İran’ın Ankara Büyükelçiliği’nde görev yapan, üstlendiği misyon itibarıyla hem siyaset, hem de bölgesel konular üzerine yoğunlaşan bir isimle zaman zaman bir araya gelip ‘fikir teatisinde’ bulunuyoruz.
Aynı isim geçen gün yeniden ziyaretime geldi ve bu defa ağırlıklı olarak Fırat’ın doğusu bağlamında gelişen meseleleri konuştuk.
Bu vesileyle ‘’ tartışmaları, PKK/YPG’nin geleceği, İran ve Türkiye’nin birlikte neler yapabileceği gibi başlıklarda Tahran’ın yaklaşımına dair bir takım fikirler elde ettim.
İranlıların Türk muhataplarıyla konuşmalarında, Ankara’nın Kuzey Suriye politikasını etkilemeye dönük ‘Pırıltısı olan’ bir soru sorduklarını daha önceden biliyordum.
Soru şu:
“Sınırınızda Suriye devletini mi görmek istersiniz? Yoksa PKK’yı mı?”
Ziyaretime gelen İranlı yetkiliye bu sorudan yola çıkarak başka sorular sordum.
Böyle bir seçeneğin, Şam rejiminin PKK’yı gerekirse silah kullanarak devre dışı bırakması halinde denkleme girebileceğine dair kendi fikrimi dile getirdim.
O da bana, PKK/YPG ile Esed rejimi arasında yapılan, şu aşamada başarısızlıkla sonuçlanan görüşmelerden söz etti, rejimin YPG’nin federasyon, özerklik dahil taleplerini reddettiğini, ancak Kuzey Suriye’deki Kürtlere ‘koruma garantisi’ verme taahhüdünde bulunduğunu anlattı.
Ben de ‘koruma garantisi’ ile sınırlı olsa bile, YPG’nin varlığının Ankara’da kabul görmeyeceğine dair tahminimi ilettim.
Muhatabım, Amerika’nın bölgeden çekilmeyeceğini, çekilse bile bunu Türkiye’nin istediği bir formatta hayata geçirmeyeceğini söyledikten sonra bir öneride bulundu:
”Türkiye, Suriye, İran ve Irak’tan oluşan 4’lü bir yapı ile herkesin endişelerini giderebilecek bir formül bulunabilir.”
Sonuçta bizim işimiz, karar vermek değil, izlemek ve yorumlamak.
Görüldüğü kadarıyla Ankara, Fırat’ın doğusu bağlamında yönünü bu aralar daha çok Moskova ve Washington üzerinden belirleyerek ilerliyor.
Ama öyle ya da böyle, bu türden önerileri, Amerika’nın Türkiye’ye bir kere daha ‘kazık atması’ ihtimaline karşı akılda tutmak faydalı olabilir.
Sonuçta, Türkiye’nin İran ve Rusya ile işbirliğine giderek Astana sürecine yönelmesinin arka planında ABD’nin ‘suya götürüp susuz getirmesinin’ birinci derecede etkili olduğunu bilmeyen, anlamayan kalmamıştır herhalde.
Diğer yandan, ABD Başkanı Trump’ın çekilme kararı vermesi üzerine kartların yeniden karılmakta olduğu, Türkiye’nin bu defa avantajlı tarafa geçtiği, hareket ve pazarlık gücünün arttığı bir gerçek.
Bu meselelere biraz daha derinlemesine kafa yorduğunuzda ise, zihniniz şu türden bir soruya muhatap oluyor:
“Kürt kartı kimin elinde olacak?”
Bu soru, “Suriye Kürtlerinin hamisi kim olacak?”, “Suriye’nin kuzeydoğusunda kim düzen kuracak?” gibi ilave başka soruları da akla getiriyor.
Ankara açısından meselenin salt PKK/YPG tehdidini bertaraf etmekten ibaret olmadığını, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın New York Times Gazetesi’ne yazdığı ve hayli ses getiren makalesinden anlamış olduk.
O makalenin toplamına dikkatlice baktığınız takdirde, Ankara’nın sadece YPG’nin Türkiye sınırlarından uzaklaştırılması bağlamında bir önermede bulunmadığı, ‘Suriye Kürtlerinin’ hamisi olmaya da “Varım” dediği anlaşılabiliyor.
Nüfus dağılımına göre adil bir şekilde temsil imkanı sunan yerel meclislerin oluşturulması, sağlık, altyapı, belediyecilik gibi hizmet alanlarında Türkiye’nin becerilerinin o bölgeye taşınması, çocuk yaşta zorla silah altına alınan Kürt çocuklarının aileleriyle kavuşturulması gibi öneriler, Kuzeydoğu Suriye’de barışçıl bir ‘Yaşam alanı’ oluşturmayı vadediyor.
Bu anlamda iç savaş çıkana kadar Kürtlere kimlik kartı bile vermeyen Şam rejiminin önerdiklerinden daha fazlasını Türkiye verebilir.
Bizim buralarda Ak Parti iktidarlarının, Tayyip Erdoğan’ın, asimilasyon politikalarına son vermiş olması, yine Erdoğan yönetiminin temel haklar ve demokratikleşme alanlarında attığı ve bugün de arkasında durduğu adımlar Suriyeli Kürtlerin geleceği için de bir referans olabilir.
Burası böyle ama, bu rolünü oynayıp barışçıl bir gelecek inşa etme talebi konusunda Ankara’nın müttefikinin olmadığı da görülebiliyor.
Bu noktada ağırlığını koymak, ağırlığını korumak gibi kavramlar daha bir değerli hale geliyor.
Olmazı göstermeden oluru elde etmenin zor olduğu bir denklem üzerinde kafa yoruyoruz.
Önümüzdeki 3-4 aylık zaman dilimi, bu anlamda çok önemli müzakerelere, pazarlıklara sahne olacak.
Bir satranç tahtası üzerinde herkes kendi hamlelerini yapıyor.
Sonraki, bir sonraki hamlelerin ne olabileceğini de öngörüp ona göre adım atanların kazançlı çıkacağı bir dönem yaklaşıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.