Afrin’e operasyonun kapısı nasıl açıldı?

04:0018/01/2018, Perşembe
G: 18/09/2019, Çarşamba
Mehmet Acet

11 Ocak tarihine bir mim koyalım…Bu tarihin birkaç gün öncesinde, Rusya’nın Suriye’de kendileri için hayati niteliği olan Hmeymim ve Tartus Üsleri’ne eş zamanlı saldırılar olmuştu.Deyim yerindeyse, Rusları kalbinden vuran saldırılardı bunlar.Moskova, hemen ardından Türk Genelkurmay Başkanlığı ve MİT’e bir mektup göndererek Hmeymim saldırısının İdlib’de Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu olduğu bölgeden kalkan dronla yapıldığını Ankara’ya bildirdi.İki ülke, Suriye’de Türkiye/Rusya işbirliğini hepten

11 Ocak tarihine bir mim koyalım…

Bu tarihin birkaç gün öncesinde, Rusya’nın Suriye’de kendileri için hayati niteliği olan Hmeymim ve Tartus Üsleri’ne eş zamanlı saldırılar olmuştu.

Deyim yerindeyse, Rusları kalbinden vuran saldırılardı bunlar.


Moskova, hemen ardından Türk Genelkurmay Başkanlığı ve MİT’e bir mektup göndererek Hmeymim saldırısının İdlib’de Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu olduğu bölgeden kalkan dronla yapıldığını Ankara’ya bildirdi.

İki ülke, Suriye’de Türkiye/Rusya işbirliğini hepten bitirebilecek niteliği olan çok ciddi bir kışkırtma hali ile karşı karşıya kalmıştı.

Mesele, 11 Ocak’ta Erdoğan ile Putin arasında yapılan telefon görüşmesi sonrası vuzuha kavuştu.

Bunu nereden mi anlıyoruz?

Putin’in aynı gün yaptığı açıklamadan.

Rusya Devlet Başkanı, aynen şunu söyledi:

“Hmeymim ve Tartus üssüne düzenlenen saldırıları kimlerin provoke ettiğini ve arkasındakileri biliyoruz. Bu işin arkasında Türk devleti ve Türk ordusu yok. Bu saldırılar, Türkiye dahil olmak üzere, Rusya’nın ortaklarıyla arasını bozmaya çalışanlar tarafından gerçekleştirildi.”

Putin’in bu sözleriyle işaret ettiği güç/güçlerin adresinin neresi olduğu da besbelli.

Ben sizin için şöyle bir eşkâl çıkartayım.

24 Kasım 2016’da Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürmesinin yıl dönümünde el Bab civarında bulunan Türk birliklerine yapılan saldırının koordinatlarını kim verdiyse, Hmeymim ve Tartus saldırılarının arkasındaki güç de aynısıydı.

O tarihte yapılan bu karanlık saldırının amacı nasıl Suriye’deki Türkiye/Rusya işbirliğini sabote etmek idiyse, bu tarihte Rus üslerine yapılan saldırının niyeti de aynıydı.

Türkiye Rusya işbirliğini bozmak…

AFRİN KARARI 11 OCAK’TA MI ÇIKTI?

11 Ocak tarihine mim koyalım dememin ikinci bir gerekçesi daha var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrin ve Menbiç operasyonları için
“Harekete geçiyoruz”
açıklamalar dizisine ne zaman başladı?

Putin’le o tarihte yaptığı görüşmenin hemen arkasından.

O halde, zannımca şunu rahatça söyleyebiliriz.

Türkiye’nin harekete geçme kararı bu görüşme üzerine şekillendi.

Şunu biliyoruz:

Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın batısında bugüne kadar ne yaptıysa, Rusya ile işbirliği halinde bu işleri yaptı.

Fırat Kalkanı ve İdlib mutabakatından söz ediyorum.

Şimdi, bu işbirliğinin bir sonraki evresi için anlaşmaya varıldığı anlaşılıyor.

