Lisedeyken Töre dergisinin abonesiydim. Bir ay geçmek bilmezdi.
Günü yaklaştığında, postanın gelişini postane önünde beklediğim günler çoktur.
Çuvalları beraber açtığımız Şevket abi, “Belki yarın gelir” diye teselli ederdi.
Bir gün Emine Işınsu’nun veda yazısıyla karşılaştım. Ülkeden ayrılmak zorunda olduğu için dergiyi gençlere emanet ettiğini bildiriyordu. Nasıl üzüldüğümü anlatamam. Gençler, koskoca Töre’yi nasıl yürüteceklerdi? Gençlerin o görevi alınlarının akıyla başardığını gördük. Dahası, kader yolumu üniversite dolayısıyla Ankara’ya düşürdü ve günün birinde kendimi Töre’nin idarehanesinde buldum.
***
Emine Işınsu, edebiyatımızın güçlü isimlerinden Halide Nusret Zorlutuna’nın kızı.
Yazdıklarında soyadını kullanmayışı, annesinin gölgesinde görünmek istemeyişinden.
Başka bir isimle yazdığı bir yazıyı, annesi “İşte böyle yazmanı istiyorum” diyerek ona örnek olarak göstermiştir.
Annesiyle bir gün (galiba Cebeci’de) yürürken, canları sıkkındır. Küçük Emine kavak ağaçlarına bakar. “Kavaklar ne güzel değil mi anne?” diye sorar. Halide Nusret Zorlutuna’nın o kadar hoşuna gider ki… Birbirlerine söz verirler, bundan sonra ne zaman canları sıkılacak olsa, bu sözü söyleyeceklerdir.
On yedi yaşındayken İki Nokta isimli şiir kitabını çıkarır.
Sonrasında hikâye, tiyatro, deneme, roman türlerinde eserler verir ve romanda ilerler.
Küçük Dünya ile başlayan yoluculuk, Azap Toprakları, Ak Topraklar, Tutsak, Sancı, Çiçekler Büyür, Canbaz ile devam eder.
***
Emine Işınsu’nun adı geçtiğinde, beraberinde İskender Öksüz anılmak zorundadır.
Öyle ki “evlilik aşkı öldürür” tezini tersine çeviren, elli yıllık bir beraberlikten bahsediyoruz.
Bahattin Karakoç’un şu şiiri, sanki genç akademisyen İskender Bey’in, Ankara’da Madam’ın lokantasında romancı Emine Işınsu’ya evlilik teklif ettiği akşamı dile getirmektedir:
***
80’lerin ortalarında bir gün Bahattin abi, Ankara’ya geldiğinde “Haydi gidiyoruz” dedi.
Nereye gittiğimizi sormadım.
Kalemine hayran olduğum Emine Işınsu ile tanışacağımı söyleseydi, ayaklarım dolanırdı muhtemelen.
Bir çiçekle kapıyı çaldık, içeri girdiğimizde karşımda güzellik ve zarafetin buluştuğu Emine Işınsu’yu görünce duyduğum heyecan kolay tarif edilmez.
‘Oğlum’ diye hitap ederdi hep. Kitaplarını öyle imzalardı.
Daha sonra pek çok defa görüşmek nasip oldu.
İskender Hoca ile de tanıştık tabii. İnsan onunla tanışınca, dünya çapında kırk profesörle bir aradaymış gibi hisseder. Sevmemek mümkün değildir. Ve birikimine, zekâsına hayran olmamak.
Nam-ı diğer Ayhan Tuğcugil. Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi ile ufuk açan nice kitabın yazarı.
***
Zaman zaman evlerinde toplantılar yaparlardı.
Sevgili ağabeyim Yağmur Tunalı’nın organizasyon katkısını unutmak olmaz.
Bahtiyar Vahapzade, bestekâr Tahir Karagöz Hoca, Sadi Somuncuoğlu ve daha pek çok kişiyi o toplantılarda tanıma imkânı buldum.
***
Emine Işınsu, sonraki yıllarda Kaf Dağı’nın Ardında, Cumhuriyet Türküsü, Nisan Yağmuru, Havva, Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri, Bukağı, Hacı Bayram, Hacı Bektaş Veli gibi bazılarını sayabildiğim kitaplara imza attı. Son dönem tasavvufa yönelmesi, kitaplara mahsus değil, hayatında da öyleydi.
Rahatsızlık döneminde yazdığı son kitabı Kendimden Kendime’yi hüzünle okudum.
Unutkanlık başladığında, alzaymır denen hastalığa doğru yol aldığını ilk kendisi fark etmiş.
Yakınları “Yok canım, nereden çıkarıyorsun böyle şeyleri” diye tepki gösterse de maalesef teşhisi doğru çıktı.
***
Bunlar son eserindeki son satırlar.
Emine Işınsu ablamızı kaybettik. Güzel bir bahar gününde, çok güzel bir yolculuğa çıktı. Mekânı Cennet olsun… Kavaklar ne güzel değil mi abla?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.