|
Cumhurbaşkanını koruyamayanlar gibi mi olalım?

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin fazlasıyla şüpheli bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin üzerinden birkaç gün geçmişti ki Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın helikopteri Vanadzor’a mecburi iniş yaptı.

Paşinyan yazdığı mesajda kötü hava şartları yüzünden inmek zorunda kaldıklarını, karayolundan devam ettiklerini bildirdi.

*

Helikopter ve uçaklar şu günlerde aşırı ölçüde riskli. Özellikle devlet yöneticileri açısından.

İhmalden, pilot hatasından veya teknik bir sebeple kaza olsa bile, hiçbirine salt kaza diye bakamayız. Arkasında birilerinin eli, ayağı, en azından parmağı olduğunu düşünürüz.

Hele kazalar peş peşe geldiği zaman, tazı gibi kulaklarımızı diker, dikkat kesiliriz.

*

Paşinyan’ın helikopterine müdahale edenler varsa, kim olduklarını bilmesek de bir yerlerde kıs kıs güldüklerini yahut bir köşe başına çekilip tüh tüh ettiklerini tahmin edebiliriz.

Mesajın satır aralarına baktım, Paşinyan elini burnunun üstüne götürüp nanik yapıyor, “Öldüremediniz” diyordu.

Birkaç gün önce “Büyük Ermenistan hayalinden vazgeçip gerçekleri görmek gerektiğini” beyan etmişti.

*

Reisi’nin helikopteri için de aynı durum söz konusu. Onun açıklamaları da birilerini fazlasıyla rahatsız etti.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini düşürenler de dünya üzerinde bir yerlerde yürüyor, oturuyor, yatıyor, kalkıyor. Kim olduklarını isim isim bilmiyoruz.

*

Turgut Özal’ın 1988’de parti kongresi sırasında tabancayla canına kastedildiğini hatırlıyoruz. Aynı yıl içinde İstanbul’dan Ankara’ya gitmek için bindikleri 13 kişilik uçak, kısa süre sonra Ahmet Özal’ın şüphelenmesi üzerine geri döndürülmüş.

Yapılan incelemede uçağın kablolarına müdahale edildiği tespit edilmiş. Yola devam edilse, havada yangın çıkacak durumda olduğunu oğlu birkaç gün önce canlı yayında anlattı.

O kabloları törpüleyip zayıflatanların kim olduğundan da haberimiz yok.

Tıpkı, Özal’ı kimin zehirlediğini bilmediğimiz gibi.

Yıllar sonra yapılan otopsi raporunda “Zehir var, zehirleme yok” diye garip mi garip, tuhaf mı tuhaf, saçma mı saçma bir açıklama yapılmıştı.

*

1959 yılına gidelim. 17 Şubat günü Başbakan Menderes’i taşıyan THY uçağı Londra yakınlarında düştü. Menderes yaralı kurtuldu, 14 kişi öldü. Aralarında bakan ve milletvekilleri bulunuyordu.

Menderes ve ekibi, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuracak anlaşmayı imzalamak için yola çıkmışlardı.

Kaza mıydı, değil miydi?

Bir yıl sonra darbeyle indirilen Menderes, iki bakanı Zorlu ve Polatkan’la beraber idam edildi.

*

Efsane Vali Recep Yazıcıoğlu ise trafik kazasında hayatını kaybetti.

Aynı şekilde Bakan Adnan Kahveci’yi de trafik kazasına kurban verdik. Kazaların ikisi de şüpheli bulundu.

Uğur Mumcu, arabasına konulan bomba ile öldürüldü.

Yıllarca İran kaynaklı olduğu iddia edildi ama sonra Mossad parmağı olduğu anlaşıldı.

Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, gerekçesine kimsenin ikna olamadığı bir uçak kazasında can verdi.

Bütün bu suikastların failleri de ele geçmedi. Belki aramızda yaşıyorlar. Günün birinde karşılaşmış, aynı yerde farkında olmadan yemek yemiş, çay içmiş, yolculuk etmiş bile olabiliriz onlardan bazılarıyla.

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korunmasını abartılı ve gereksiz bulanlara buradan derin bir selam çakalım.

Kaç defa suikast teşebbüsünde bulunulduğunu, kaç defa kumpas kurulduğunu, darbe ile devirmek için var güçleriyle harekete geçenler olduğunu bilmiyorlarmış gibi konuşanların kafasına çakalım selamlarımızı.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, diğer ülkelerin yöneticilerinden daha mı az önemlidir? Hiç değil. Hepsinden önemlidir ve hepsinden iyi korunmalıdır. Bugünkü Cumhurbaşkanı da, bundan sonra gelecek olanlar da…

Konunun tartışılacak yanı yoktur. Cumhurbaşkanını koruyamayanlar, 10’a kadar sayarken şaşıran ve 8’le 9’u karıştıranlar gibi mi olalım? Öyle isteyen varsa gitsin yatsın, üstünü dokuz tahta ve toprakla örtelim.

#Reisi
#İran
#Turgut Özal
#Mehmet Şeker
3 ay önce
Cumhurbaşkanını koruyamayanlar gibi mi olalım?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…