Gitti gâvur ellerine dolaştı, hamburger yedi, yanındaki gazetecileri bırakıp ortadan kayboldu. Merak edenler için lütfedip kayıp saatleri açıklayamadı. Az buz değil üstelik, sekiz saat. Biz de burada dilimiz döndüğünce eleştirdik. Lâf yetiştirmeye çalıştık.
Kendimizce iyi ettiğimizi düşündük.
Fakat adam gittiği yerde para bulmuş.
Hem de temiz para.
Getireceğim diyor. Gençlere müjdeler veriyor. Az kaldı diyor.
Son derece akıllıca. Gelin de takdir etmeyin.
Genç dediğimiz insan türünün öğüde, nasihate, yol göstermeye, akıl vermeye değil paraya ihtiyacı vardır en çok.
Sıcak, temiz, çil çil değilse bile tomar tomar, deste deste.
Malûm, gençlerin ihtiyaç listesi epeyce kabarık, boylarından uzun. İhtiyaçlar ziyade.
Havalı bir telefon bile araba fiyatına sahip. İndirim yaptık diyenler, on beş bin lira indirimden bahsediyor.
“Yahu indirimi bu kadarsa, toplam fiyatı ne ola ki?” diye ihtiyarlar kafayı yiyecek.
Anlamalarını geçtik, algılamaları bile zor.
Gençlerin ihtiyaçları bu kadar yüksek olunca, mutsuzluk hemen peşinden yakalayıveriyor. Sonra gelsin depresyon.
“Acaba psikoloğa mı gitsek, psikiyatra mı?”
Eskiden böyle söyleyenin yüzüne iyi bakmazlardı; şimdi gitmeyen pek az. Modaya dönüştü dönüşecek. Ceplerde renk renk haplar. İçmeyi unutan, saatini kaçıran aniden sinire kapılıyor, ağlamasını durduramıyor. Gerginlik büyük.
*
Gençlerdeki bu sınırsız görünen ihtiyaçların hepsini ne ana babalar karşılayabildi bugüne kadar, ne devlet baba. Herkesin gücü bir yere kadar.
Kendimizi kısa bir an için gençlerin yerine koyup düşünelim.
Etkilenmez miyiz?
En azından hayalini kurmak bile güzel olmaz mı?
Acaba nasıl dağıtacaklar? Düşün dur!
Adrese mi gelecek, hesaba mı yatacak?
Yoksa görevliler köşe başlarında kulübeler kurup, gençlerin eline mi tutuşturacak?
Herkese eşit mi verecekler; öyle yapmayıp yaşa, boya, kiloya göre veya tahsil durumuna göre fark mı olacak?
Her ne şekilde gelirse gelsin, nasıl dağıtılırsa dağıtılsın, netice aynı kapıya çıkar.
Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali.
Dediği gibiyse, yüksek hesap işi bu. Takdire şayan.
*
Ciddiyeti kadar miktarı da önemli tabiî.
Acaba ne kadar para buldu?
Orası meçhul ama herhalde bütün gençlere yetecek kadar vardır.
Belki bulunan parayı dağıtmayacaklar da yatırıma dönüştürecekler. Bu sayede iş imkânı artacak.
Gençler işe girecek, çalışacak, para kazanacak. Çalışmayı sevenler yaşadı. Sevmeyenler başka bahara.
Eskilerden birine danışayım dedim, pişman oldum.
Şöyle dedim: “Bizimki para pulmuş, getirecekmiş.”
“Kim kaybetmiş ki o bulsun?” dedi.
İnsan bir kere karamsar olmayagörsün. İyi bir haberi bile kolaylıkla tersyüz edebilir.
Bir başkasına sordum aynı soruyu.
“Parayı Lidyalılar bulmamış mıydı?” dedi, güldü geçti.
Geçerken ben de makarayı terse çevirmeyi başardım.
“Yok yahu” dedim, “Lidyalılar değil, Libyalılar olacak. Muammer Kaddafi zamanında.”
Çoktan uzaklaşmıştı. Duydu mu duymadı mı bilmem.
*
Bu konuyu kafaya o kadar takmışım ki sipariş etmiş gibi rüyasını bile gördüm.
“Organize İşler” filmindeki sahneydi.
Asım Noyan rolündeki Yılmaz Erdoğan soruyordu, karşısındaki kişi ise olması gerektiği gibi Süpermen Samet rolündeki Tolga Çevik değil, bizim elemandı. Bahsi geçen parayı bulup getirecek olan.
Fakat diyalog aynıydı ne hikmetse.
Soran giderek sertleşiyor, cevaplayan her soru karşısında biraz daha yumuşayıp yavaşlıyor, sesi inceliyordu.
- Ee Süpermen, araba ne oldu?
- Her şeyde anlaştık. Parayı yarın alıyoruz.
- Araba nerede?
- Müşteride.
- Para nerede?
- Yarınn… verecekler.
- Araba nerede?
- Mü… müşteride.
- Para nerede?
- Eee, yarınn vere… cekler.
Cevaplayan her soruda biraz daha inceldi, biraz daha ufaldı…
Sonunda puf diye yok oldu.
Ne puftu ama… Sesi bile duyulmadı. Toz bile çıkmadı.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.