Yunus ve diğerlerinin nesi evrensel? (2)

04:0027/04/2019, samedi
G: 27/04/2019, samedi
Leyla İpekçi

İslam adına yakıp yıkanları maşa gibi kullanan küresel güçlerin de, bizzat kendi kültürümüzde tevhid hakikatini zevk etmekten uzak yetişen bizlerin de bilmediği bir alanda ilerliyoruz. Bu bir giriş yazısıyla birlikte aslında üçüncü yazı.Biz tevhid dininin hakikatini tavırlarımızda ispat etmemiş olsak da, bilenlerin emanetini paylaşmakla İslam’ın kalbinde atan evrensel gerçeğin nefesinden faydalanmaya çalışıyoruz. Kendi yüreğimizde toz toprağa bürünse de evrensel gerçek (vahdet bilinci) her zaman

İslam adına yakıp yıkanları maşa gibi kullanan küresel güçlerin de, bizzat kendi kültürümüzde tevhid hakikatini zevk etmekten uzak yetişen bizlerin de bilmediği bir alanda ilerliyoruz. Bu bir giriş yazısıyla birlikte aslında üçüncü yazı.



Biz tevhid dininin hakikatini tavırlarımızda ispat etmemiş olsak da, bilenlerin emanetini paylaşmakla İslam’ın kalbinde atan evrensel gerçeğin nefesinden faydalanmaya çalışıyoruz. Kendi yüreğimizde toz toprağa bürünse de evrensel gerçek (vahdet bilinci) her zaman yerli yerinde duruyor muhakkak. Çünkü nefsimizde ve eşyada bunu bilmekle (irfan) yükümlü olan biziz.

Küresel dilde, nefsimizi ancak ‘emmare’ seviyesinde canlandırarak kendimizi egodan ibaret bir benlik olarak gördük. Bize vermeyi değil hep almayı öğütleyen bir ego kültürü bu. İyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, evvel ile sonrayı hep birbirinden ayırdık. Ayırmak suretiyle kendimize hep almayı yaraştırdık. Yoksa almayı kendimize izafe etmekte zorlanırdık.

Yeryüzü ekmeği ile gökyüzü ekmeğini de ayırdık: Yer ile gök bile ayrılınca Tanrı yukarıya hapsoldu! İnsanın da beşeri ve ilahi nitelikleri ayırılmak suretiyle, Yaradan ‘yukarı’da kalakaldı! Küresel kültür O’na bir yön tayin etmişti. Halbuki tevhid kültüründe O her şeyi ihtiva eder. Hem her zerrededir, hem de şudur diye sınırlanamaz. (Tenzih ve teşbihi bir’lemekle tevhide girilmesi bundan denir.)

***

Batı’da Yunus’u duyup öğrenenler de onu bu zıtlıkların ikiliği içinde ve böyle hümanist bir pamuk dede olarak kodladı. İnsancıl. Peki ya eline kılıcı alırsa? Ya o da nefsi için değil Hak içinse? Yok, insan haklarına aykırı dendi. Yani kendi zihinlerindeki bir kalıba oturtmaya çalıştılar tevhid hakikatindeki celal ve cemal birliğini.

Evet: Laik olanla kutsal olanı, önce ile sonrayı, iç ile dışı, arz ile arşı ayrı ayrı yorumladık, benim de gençliğimde eğitimin aldığım hümanist felsefede. Bu zıtlıklar yüzünden kötülük ve belalar gelince yani celal tecelli edince adresi başka yerde aradık. Halbuki celal de Allah’ın, cemal de.

Hümanist yaklaşım sadece iyilik hoşgörü ılımanlık ile sınırlandı. Belaları dışarı attı. Dostoyevski mesela Tanrı’ya isyan eder: “Bu kadar belaya sefalete zulme nasıl izin veriyorsun?” diye.

Tevhid ehli isyan etmez. Bu celali kabullenir, çünkü kendinde var. Ve çünkü güzel ile çirkini, dost ile düşmanı övgü ile sövgüyü eşitlemiştir. Kaynağındaki birliği, özünde aynı olduğunu bilir. İspatını hakiki bir mürşid kontrolünde yaşayarak kendi gerçeğine kavuştuğunda yapmıştır. Yunus der ki “ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim!”

