İslam adına birileri katletmeye, saldırmaya devam etsin. Müslüman’ın öteki’si yoktur, tek öteki olan henüz tebriye edilmemiş nefistir düsturuyla: Bize nefsimiz yeter düşman diyerek, bu amansız savaşta tutunmaya çalışıyoruz dilimiz döndüğünce.
Tevhid eğitimi kendini bilme ameliyesidir, insandan insana öğretilir. Kitap bilgisiyle olmaz diyor büyüklerimiz, işin icracıları.
Kendini bilenlerin icrası gelişigüzel bombalarla can yakmaktan ziyade güzel ahlakı tamamlayan örneklerle gönül fethetmektir. İçinde celal yöntemleri ve belalar olsa da bir büyüğümün dediği gibi tevhid ehlini sıksan içinden aşk eri çıkar, küresel algının dilindeki teröristler değil!
***
Evet kendini bilme ameliyesinde Yunus ve Tapduk gibi mürid mürşid ilişkisi şarttır demiştik, bir önceki yazıda. Devam edelim.
Burada mürşid yani üstat sevilen / maşuktur başta. Aşık yani öğrencisi olan mürid ise aşıktır. Fakat bu aşk eğitimi ilerledikçe nefsin merhalelerinde yükseldikçe aşık ile maşuk bir olur. Sever sevdiğinde yok olur. Bu aynı zamanda sevilenin yani mürşidin de aşık tarafından yutulmasıyla aynı şey. Birbirine dönüşür. Bir olurlar.
Tevhid kültürümüzde aşıkla maşukun birbirinde yok olmasını anlatır bütün aşk hikayeleri. Mesela Mecnun sevdiğine yani Leyla’ya dönüşünce “Leyla benim” der, ben! Ben o oldum der yani! Mevlana da üstadı Şems’in imzasını atar irşad olduktan sonra yazdıklarına. Nesimi de şöyle demiştir: “Nesimi’ye sormuşlar yârin ile hoş musun, hoş olayın olmayayım o yâr benim kime ne” der. Benim ben! Der yani.
Lakin: Evrensel bendir artık bu. Öteki’si olmayan ben. Benliksiz makam. Nefsi Rabbi olmuştur artık irşad olan kişinin. Nefsini bilen Rabbini bilir kelamından mülhem. Bu, toplumsal hayatta tüm çeşitleri kapsayan bir’liğe tekabül eder.
Hümanizmin içeriğine sığmayan, içimizdeki hudutları kaldıran, özdeki mayada hepimizi bir kılan ve menfaat gibi benlik zaafları içermeyen bir gönül birliği. Evrensel barışın ana teması. Adalet duygusu ancak böyle bir örtüşme ve birlik duygusuyla tatmin olur. Her şeyin yerli yerinde olduğunun idrakiyle her şey ile her şey arasındaki bağı fark etmiş oluruz. Kavuşma der büyüklerimiz. Vuslatın zahiri bir yorumu işte.
***
Evet Yunus “Bir ben vardır bende benden içeri” dediğinde artık anladık ki bu artık ‘benliksiz ben’dir yani ego değildir. Evrensel özdür. Küresel söylemlerin tabiriyle hümanist bir Yunus değildir şiir söyleyen!
Yoksa halkını kesip biçen firavun da “ben” der. Bunu hatırlatıp uyarır bizi büyüklerimiz. Aradaki fark kelimede değil, makamda, haldedir derler. Firavun nefsiyle ben der. Hakka gark olmuş tevhid ehli de ben der. Onların kastı alemdir.
Nitekim Yunus da bu benliksiz merhalede iken üstadının “söyle” emriyle şiirlerini vecd halinde söylemiştir. Bir kerede. Zuhurat ile.
Entelektüel bir zihinsel veya düşünsel faaliyet sonucu değildir. Onun için ilahi diyoruz. Benliksiz söz. Eskisi yenisi, öncesi sonrası bir. An’dan. Evrensel.
***
Yunus’un “bir ben vardır benden içeri” dediği sırrın açılımlarında geziniyoruz üç yazıdır. Çünkü onun evrensel olup olmadığını tartışan dava ehline acizane bir pas atmaktı amaç. Toparlayayım: Evrensel insan ki ona Hazreti İnsan denir, Muhammedî seviyeye ulaştığında öyle bir makama gelmiştir ki, bütün sen’ler ben olur. Veya ben’ler sen olur. Neresinden konuşursan. Alemlerin yansımasıdır artık onun nefsi. İçerde ne oluyorsa aleme farklı suretlerde yansıtmaktadır.
Başkası kalmaz, öteki kalmaz, yabancı kalmaz. Dışarı çıksan da kendine çıkarsın. Bu müthiş bir insanlık deneyimi. Bilmek yetmez, yaşayarak kanıtladığın zaman o sırrın emîni olursun derler. Her baktığın kendinden olur.
Sendeki bir manada çatışma varsa dışarıdaki savaşlara yansır bu. İçimizde ne olursa başımıza da o gelir. Tevhid ehlinin (ki isimleri, sıfatları ve fiilleri birleyerek Zat sırrına vakıf olanlar) alemde meydana gelen her şeyin kendi nefsinin yansıması olduğunu bilirler. Evet tevhid ehli bunu her an kesintisiz olarak tecrübe ettiğinden dolayı, hareket ve sözlerinde çok dikkatlidir.
***
Kainatta öteki kalmayınca döktüğün kan da kendi kanın olur. Bu şuurla savaşmak zorunda kaldığında öfke ve nefretle saldırmazsın. Hak için savaşırsın. Bu da tevhid kültürümüzdeki şehit kavramıyla alakalıdır.
Bugün masumları İslam adına katlettiğini söyleyen saldırgan teröristlerin tavrı asla tevhid gerçeğiyle bağdaşmıyor.
Hepimizin mayasında yokluk var. Bu bizim gaza kültürümüz. Hakikate şahit olanlara şehit denir. Şahit olmak, seyirci olmakla sınırlı değil, yaşantıda ispat etme anlamı da var. Nefsindeki kinle öfkeyle değil, zulme engel olmak için ölmeyi göze almakla savaşanların sırrıdır bu.
Hak için canını feda eden de benliksiz bir savaştadır. Kurban neye mecaz olduğunu bildiğinde şehittir. Gerçek bir verişten, tam bir aşktan ve fedakarlıktan bahsediyorum. “Canım sana feda ya Resulullah” mertebesinden.
Onlara şehit dendiği gibi Yunus gibi benliğini Hak’ta yok edenler de şehittir. Kendi aslına kavuşmuş, nefsini kurban etmiş ve sırrını kutsamıştır onlar. Herkesin şahitlik tecrübesi bu yolda biricik, zira Allah tekrar etmiyor.
***
Kendini bilmek isteyen talipler için her seviyede bir hitap olur Yunus’ların şiiri. Anlamak ve işittiklerinden kendini dönüştürecek ipuçları çıkarmak aşıkların maharetidir artık.
Aşk ki evrensel insanlık hakikati; kelimelere büründüğünde neye dönüşüyorsa Yunus’un dizelerinde öyle olmuştur.
“İşitin ey yarenler” der Yunus. Ve kendi tecrübesinden bazı ipuçları bırakır sonraki gelenlere. Tabii çıplak ve açık şekilde değil, kelimeleri örterek, metaforik bir söylem geliştirerek, sanatsal bir ifade içinde. İşitebilenler, sevenlerdir ki onlara evrensel kelimesi dahi dar kalır derler. Sevdikçe genişler hakikat, gönülde sınır olmaz. Aşk olsun vesselam.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.