Geçen hafta İYİ Parti’de Meral Akşener’in yakın kurmayları arasında yer alan Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı’nın gazeteci Muharrem Sarıkaya’ya söyledikleri, muhalefetin iki lokomotif partisi arasındaki
gün yüzüne çıkarmıştı.
Bu iki partiye destek veren çevreler, Cumhur İttifakı’nın muhalefeti bölmek, aralarına nifak sokmak için özel bir gündemle hareket ettiği tezinden yola çıkarak bu tartışmaların
olduğunu savunuyorlar ama işin gerçeği öyle değil.
Reel bir kavga, kavga değilse bile görüş ayrılıklarının ürettiği didişme hali var orada ve bu durum, dikkat çekici olduğu için haliyle gündem olmaya da devam ediyor.
Hatırlayalım, Paçacı,
“Kemal Bey (Kılıçdaroğlu) son dönem sürekli tekil konuşuyor”
dedikten sonra şu ifadeleri kullanmıştı:
“Gençlere, esnafa, çiftçiye, KHK’lılara vaatlerde bulunuyor. Bu vaatler bizim açımızdan da olmaz şeyler, karşı çıktığımız durumlar değil. Ama biz ortak bir hükümet için ittifak halindeysek, en azından öncesinde bunları ortaklaşa kararlaştırmalı ve ortak bir dille birlikte açıklamalıyız.”
Hemen arkasından Cumhuriyet’ten İpek Özbey’e konuşan Kılıçdaroğlu ise, bu sözlere cevap olarak,
“Biz güçlendirilmiş parlamenter sistemi ortak dillendiriyoruz. Ama onun dışında her partinin kendi düşüncesi var. Hepimiz ayrı ayrı partileriz. Eğer güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi bir konuda ortaklaşırsak yine ortak seslendiririz”
açıklamasını yaptı.
Kılıçdaroğlu
derken tabii ki doğru söylüyor.
Cumhur İttifakı’nın paydaşlarını oluşturan partiler de, (AK Parti-MHP-BBP) ayrı ayrı partiler.
Ancak, bu üç parti Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dışında, özellikle dış politika ve güvenlik gibi iki temel konuda ‘
’ hareket etmiyorlar.
Millet İttifakı’nın paydaşlarını bir arada tutan üç temel motivasyon kaynağı var.
1-Tayyip Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştırmak için
zorunluluğu.
2-İktidar nimetlerinden yararlanma/paylaşma azmi/arzusu.
3-Cumhurbaşkanı seçimleri için
rekabeti.
Bu üç başlıktan birincisiyle ilgili fazla bir şey söylemeye gerek yok.
İkincisiyle ilgili şu söylenebilir:
Millet İttifakı’nın yerelde oluşturduğu
genel iktidarla ilgili amaçlarına dair de yeterince fikir veriyor.
Geçen yılın Ekim ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Grubu’nda yapılan bilgilendirme toplantısında söylenenler örneğin.
Toplantıda söz alıp konuşan CHP İl Başkan Yardımcısı Özgür Nas, belediyeye mevsimlik işçilerin nasıl alınacağına dair bilgi verirken şöyle demişti:
“Çoğu arkadaşımız, ilçe başkanlarımız
her şeyi biliyor ama sizler bilmiyorsunuz. 100 kişi alınıyorsa işe, 35 CHP, 15 İYİ Parti, 15 diğerleri, 20-25 de İBB kariyer üzerinden gidiyor. Süreç bu şekilde.”
Çok konuşulduğu, gündem olduğu için bu örneği verdim ama bu da ‘
’ bir örnek değil.
2019’daki yerel seçimlerde ittifakla kazanılan birçok belediyede, paylaşımların benzer şekilde
arasında yapılan paylaşımlarla yürüdüğü biliniyor.
Bütün bunların dışında asıl gerilim alanı ise, Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda yaşanan görüş farklılıkları nedeniyle ortaya çıkmış durumda.
Karşılıklı ‘
’ sözlerine rağmen, bu konuda bir taktik savaşı yaşandığı ortada.
Güreşçilerin asıl güreş başlamadan önce yaptıkları
hareketleri ile
süreci yaşanıyor şu an.
Meral Hanım’ın Ekrem İmamoğlu’nu Fatih Sultan Mehmet’e benzeterek göklere çıkardığı konuşmasından kısa bir süre sonra İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı konusunda frene basmasını bir diğerinden bağımsız, kendi başına gelişen iki ayrı hadise olarak mı görüyorsunuz yoksa?
Bir bütünlük içinde baktığımda şunları görüyorum:
Belli ki, Akşener o sözleriyle Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda da
eğilimi gösteren CHP Genel Merkezi’ne bir göndermede bulunmuş oldu.
Benim adaylığımı ciddiye almazsanız, ben de sizin aday olmasını istemediğiniz kişiyi öne çıkarırım demiş oldu.
Tabii bu ‘
’, İmamoğlu’nun adaylığına karşı olduğunu açıkça duyuran Kılıçdaroğlu ve kurmaylarını rahatsız etti.
İmamoğlu’na bu rahatsızlık,
“CHP’li bir belediye başkanı olduğunu unutma”
mesajıyla iletildi, ya da öyle hissettirildi.
O da, mesajı aldım mesajını vermek için
“Aklımda bir tek İstanbul var. Daha yukarılarda gözüm yok”
anlamına gelen o malum açıklamasını yaptı.
Mülakat kariyeri olmayan ama CHP yönetimine yakınlığı ile bilinen bir akademisyene bu demeci vererek, Kılıçdaroğlu ve yakın kurmaylarına
“Bakın bunları size söylüyorum, siz üzerinize alının”
demiş oldu.
Peki, bu sözleri İmamoğlu’nun adaylık yarışından çekildiği anlamına gelir mi?
Vazgeçmeyecek, o da, kendi kozlarını son ana kadar kullanmaya devam edecektir.