Dün Kanal 7’de yaptığımız program için bir araya geldiğimiz Ak Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, seçim yasasıyla ilgili yürütülmekte olan çalışmalara dair önemli bir konuyu gündeme getirdi.
Bu bağlamda seçim barajının düşürülmesi konusunda ortak bir kanaat geliştiği önceden biliniyordu.
Baraj düşürülecek ancak yeni baraj yüzde 5 mi olacak, yüzde 7 mi orası henüz netleşmiş değil.
Numan Bey’in verdiği sinyal ise, siyasetin uzun yıllardır gündeminde olan bir başka başlık olan seçim sistemi ile ilgili.
Mevcut sistem devam mı edecek?
Dar bölge modeline mi geçilecek?
Yoksa daraltılmış bölge sistemine mi?
Numan Bey’in sözlerinden anladığım kadarıyla, sadece büyükşehirlerde olmak üzere daraltılmış seçim bölgesine geçiş anlamında bir eğilim ortaya çıkmış görünüyor.
Kurtulmuş, bu eğilimi gerekçesiyle birlikte şu sözlerle anlattı:
“Büyükşehirlerde halkın büyük bir kesimi seçtiği kişiyi tanımıyor. Buralarda daraltılmış seçim bölgesi olacak. Bunun daha demokratik bir hamle olacağını düşünüyoruz.”
Büyükşehirlerde daraltılmış bölge seçim sistemine geçiş demek, listelerde ön sıralarda yer alan milletvekillerinin yerinin eskisi kadar garanti olmayacağı anlamına geliyor.
Seçim bölgesi çoğaldıkça seçilme riski artıyor.
Meselenin bir bu tarafı var.
Bir de partilerin çıkaracağı milletvekili sayısını etkileme potansiyeli.
Yani, seçim sisteminde yapılacak değişiklik, Meclis aritmetiğini doğrudan etkileyebiliyor.
Malum, yakın siyasi tarihimiz, bazen birkaç sandalyenin bile ne kadar kıymet arz ettiğine dair örneklerle dolu.
Yasa değişiklikleri için, anayasa çalışmaları için, asgari olarak da yürütmedeki istikrarı koruma anlamında salt çoğunluğu korumak için partiler ya da ittifaklar olarak çoğunluğu elinizde tutmanız gerekiyor.
Öbür türlü istikrarı korumanız mümkün değil.
Şu anki tabloya göre Meclis’te Ak Parti ve MHP çoğunluğu muhalefetin iştahını kabartabilecek bir risk sınırında olmadığı için partilerin sandalye sayıları pek gündeme gelmiyor.
Niçin bu örneklerden söz ettik?
Seçim sisteminde yapılacak değişikliğin, büyükşehirlerde daraltılmış seçim sistemine geçişin Meclis aritmetiğini etkileme potansiyelini anlatmak için.
Bu haberin bir de şöyle bir çağrışımı var:
Anayasa’ya göre, siyasi parti yasalarında yapılacak değişikliklerin yürürlüğe girmesi için bu yasanın üzerinden en az bir yıl geçmesi gerekiyor.
Bu da, Ak Parti ve MHP açısından erken seçim seçeneğinin sadece sözde değil, niyette de olmadığına işaret ediyor.
Dünkü buluşmamızda Numan Bey, “Bizim gündemimizde erken seçim yok. Gündemimizi seçim odaklı belirlemiyoruz. Kendi işimize bakıyoruz” dedikten sonra, muhalefetin ortak cumhurbaşkanı adayı arayışlarıyla ilgili dikkat çekici bir analiz yaptı.
Malum, bu aralar siyasi içerikli münazaraların en gözde başlıklarından biri bu konu.
Dışarıdan oluşturulan suni bir gündem değil bu.
CHP, İyi Parti, HDP ve muhalefette yer alan diğer bütün partiler, bu konuda açıktan ya da örtülü mesajlarla pozisyon almaya başlamış durumdalar.
En son İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener CHP’ye yakınlığıyla bilinen yayın organına çıkarak, satır arası mesajları dikkat çekici açıklamalar yaptı.
Kendisinin Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili yine kendisi bir bahis açıp, “Daha önce siz bana ‘Cumhurbaşkanı adayı mısınız?’ diye sordunuz. Ben 24 Haziran’daki tecrübeme dayanarak, ülkenin nefes almasına engel olacak bir tutumda bulunmam. Ama o tecrübeden çıkardığım bir tecrübe var benim de önerdiklerim var” ifadelerini kullandı.
Bu ifadelerin taşıdığı siyasi mesaj nasıl anlamlandırılabilir?
Bir cümle ile özetlense, bu sözlerden “Ben aday olamayacaksam, benim hayır diyeceğim birini de siz bana kabul ettiremezsiniz” mesajını çıkarmak zorlama bir yorum olur mu?
Bu tartışmaların ortasında Akşener’in “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı tek aday çıkarmalı ve HDP kendi ayrı aday çıkarmalıdır” sözleri de ilk defa ete kemiğe bürünmüş bir öneri niteliği taşıdığı için önem taşıyor.
Bu teklifin kabulü, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda çok adaylı yarış seçeneğine yol vermek anlamına geliyor.
Süzün tam da burasında Kurtulmuş’un ifadelerine dönelim.
Numan Bey’e göre, muhalefet açısından asıl mesele, ortak aday çıkarmaktan ziyade, bu partilerin temel konularda nasıl bir ortaklık sergileyeceği meselesi:
“CHP’nin seçmeni bambaşka bir seçmen, HDP’nin seçmeni ve İYİ Parti’nin seçmeni bambaşka... Burada benim gördüğüm en temel sorun kimin aday olacağı değil. İttifakın ana çerçevesinin ne olacağı... Örneğin Türkiye’nin terörle mücadelesi konusunda ne yapacaklar? Türkiye’nin Orta Doğu ve Avrupa ilişkileri ne olacak? Bu somut konuları ortaya koymaları gerekiyor.”
Bu başlıklardan bir tanesini öne çıkardıktan sonra şu soruyu sorup yazıyı bitirelim?
Yapılacak seçimleri kazanmaları halinde muhalefetin terörle mücadele politikası nasıl olur acaba?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.