2005 yılında İstanbul’da dış haberler muhabiri iken, Kanal 7 haber için Ermeni meselesiyle ilgili kapsamlı bir dosya haber yapmakla görevlendirilince, yaklaşık bir aylık mesaimi bu çalışma için ayırmıştım.
Türkiye’de yayınlanmış eserlerden yararlandım, konuyla ilgili bilgi ve fikir sahibi isimlerle mülâkatlar yaptım.
Ama bunlar yeterli değildi.
İçeriğin zenginleşmesi ve tarafların tamamının bu çalışmada boy göstermesi için bir şey daha yapmam gerekiyordu.
Atladım Washington’a gittim.
Ermeni diasporasının temsilcileriyle görüşmeler yapmak üzere.
ABD’nin başkentinde, bir hafta boyunca, Ermeni diasporasının kanaat önderleriyle röportajlar yapmak için çok çaba harcadım.
Türkiye’den gelen bir gazetecinin bu talebine, içlerinden sadece bir tanesi cesaret gösterip olumlu yönde cevap verdi ve aldığımız randevu saatinde buluşmak üzere, kameraman Serdar Okay’la birlikte arabaya atlayıp K Street’teki bir Ermeni Enstitüsü’ne gittik.
Kibar bir şekilde başlayan görüşmemiz bir süre sonra, biraz gerilimli bir atmosfere yerini bıraktı, beklediğim gibi münazara havasına dönüştü.
Konuştuğum kişiye, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, bu coğrafyada yaşayan herkese büyük acılar yaşatan gelişmeler konusunda önce tarihçiler bir konsensüs sağlamalı değil mi diye sordum, “Bu konuda tarihçiler arasında bir ihtilaf yok” cevabını aldım.
Devamında aynı kişiye, “Madem 1915’deki tehcir kararını ‘soykırım’ olarak kabul edilmesini istiyorsunuz, o dönemde yaşananlara ışık tutacak olan arşivlerin açılması fikrine niye karşı çıkıyorsunuz” diye sordum.
Muhatabım, “O özel bir arşiv” yanıtıyla topu taca, hatta tribünlerin dışına gönderdi.
16 sene öncesine ait bu hikâyeyi niye hatırladım?
Malum, bugün 24 Nisan ve ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olayları için süregelen geleneği bozarak ‘Soykırım’ ifadesini kullanacağı yönünde, Amerikan basınında haberler çıkmış durumda.
Biden bunun sözünü daha önce aday olduğu dönemlerde vermişti.
Kaliforniya’da uzun dönem Senatörlük yapmışlığı olan yardımcısı Kamala Harris’in de Biden’ı bu yönde teşvik ettiği tahmin edilebilir.
Joe Biden ve Yardımcısı Harris, 1915’deki gelişmelerin soykırım olduğu yönünde bir kanaate sahip olsalar bile, bu görüşleri o döneme objektif şekilde yaklaşan tarihçiler yerine, kendilerine oy vermeyi vadeden ermeni toplumunun söyledikleri üzerinden edindikleri açık.
Oysa, 100 yıl önce bu meseleler dönemin ABD yönetiminin de gündemine gelmiş, o dönemde Anadolu’da neler olup bittiğini anlama çabası içine girişmişlerdi.
Bunu nereden biliyoruz?
1919 Eylül ayında dönemin ABD Başkanı Wilson’un, ABD Avrupa Seferi Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı olan Tümgeneral James G.Harbord’ı bu bölgeye göndererek ne olup bittiğini araştırmasını istemesinden.
Amerika’nın çeşitli bölgelerdeki savaşlarında başarılı görevler yürüttüğü için bir kahraman olarak kabul edilen General Harbord, sivil ve askeri uzmanlardan oluşan 47 kişilik bir heyetle Anadolu, Kafkaslar ve Erivan’ı 58 gün boyunca gezerek 1603 sayfalık kapsamlı bir rapor hazırlıyor.
Bu rapordan haberdar olmamızı sağlayan isimse, çok tanıdık birisi:
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar.
Bakan Akar doktora tezini, Harbord Askeri Heyeti Raporu’nu (Gerçekleri araştırmakla görevlendirilen Amerikan Askeri Heyetinin Çalışmaları ve Türk-Amerikan İlişkisine Etkisi) derinlemesine inceleyerek hazırlamış.
Sahada geniş bir ekiple ve uzun süreli bir çalışma üzerine hazırlandığı, devamında da, ABD yönetimine sunulduğu için, Harbord Raporu, kıymetli bir tarihi metin niteliği taşıyor aynı zamanda.
Milli Savunma Bakanı Akar, geçenlerde yaptığımız bir sohbet sırasında bu konu üzerinden de bir bahis açmış, doktora tezi yaptığı raporun en çarpıcı bölümünü şu sözlerle anlatmıştı:
“Bu raporda Türklerle Ermenilerin 500 yıldır birlikte yaşadığı, biz karışmazsak 500 yıl daha bir arada sorunsuz şekilde yaşarlar değerlendirmesine yer veriliyor. Hatta gördük ki, kiliseden çok camii yakılmış deniyor.”
Akar, RealClearDefence’de yayınlanan İngilizce yazısında ise, bize kurduğu bu cümleyi, aynı rapora atıfla, aynı anlam içeriğiyle, biraz daha diplomatik dille şu şekilde ifade etmiş:
“Resmi bir kışkırtma olmaksızın eylemler gerçekleştirilmediğinde, kendi hallerine bırakılan Türk ve Ermenilerin şimdiye kadar birlikte barış içinde yaşayabildiklerini gösterecek çok şey var.”
101 yıl öncesinin ABD başkanı Wilson’un, objektif bir karar oluşturma çabasıyla böyle bir görevlendirme yaptığı anlaşılıyor.
Raporu yazanların “Biz karışmazsak bir 500 yıl daha yaşarlar” demesi ne kadar dikkat çekici değil mi?
Keşke, Joe Biden de bir karar vermeden önce, şu raporu alıp okusa, ya da inceletip öyle hareket etseydi, daha iyi olmaz mıydı?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.