11 Ocak tarihine bir mim koyalım…
Bu tarihin birkaç gün öncesinde, Rusya’nın Suriye’de kendileri için hayati niteliği olan Hmeymim ve Tartus Üsleri’ne eş zamanlı saldırılar olmuştu.
Deyim yerindeyse, Rusları kalbinden vuran saldırılardı bunlar.
Moskova, hemen ardından Türk Genelkurmay Başkanlığı ve MİT’e bir mektup göndererek Hmeymim saldırısının İdlib’de Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu olduğu bölgeden kalkan dronla yapıldığını Ankara’ya bildirdi.
İki ülke, Suriye’de Türkiye/Rusya işbirliğini hepten bitirebilecek niteliği olan çok ciddi bir kışkırtma hali ile karşı karşıya kalmıştı.
Mesele, 11 Ocak’ta Erdoğan ile Putin arasında yapılan telefon görüşmesi sonrası vuzuha kavuştu.
Bunu nereden mi anlıyoruz?
Putin’in aynı gün yaptığı açıklamadan.
Rusya Devlet Başkanı, aynen şunu söyledi:
Putin’in bu sözleriyle işaret ettiği güç/güçlerin adresinin neresi olduğu da besbelli.
Ben sizin için şöyle bir eşkâl çıkartayım.
24 Kasım 2016’da Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürmesinin yıl dönümünde el Bab civarında bulunan Türk birliklerine yapılan saldırının koordinatlarını kim verdiyse, Hmeymim ve Tartus saldırılarının arkasındaki güç de aynısıydı.
O tarihte yapılan bu karanlık saldırının amacı nasıl Suriye’deki Türkiye/Rusya işbirliğini sabote etmek idiyse, bu tarihte Rus üslerine yapılan saldırının niyeti de aynıydı.
Türkiye Rusya işbirliğini bozmak…
11 Ocak tarihine mim koyalım dememin ikinci bir gerekçesi daha var.
Putin’le o tarihte yaptığı görüşmenin hemen arkasından.
O halde, zannımca şunu rahatça söyleyebiliriz.
Türkiye’nin harekete geçme kararı bu görüşme üzerine şekillendi.
Şunu biliyoruz:
Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın batısında bugüne kadar ne yaptıysa, Rusya ile işbirliği halinde bu işleri yaptı.
Fırat Kalkanı ve İdlib mutabakatından söz ediyorum.
Şimdi, bu işbirliğinin bir sonraki evresi için anlaşmaya varıldığı anlaşılıyor.
Afrin ve Menbiç’e operasyon meselesi daha önce de birkaç kere gündeme gelmiş, ama her ne olduysa, belki de Ruslar bugünkü kadar net bir duruş ortaya koymadıkları için ertelenmişti.
Şimdi anlıyoruz ki, Putin belki de Suriye’deki üslerine yani kalbine yapılan saldırıya bir cevap vermek için, Erdoğan’la yeni bir işbirliğine girmiş oldu.
11 Ocak sonrası, Cumhurbaşkanı'nın sözlerine yansıyan Afrin ve Menbiç kararlılığının ortaya çıktığı günler ile Pentagon’un Fırat’ın doğusunda 30 bin kişilik bir YPG gücünü sınır koruma gücü olarak yerleştireceğini açıklaması aynı günlere denk geldi.
Erdoğan, bu konuda da net açıklamalar yaptı.
Bu kararlılık beyanatları sonrası, önceki akşam Pentagon’dan dikkat çekici bir başka açıklama daha geldi.
Peki, bu açıklamayı Türkiye’nin kararlı duruşuna karşı bir geri adım olarak nitelendirebilir miyiz?
Kısmen evet.
Washington bir nevi Fırat’ın batısında Türk askerinin ÖSO ile birlikte harekete geçmesine yeşil ışık yakmış oldu.
İşin bu kısmını Ankara açısından bir kazanım olarak görmek de mümkün.
Ama bir de işin şu boyutu var.
Pentagon sözcüsünün bu sözleri bize asıl şu yorumu yapma imkânı veriyor:
Peki, Fırat’ın doğusuna yapılan bu yığınağa, Ankara bir şeylerin karşılığı olarak göz yumar mı?
Türkiye’nin geleceğini tehdit eden tehlikenin büyüğünün Fırat’ın batısından değil, doğusundan geldiğini bilmek lazım.
Şu nedenlerden ötürü.
Bu durum, bugünkü askeri planlamaların angaje olduğu siyasi hedefin ne olduğu konusunda bize yeterince fikir vermiyor mu?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.