Bu hafta odak noktamızda yine Suriye var.
Yazarken uygun tabir bulmakta zorlandığımız, kuru bir yazıyla tarif etme çabası içinde olmaktan utanç duyduğumuz yeni bir trajedi yaşandı Suriye’de.
Küçücük bedenlerin sudan çıkan balıklar gibi çırpına çırpına can verdiği, bir taraftan da etrafa “Bana bu yapılan nedir” bakışı fırlattıkları, zulmün, zorbalığın son raddesini temsil eden, insana “İyi ki cehennem var” dedirten görüntüler…
O yüzden eğer bugünlerde Suriye’ye bir füze düşecekse, o füzenin doğrudan Beşar Esad’ın tepesine inmesini gönlümden geçiriyorum.
Dün, Meclis koridorlarında Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’la karşılaşınca, aklımdan geçen bütün soruları arka arkaya sormaya başladım.
Bozdağ, Duma’daki kimyasal saldırı için, “Emareler rejimi gösteriyor” dedi.
“Yok eğer biz yapmadık diyorlarsa, ne yapılacağı belli. O bölgeyi denetime açsınlar. Birleşmiş Milletler’in bu konularda çalışan uzmanları var. Giderler, neyin ne olduğunu tespit ederler” diye devam etti.
7 yıllık Suriye politikasını daha fazla insanın ölmesi, daha fazla insanın mülteci durumuna düşmesi, daha fazla şehrin yıkılması, İsrail’in yüksek menfaatleri için Suriye halkının bütünüyle mecalsiz kalması üzerine inşa eden ABD yönetimi, bu son saldırı üzerine rejime dönük müdahale hazırlıkları yapıyor.
Trump, önceki gün “Bedel ödeyeceksin, hayvan Esad” diyerek söze girdi.
Üslubun tonuna bakınca, ciddi bir harekat yapılacak izlenimi veriyor.
Ama bu üsluba daha önceki kimyasal saldırılar sonrasında da tanık olmuştuk.
2013 yazında, 1300 Suriyeli böyle bir saldırı sonrası can verdiğinde, gemileri yaktı diye düşünülen Obama, artık hangi telkinlere teslim oldu idiyse, son dakikada bu işten vaz geçti.
Hatırlayalım, Geçen yıl tam da bu vakitler, yine bir kimyasal saldırı sonrası Trump’ın emriyle Suriye’deki bir hava üssü, ABD’ye ait bir gemiden fırlatılan 59 adet Tomahawk füzesiyle vurulmuştu.
Peki sonra ne oldu?
Esad gitti mi?
Kimyasal saldırıların sonu geldi mi?
Hayır, bunların hiçbiri olmadı.
Peki şimdi “Hayvan Esad” diyen Trump, bu hayvanı yine yaralı halde mi bırakacak, yoksa Şam’da bir rejim değişikliğini sağlayacak düzeyde bir operasyon mu yapacak?
Bilmiyoruz.
Anladığım kadarıyla, Ankara’nın bu süreçle ilgili tutumu da ‘Şüpheci pozisyonu koruma’ biçiminde şekillenmiş durumda.
Dün Bekir Bozdağ’la konuşurken bir nevi ters köşe yapıp, “Peki sizce Amerika ne yapmak istiyor” diye o bize sordu.
Belki de, hükümet sözcüsü sıfatını taşıdığından dolayı, “ABD’nin niyeti konusunda şüphelerimiz var” demek istemediği için, soru kipi kullanmayı tercih etmişti.
Olabilir.
Grup toplantısı bittikten sonra muhabir arkadaşlarımızın sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine ABD’nin muhtemel operasyonu iki kere sorulunca, iki kere “İzliyoruz” demekle yetindi.
Bu izliyoruz ifadesini “Göreceğiz ama kuşkularımız var” biçiminde okumak yanlış mı olur?
Sanmıyorum.
İşin içinde bir de Rusya var tabi.
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, önceki gün Afrin konusunda sürpriz bir açıklama yaptı.
Kendisine yöneltilen bir soru üzerine, “Erdoğan, Türkiye’nin Afrin’i işgal etmek istediğini hiçbir zaman söylemedi. Rusya Türkiye’den bölgenin kontrolünü Suriye hükümetine vermesini bekliyor” diyen bir beyanat.
Peki bu beyanatı, Rusların genel yaklaşımı olarak mı görmek gerekir, yoksa zaman ayarlı bir uyarı hamlesi olarak mı?
Lavrov, lafı Afrin üzerinden getirerek Ankara’ya “Bizimle misin, ABD ile mi” diye sormak istemiş olabilir mi?
Aklımıza gelen ama cevabını bilmediğimiz bir soru.
Ankara, Suriye konusunda son bir buçuk yıldır ABD/Rusya dengesini başarılı bir pozisyon alarak yönetmesini bildi.
Hem Moskova ile hem Washington ile kanalları açık tutarak kendi çıkarlarını maksimum düzeyde kollayabildi.
Ama bu süreç, Ankara açısından yeni bir zorlu sınav gerektirebilir.
Bir tarafta 5 yıldır Suriye politikasının bir ayağını Türkiye’ye kaybettirmek üzere inşa eden bir ABD var, öbür tarafta merhametsizliği test edilip onaylanmış, bununla birlikte sahada ve masada işbirliği yapılarak mesafe kat edilebilmiş bir Rusya.
Ankara bu denklemde ne yapabilir?
Belki şöyle yapabilir:
ABD, Suriye’ye müdahale ettiği zaman, Rusya’yı doğrudan karşısına almayacak şekilde ölçülü bir destek pozisyonu almak.
Nihayetinde ABD’nin askeri müdahalesi Şam’da bir rejim değişikliğinin önünü açmayacaksa eğer, bu iş, Türkiye ile Rusya’nın arasını açmak gibi bir sonuçla bitebilir.
Ki, ABD açısından bu bulunmaz bir nimet olur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.