Bir milli güvenlik meselesi olarak ‘tohumculuk’

04:0016/09/2019, Pazartesi
G: 16/09/2019, Pazartesi
Mehmet Acet

Halen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı görevini yürüten Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu davet etti, geçen cuma günü kahvaltı yaptık.Kimileri kendisini‘bitkici’(böyleleri gerçekten var dikkat etmeli) diye küçümseyici bir dille anıyor olabilir ama kişisel tanıklıklarımız olduğu için Saraçoğlu Hoca’nın nezdimizde kıymeti yüksek.Bir yakınım yıllar önce sedef hastası olmuştu.Saraçoğlu’nun önerdiği‘kürleri’kullanarak, lavanta gibi bitkilerin katkılarıyla o dertten kurtuldu.Birkaç sene önce bir doktor arkadaşım

Halen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı görevini yürüten Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu davet etti, geçen cuma günü kahvaltı yaptık.

Kimileri kendisini
‘bitkici’
(böyleleri gerçekten var dikkat etmeli) diye küçümseyici bir dille anıyor olabilir ama kişisel tanıklıklarımız olduğu için Saraçoğlu Hoca’nın nezdimizde kıymeti yüksek.


Bir yakınım yıllar önce sedef hastası olmuştu.

Saraçoğlu’nun önerdiği
‘kürleri’
kullanarak, lavanta gibi bitkilerin katkılarıyla o dertten kurtuldu.

Birkaç sene önce bir doktor arkadaşım karaciğerinde kitle bulunan bir hastasının iki ay sonra hastaneye geldiğinde o kitlenin kaybolduğundan söz etti.

Hastaya
“Bu arada ne yaptın”
diye sorduğunda Saraçoğlu’nun
‘kürlerinden’
yararlandığını söylemiş.

Kişisel tanıklıklarım dediğim bunlar.

Sakın yanlış anlaşılmasın.

Bunları, modern tıbbın birikimleri üzerine
‘güvensizlik’
duygusu oluşturacak bir niyetle yazıyor değilim.
Ama bitkiler üzerinden yürütülen çalışmaların
‘alternatif/tamamlayıcı tıp’
olarak literatüre girdiği ve özellikle önleyici ve koruyucu kürlerin sağlıklı yaşam için ne kadar kıymetli olduğu doktorların çoğu tarafından da kabul ediliyor.

Zaten kullanılan ilaçların yüzde 80’inin bitkilerden elde edildiği bilinen bir gerçek.

İbrahim Saraçoğlu, bir bilim adamı.

Hastalıklara karşı, bitkilerin kimyasının çözüm olacağını geliştirdiği bilimsel yöntemlerle izah ediyor.

Ürettiği çalışmalar birçok uluslararası kitaba konu oluyor, köklü üniversiteler bu çalışmaları referans olarak kullanıyor.

Kendisi, Türkiye genelinde 600 bin civarında insanın geliştirdiği yöntemlerden yararlandığını söylüyor.

Başvuru alırken, bir tıp hekiminin teşhis koymasını öncelikli şart olarak belirlemiş.

İbrahim Saraçoğlu, şu aralar aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurul üyeliği yapıyor.

Bizi davet etmesinin asıl gerekçesi, tohumculuk alanında yürüttüğü çalışmaları anlatmaktı.

Tohum deyip geçmeyelim…

Gıda güvenliği meselesi, 2010 yılında yenilenen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne bile girmişti.

Saraçoğlu,
“Tohum, milli güvenliğimizin temel taşlarından biridir. Tohumun genetik yapısını değiştirerek insanlığı kontrol altına alma hedefinde olan güç, kendi topraklarını bozduğunu anlayınca, gözünü Mezopotamya’ya dikmiştir”
diyor.

İsrail başta olmak üzere tohumların genetiğini teknolojiyi kullanarak değiştiren bir takım ülkeler olduğu zaten biliniyor.

