Bendeniz Ankara’ya geleli 16 sene oldu.
Bu 16 yılın ilk 5 yılında, Başkentin dört bir yanı laiklik tartışmalarından geçilmiyordu.
Son 11 yılı ise, bu tartışmaların hızlı bir şekilde sönümlenerek gündemden düşmesine tanıklık ederek geçirdik.
Aslına bakarsanız bunun sebebi, “laikliğin elden gitmesi” değil, bir gerilim alanı olmaktan çıkması idi.
Laiklik adına getirilen yasaklar, kısıtlamalar kaldırılınca bu enerji tüketen meselenin, özünde bir ‘normalleşme’ meselesi olduğu fark edildi.
Hatırlatmak isterim, çok da gerilerde olmayan şöyle günlerden geliyoruz:
2007 yılında AK Parti ve MHP ortak bir çalışma yürütmüş, başörtüsü yasaklarının hiç olmazsa üniversite öğrencileri için serbest bırakılması için Meclis’ten bir kanun çıkarılmış, dönemin Hürriyet gazetesi bu gelişmeyi “411 el kaosa kalktı” diye duyurmuş, aradan birkaç ay geçtikten sonra da tek başına iktidarda olan AK Parti için laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma suçlamasıyla kapatma davası açılmıştı.
Sonra köprünün altından çok sular aktı gitti.
2010 anayasa reformunun halk tarafından kabul edilmesiyle eşzamanlı olarak laiklik gerekçesiyle getirilen yasaklar peyderpey kaldırıldı.
Kaldırılınca, kaldırılmadan önceki korkuların, toplum gerçekliğiyle ve iktidardakilerin niyetiyle örtüşmeyen ‘üretilmiş’ fobilerin hiçbirinin bir karşılığının olmadığı fark edildi.
Laiklik geriliminin azalması ve gündemden düşmesiyle memleket rahatladı.
Ama son günlerde yoğunlaşan tartışmaların da gösterdiği gibi, bu rahatlık bir kesime hep batmaya devam etti.
Son dönemde odak noktasında yine ‘laiklik’ olan tartışmalarda yaşanan artış dikkat çekici bir hal almaya başladı.
Din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alan, inanç farklılıklarını gözeten yönüyle değil, yasaklayıcı, sınırlayıcı yorumunu öne çıkartan yorumlar eşliğinde bu yapılıyor tabi.
Yargıtay binasının açılışının dualarla yapılmasına gösterilen tepkiler bunun son örneklerinden biri oldu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin hatırlattığı gibi, açılışta yapılan duaya ‘anayasal suç’, ‘Taliban’la aynı şey isteniyor’ gibi yakıştırmalar yapıldı.
Bahçeli’nin “Diyanet İşleri Başkanı’nın duasına tahammül edemeyenler öyle bir noktaya gelmişlerdir ki, Atatürk’e ve laikliğe savaş açıldığını iddia edecek kadar izan ve insaflarını kaybetmişlerdir” şeklindeki sözlerinin de altı çizilmeli.
Mümtaz Soysal’ın laiklikle ilgili 1974’te çıkardığı 100 soruda Anayasa’nın anlamı isimli eserinde dillendirdiği bir görüşü var.
Orada şöyle diyor:
“Laik devlet, yalnız dinsel kurallarla iş görmeyen bir devlet olmakla kalmamalı, aynı zamanda dinin vicdanlara itilmesi için gerekli tedbirleri de alabilen devlet olmalı.”
Böyle bir yorumu zorlaya zorlaya gittiğiniz takdirde, iş bir noktadan sonra laiklik üzerinden inançların korunması ilkesi şöyle dursun, laiklik üzerinden inançlara saldırı seviyesine gelebiliyor.
Hatırlayalım, geçenlerde bir tiyatro sanatçısı, “70 senedir bu ülkeyi din bağımlısı hükümetler yönetiyor. Ona rağmen 70 senedir inadına tiyatro yapıyoruz.” demişti.
Bu sözlerdeki 70 yıl vurgusu önemli.
1950’ya bir gönderme var burada.
Demek ki, halk iradesinin yönetime dâhil olduğu çok partili döneme karşı bir düşmanlık, tek parti dönemine bir özlem var bu anlayış sahiplerinde.
Hadi, bunu diyen kişi ‘artislik’ yapmış diyelim, dün Balıkesir’den gelen görüntülere ne demeli?
CHP Edremit Belediyesi ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından düzenlenen programda, çarşaf içindeki bir kadının zincire vurularak aşağılanmasını gösteren görüntüleri kastediyorum.
Böyle bir nefret iklimini yayanlar, şimdiden böyle yapıyorlarsa, iktidara geldikleri takdirde nasıl bir Türkiye inşa etmek isteyeceklerdir acaba?
Duyduğuma göre, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yeni ihtiyaçları dikkate alarak yeni bazı bakanlıklar kurulması yönünde bir çalışma yürütüyormuş. Bu çerçevede bir süredir tartışması yapılan Göç Bakanlığı fikri, olgunlaşma safhasına gelmiş. Yine duyduğuma göre önümüzdeki MYK toplantılarından birinde Erdoğan bu konuyu gündeme getirip nihai kararını verecekmiş. Yangın ve sel felaketleri sonrası, iklim değişiklikleri ve afetlerle ilgili koordinasyonu yürütecek bir bakanlık oluşturulması yönünde de bir takım fikir egzersizleri yapılıyormuş. İkisi birden olur mu bilmiyorum ama denilene göre, Göç Bakanlığı meselesi ‘adı konulacak’ hale gelmiş durumda. Bekleyip görelim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.