atılan tweetin altında kullanılan görüntülerde, ateşe verilmek üzere olan halk otobüsünde çocuğunu korumaya çalışan babanın çırpınışları, Kızılay’da simit tezgahı devrilen engelli insanların çaresizliği, ya da dönemin başbakanının Keçiören’deki evine yüz metre kala durdurulabilen ODTÜ’lü öğrenci gruplarının görüntüleri yoktu.

Ama Kılıçdaroğlu’nun attığı tweetin altına bir takipçisinin ‘O halde şu şurada dursun’ kabilinden yaptığı bir hatırlatma, atılan o tweetin bütün şiirselliğini gölgeleyebilecek nitelikteydi.

Selahattin Demirtaş bir canlı yayında Gezi olaylarıyla ilgili konuşuyordu ve muhtemelen ilerleyen dönemlerde görse arşivlerden silinmesini isteyeceği şekilde şöyle diyordu:

“Buradan hükümeti devirecek, darbeye doğru götürecek bir halk hareketi çıkarabilir miyiz? Veya bu halk hareketini buraya kanalize edebilir miyiz diye bir arayış da oldu. Olmadı değil. Bunu biz sokaktaki gözlemlerimizle, arkadaşlarımızın tespitleriyle rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu bir spekülasyon değil. Biz bu kısmına şiddetle karşı çıktık.”

KİLİSENİN KUNDAKLANMAK
İSTENMESİ Mİ? BAŞKAN’IN İNCİL’İ HAVAYA KALDIRMASI MI?

ABD’de George Floyd isimli bir siyahi adamın, artık bir open secret/açık sır olarak herkesin kabul edeceği gibi bir beyaz polis tarafından ırkçı güdülerle boynuna basılıp nefessiz bırakılarak öldürülmesi sonrası ortaya çıkan görüntülerle biz buralarda yeniden bir ‘deja vu’ duygusu yaşıyoruz.

Bir insanın sırf teninin rengi nedeniyle merhametsizce öldürülmesi, bunun kayıt altına alınmış olması, bunun da üzerine aslında polisin son üç yılda 700 kadar siyahi Amerikalıyı öldürdüğünün hatırlanması, devam eylemler sırasında polisin şiddete yönelmeyen göstericilere karşı da çok sert davranması, Amerika’daki eylemlerin Gezi’den çok daha anlaşılabilir gerekçelere sahip olduğuna işaret ediyor.

Kedinin kovalamacası sonrası sıkıştığı son köşeden kükreyen bir fare teşbihi yapabiliriz örneğin.

Ama her şeye rağmen Gezi’de görüp de tepki koyduğumuz görüntülerin Amerika’daki benzerlerine sempatiyle bakılamayacağını da belirtmemiz gerekiyor.

Özel mülkiyetin net bir ihlali olarak yağmalamaların yaşanması, hatta bazı yağmacıların yağmaladıkları malların başka yağmacılar tarafından yeniden yağmalanmasını gösteren görüntüler, hiçbir şekilde meşru görülemez.

Dün Amerika’ya ait günün en ilginç görüntülerinden biri Beyaz Saray etrafından geldi.

ABD Başkanı Trump, eylemler sırasında sığınağa götürüldüğü haberlerine bir cevap vermek istercesine, Beyaz Saray’ın ön kapısından yürüyerek çıktı, eylemcilerin yakmaya çalıştığı bir kiliseyi ziyaret edip, elinde İncil’i kaldırarak resim verdi.

Trump’ın ziyaret ettiği kilisenin kundaklanmak istenmiş bir kilise olmasına değil de, politik nedenlerle bile olsa İncil’i kaldırarak fotoğraf vermesine tepki gösterenlere bakarsanız, “Biz bunun da bir benzerini görmüştük” diye yeni bir ‘Deja vu’ duygusu yaşayabilirsiniz.

#ABD
#Protesto
#HDP
#Terör