Ankara’nın ‘iletişim stratejisinin’ kodları

04:0013/01/2020, Pazartesi
G: 13/01/2020, Pazartesi
Mehmet Acet

2018 sonbaharında herkesi şok eden Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı müthiş bir iletişim stratejisiyle dünyanın ilgisini bu konu üzerinde toplamayı başarmıştı.Bu korkunç eylemin ardından dünya medyası haftalar boyu objektiflerini Türkiye üzerinde tuttu.Kimseye, özellikle de yargı ve önyargıların sertleştiği bir zeminde zorla haber yaptıramazsınız.‘Kusursuz bir cinayet’motivasyonuyla hazırlanıp uygulanmış bir suikastı deşifre etmek için elinizde o planlamayı yapanların

2018 sonbaharında herkesi şok eden Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı müthiş bir iletişim stratejisiyle dünyanın ilgisini bu konu üzerinde toplamayı başarmıştı.

Bu korkunç eylemin ardından dünya medyası haftalar boyu objektiflerini Türkiye üzerinde tuttu.

Kimseye, özellikle de yargı ve önyargıların sertleştiği bir zeminde zorla haber yaptıramazsınız.

‘Kusursuz bir cinayet’
motivasyonuyla hazırlanıp uygulanmış bir suikastı deşifre etmek için elinizde o planlamayı yapanların gözünün içine sokabileceğiniz bir el feneri olmalı.

Elde ettiğiniz kanıtlarla insanları ikna etmek içinse, adam akıllı bir iletişim stratejisi uygulamanız gerekir.

Ekim 2018’i gün gün hatırlıyorum…

Bu suikastın hemen akabinde ilgili Suudi makamları önce eylemin arkasındaki rollerini inkar eden bir söylem kullandılar.

Hatta, Arap dünyasını etkilemek için kullandıkları paralı trolleri, işi Türkiye’nin üzerine yıkmak için seferber ettiler.

Ama cinayeti örtmek için attıkları her adımda, bir gün New York Times’ta, ertesi gün İngilizce yayın yapan bir televizyon kanalında o tezleri çürüten haberlerle yüzleşmek zorunda kaldılar.

En son CNN International’da
‘kusursuz cinayet’
için kullandıkları bir ‘
dublörün’
canlı görüntüleri ortaya çıkınca, geriye inkar edilebilecek bir şey kalmamıştı.
‘Post truth/Gerçek ötesi’
denilen bir çağa adım atmış durumdayız.
Algıların olguların önüne geçtiği,
“Doğrusu acaba nedir”
diye soran insanların gerçeğe ulaşmak için epeyce enerji harcamak zorunda kaldığı bir dönem bu.

Böyle bir dönemde, kurumsallaşmış, güçlü bir iletişim mekanizmasına insanlardan çok yönetimlerin ihtiyacı var.

Bu anlamda, başında Fahrettin Altun’un bulunduğu Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın tam zamanında kurularak bu sorumluluğu üstlendiğini söyleyebiliriz.

Cumartesi sabahı Medya Derneği Başkanı Ekrem Kızıltaş’ın davetiyle katıldığımız toplantıda İletişim Başkanı Altun’u dinledik.

Kendisi başında bulunduğu kurumun faaliyet alanlarını ve hedeflerini anlatırken, şu türden başlıklardan söz etti:

-Türkiye markasını güçlendirmek.
-Kara propagandanın önüne geçmek.
-Devlet/toplum ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtmak.
-Medya sektörüne katkıda bulunmak.
Altun, Türkiye’nin 2013’ten itibaren karşı karşıya olduğu sorunları tarif ederken,
“kuşatma/tedip etme’
ifadelerini kullanıyor.

2000’lerin ortalarında Türkiye ile iş tutmak için birbiriyle yarışanların 2013’ten sonra böyle bir tutumla hareket etmeye başladıklarını dile getiriyor.

Bu tutum değişikliğinin nedenlerini de biliyoruz.

Bir cümle ile özetlemek gerekirse, 2013 Türkiye’sinin sınırları aşması, dünyanın her tarafında ama özellikle Arap ve İslam dünyası için ilham verici etkiler üretmesi ve bu durumun kendileri için ürkütücü sonuçları olacağı korkusuna kapılan aktörlerin bu hikayeyi bitirmek için harekete geçmesi.

Türkiye hikayesini
‘müsveddeye’
çevirmek için başlatılan o sürecin önemli bir parçasını Altun’un ifadesiyle
“Yalan ve dezenformasyon yağmuru”
oluşturuyor.

Bu anlamda, bu zorlayıcı döneme cevap verme anlamında İletişim Başkanlığı’nın harcadığı çabaların ve elde edilen başarıların önemi büyük.

Gaziantep notları…
  • Gaziantep’e kaç defa gittiğimi saymayı bıraktım. En son Gazeteciler Cemiyeti’nin Kanal 7’de yaptığımız program için verdiği ödülü almak için yarım günümü bu kentte geçirdim.
  • Gaziantep’e her gidişimde güzel hikayeler dinleyerek, hep pozitif izlenimler edinerek dönüyorum.
  • Bir defa bu şehirde yaşayanların kendi topraklarına olan aidiyet duygusu gerçekten hayranlık verici.
  • Sanko ve Konukoğlu ailesi örneğin.
  • Türkiye’nin en büyük sanayicileri arasında olmalarına rağmen, dünyaya İstanbul ya da başka bir yerden değil, doğup büyüdükleri Gaziantep’ten bakıyorlar.
  • Gaziantepliler, bu pozitif enerjileri sayesinde Suriyeli göçmenler gibi büyük sorunlarla karşılaşıldığında dahi, şikayet moduna girerek değil de, çözüm modeline yönelerek hareket ediyorlar.
  • Gaziantep’te 500 bin Suriyeli sığınmacı yaşıyor ama bu pozitif yaklaşım sayesinde bu yük hafifletildiği gibi, Halep’ten gelen
    ‘ticaret ehli’
    Suriyeliler, kentin ekonomik büyümesine katkı sağlamaya bile başlamış durumdalar.
  • Yarım günlük Gaziantep gezimizde Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin bizi
    ‘Moral Evi’
    denilen bir merkeze götürdü.
  • Burada Alzheimer teşhisi konulan hastalara belediye aracılığıyla ücretsiz hizmet veriliyor.
  • Hastalara,
    ‘meşguliyet terapisi’
    uygulanıyor, yakınlarına ise gün içerisinde nefes alabilecekleri bir imkan sunuluyor.
  • Gaziantep’te 7 bin Alzheimer hastası varmış. Bu hastalığın Türkiye’de ve yurtdışında ne kadar ilerlediğini göstermesi bakımından bu rakam alarm verici.
  • Belediyecilik açısından bunlar herkesin ilgilenmek istemediği zor konular.
  • Fatma hanım, bu noktanın altını çiziyor.
  • Zor ama zorunlu alanlar…
  • Halkın yaşadığı yerlerde kamu adına en kolay erişim noktası belediyelerdir.
  • Bu nedenle, zor da olsa bu türden hizmetleri üstlenmek yerel yönetimlerin öncelikli görevleri arasında yer almalı.
#New York Times
#Fahrettin Altun
#Gaziantep
#Ticaret
#Fatma Şahin