Afrin ve Menbiç’e operasyon meselesi daha önce de birkaç kere gündeme gelmiş, ama her ne olduysa, belki de Ruslar bugünkü kadar net bir duruş ortaya koymadıkları için ertelenmişti.

Şimdi anlıyoruz ki, Putin belki de Suriye’deki üslerine yani kalbine yapılan saldırıya bir cevap vermek için, Erdoğan’la yeni bir işbirliğine girmiş oldu.

ABD’NİN HESABI DAHA BİR BERRAKLAŞTI

11 Ocak sonrası, Cumhurbaşkanı'nın sözlerine yansıyan Afrin ve Menbiç kararlılığının ortaya çıktığı günler ile Pentagon’un Fırat’ın doğusunda 30 bin kişilik bir YPG gücünü sınır koruma gücü olarak yerleştireceğini açıklaması aynı günlere denk geldi.

Bu
‘eşzamanlılık’
da manidardı.

Erdoğan, bu konuda da net açıklamalar yaptı.

Üstüne, NATO toplantısı için Brüksel’e giden Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da Cumhurbaşkanı ile senkronize bir şekilde, “
Terör örgütünün, operasyonel ortak adı altında silahlanmasına müsaade etmeyeceğiz”
dedi.

Bu kararlılık beyanatları sonrası, önceki akşam Pentagon’dan dikkat çekici bir başka açıklama daha geldi.

Pentagon Sözcüsü Binbaşı Galloway,
“Afrin’deki PYD/YPG unsurlarını DEAŞ ile mücadele operasyonlarının parçası olarak kabul etmiyoruz. Onları desteklemiyoruz ve onlarla hiçbir işimiz yok”
dedi.

Peki, bu açıklamayı Türkiye’nin kararlı duruşuna karşı bir geri adım olarak nitelendirebilir miyiz?

Kısmen evet.

Washington bir nevi Fırat’ın batısında Türk askerinin ÖSO ile birlikte harekete geçmesine yeşil ışık yakmış oldu.

İşin bu kısmını Ankara açısından bir kazanım olarak görmek de mümkün.

Ama bir de işin şu boyutu var.

Pentagon sözcüsünün bu sözleri bize asıl şu yorumu yapma imkânı veriyor:

“ABD, bütün hesaplarını, askeri ve siyasi planlamalarını, Fırat’ın doğusu için yapıyor. Hatta Afrin ve Menbiç operasyonlarına sessiz kalma karşılığı Fırat’ın doğusunda kurulmakta olan PKK ordusuna Türkiye’nin bir cevap üretmemesi için bunu bir pazarlık konusu yapıyor. Bir nevi, biz oraya karışmayalım, siz de buraya mesajı vermiş oluyor.”

Peki, Fırat’ın doğusuna yapılan bu yığınağa, Ankara bir şeylerin karşılığı olarak göz yumar mı?

Verilen beyanatlara bakacak olursak, sorunun cevabı
“Asla!”
biçiminde karşımıza çıkıyor.

Türkiye’nin geleceğini tehdit eden tehlikenin büyüğünün Fırat’ın batısından değil, doğusundan geldiğini bilmek lazım.

Şu nedenlerden ötürü.

1. ABD, 4 bin TIR dolusu silah ve mühimmatı PKK’ya bu bölgede teslim etti,
2. Suriye’de ABD eliyle kurulmakta olan PKK ordusu, Fırat’ın yine doğu kesiminde oluşum sürecinden geçiyor,
3. Haritayı önünüze koyup baktığınızda hem toprak hem nüfus olarak Fırat’ın doğusunun Türkiye simetrisinde ABD/PKK ortaklığının ağzını sulandıran Güneydoğu bölgesinin yer aldığı görülebiliyor.

Bu durum, bugünkü askeri planlamaların angaje olduğu siyasi hedefin ne olduğu konusunda bize yeterince fikir vermiyor mu?

#Türkiye
#Suriye
#Afrin