Saraçoğlu Hoca’nın bir süredir yürüttüğü
‘tohumculuk’
başlığının altını dolduran önemli bir çalışması var.
‘Yerel ata tohumlarının’
ülkeye geri kazandırılması, halka arzı için yaygınlaştırılması ve çoğaltılmasıyla ilgili bir proje bu.

Emine Hanım’ın da destek verdiği bu proje kapsamında İzmir/Kemalpaşa’da, Samsun’da, Şanlıurfa’da köylülerle buluşulmuş.

Ekipler köylere dağılmış, köylülerden genetiği bozulmamış
‘ata tohumu’
toplanmış.
Bir tür
‘tohum bankası’
oluşturuluyor anlayacağınız.
Saraçoğlu,
“2020’den sonra her şey yerli yerine oturacak”
diyor.
‘Ata tohumundan’
isteyen herkes yararlanabilecek.

Ama herkese bir tane tohum verilecek.

Sebep?

Çünkü alınan bu tohumların ekilmesiyle
‘yerli ve milli tohumlar’
hızla yaygınlaştırılmış olacak.

2,5 saatlik sohbetimizde konular sadece tarım üzerinden gelişti diyemem.

Bir de hayvancılık meselesi var.

Saraçoğlu, daha çok Hollanda için sözü edilen, günde 70/80 kilo süt veren ineklerden bahsi açarak bu tür büyükbaş hayvanların elektrik santrali gibi çalıştırıldığını, normal şartlarda 20 yıl yaşayan bir süt ineğinin 4 yılda öldüğünü söylüyor.

Avrupa Birliği’nde mandıracılığın yılda 48 milyar avroluk destekle ayakta durabildiğini dile getiriyor.

Önerisi
‘ecdadın yöntemi’
dediği Osmanlı modeli.

Osmanlı döneminde tarım ve hayvancılık işine para desteği verilmediği gibi üstüne vergi de alınıyormuş.

Ama hepsinden önemlisi, gelecek nesillerin şimdi hayatta olanlar üzerindeki hakları olmalı.

Tohumun genetiği bozulunca toprak da bozuluyor.

Toprakla birlikte yiyecekler de bozulunca, sağlık elden gidiyor.

Kanser vakalarındaki artış, genç yaşlarda bile görülen daha önce adı duyulmamış hastalıklar…

Bunların hepsi toprakla, tohumla bir şekilde ilişkisi olan sorunlar.

Genetiğiyle oynanmış pürüzsüz tek tip domatesler yerine, mevsiminde çıkan
‘biçimsiz’
domateslerden yemek lazım.

Görüntüsüyle iştah açan ithal elmalar yerine, içinde kurt olma ihtimali bulunanları tüketmeli.

Liste daha da uzatılabilir.

Saraçoğlu’nun Türkiye için bilinen hikâyesi 2007 yılında katıldığı bir televizyon programıyla başlıyor.

Program sırasında kendisinin haberi olmadığı halde, cep telefonu televizyon ekranında yazılı olarak tutuluyor.

Tabii program bittikten sonra o telefon susmak bilmiyor.

Gelen telefonları sabırlı bir şekilde yanıtlıyor, ücret talebinde bulunmadan derdine çare arayan insanlara ne yapmaları gerektiğini anlatıyor.

Bu böyle olunca, artan talepleri karşılamak adına yurtdışı görevini iptal ediyor.

Saraçoğlu hoca, sohbetimiz sırasında
“Bize şarlatan diyenler de oluyor”
dedi. Ama alışmış olmalı ki, bu yargıyı gülümseyerek karşılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Hanım’ın sağlık için
‘bitkisel kürlere’
ne kadar önem verdiği biliniyor.
Cumhurbaşkanı’nın Saraçoğlu Hoca’yı Başdanışman olarak yanına almasını, birikimlerinden yararlanmanın yanısıra, gelen saldırılara karşı
‘himaye’
amacı taşıdığını da düşünebiliriz.
#İbrahim Saraçoğlu
#Toprak
#Tarım Sağlık
#Recep Tayyip Erdoğan