Bela da bir ikramdır tevhid kültüründe ve Hak’tan gayrı değil. Denilir ki O’nu celaliyle ve cemaliyle bir’lediğin vakit tevhid gerçekleşir. Tabii Yunus bir haliyle hümanisttir ama buna sığmaz, Mevlana insan hakları temsilcisidir ama buna hapsedilemez. (Önceki yazılarımda giriş yapmıştım bu mevzuya.)

Yunus’un “bir ben var benden içeri” demesini hümanist bir bakışla anlamak imkansızdır. Çünkü bu dize dışarıda sen bırakmıyor. Hepsi marul yaprakları gibi iç içe. Hakikat. O her şeyde mevcut ama hiçbir şeyle sınırlı değil. İşte bizim ayetlerimizden biridir bu: Her neye baktığında Hakkı gören / semme vechullah sırrından mülhem. Varlık bir bütün yüz, nereye baksan hep sevdiğinin, dostun yüzü. Peki bunu nasıl yaşayıp kanıtlayacağız ve felsefe olmaktan çıkarıp kesin bilgi (yakîn) olarak canlandıracağız?

***

İşte tevhid eğitimi, benlik eğitimi, sufi geleneğimizdeki kendini bilme yöntemi. Bunun tek sermayesi var: Aşk! Yunus ve diğerlerinin evrenselliği burada.

Yunus için de mürşidi Tapduk’un yüzü özün özü’dür. Bütün hallerin toplamıdır. ‘Vechullah’ sırrı bu yüzün içindedir. Bütün baktığın her şeyde onun yüzüne bakmak demek, anlamı aça aça alemleri kuşatmak demek der büyüklerimiz ki semme vechullah sırrı burada.

“Hakkı gerçek sevenlere cümle alem kardeş gelir” der Yunus. Bu sosyolojik ve hümanist bir kardeşlik değil. Herkesin birbirine (baskın olana) benzemesiyle sonuçlanıyor bu zaten pratikte! Bazı AB üyesi devletlerin savaş mağduru mültecileri sınırdan geri döndürmesine, ölüme terk etmesine kadar karşılığı var bu tarz bir kardeşlik yanılgısının ısrarla pratik hayatımızda.

Farklı ve benzemez olanı, bütün insanlar arasındaki gerçek birlik halini kast ediyor Yunus. Hepimizin içindeki Hakkın tecellisi ‘değişmeyen öz’deki bir oluşumuzdan bahsediyor. Özünde bir olma hali. Bu hakikat bilgisini evrensel bir ifadeyle kendi anadilinde ifade ediyor.

Tevhid ehline göre her baktığına Hak nazarıyla bakmak, hem zihinde hem gönülde başkası ve öteki fikrinden kurtulmak demektir. Yani hümanist / küresel bir kardeşlik temasının ötesinde, bütün varlığı ‘bir’ kılan vahdet tecrübesiyle.

Kediye köpeğe, taşa çiçeğe böceğe mahluk olarak bakarsan mahluk olurlar. Hak olarak bakarsan Hak olur der tasavvuf ehli. Hayvana bitkiye veya başka muhtaç kişilere nefsimizle merhamet etmek hümanizmle sınırlar hakikati.

Hakkın sureti oldukları bilinciyle, özümüzün bir oluşuyla, nefsimizden bir suret oluşuyla bakabilme ameliyesi. Böyle öğretiyor tevhid eğitimi veren üstatlar. Nitekim Yunus, dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlam seni. Seherlerde kuşlar ile… Gökyüzünde İsa ile Tur dağında Musa ile.. çağırayım Mevlam seni!” der. Varlığı birleyerek.

***

Aşk dedik evet. Tevhid eğitimiyle / kendini bilme yolculuğuna talip olanların sermayesi. Yunus’un dizelerindeki evrensel bilgiyi yorumlayabilmek için ilk bilmemiz gereken bu. Aşk. Çiçek kalp ikonları insancıl gülücükler değil. Tüketim aracı değil. Yok olmanın sermayesi! (
)

Hayatınla kanıtlayacağın bir eylem. Tam bir yokluk, sen çıkarsan aradan senden imzasını atmakta olan Yaradan imiş; anlarsın der büyüklerimiz! Nitekim Kudsi Hadiste, “bir kulumu sevdiğimde onun gören gözü, tutan eli, işiten kulağı olurum” denmesi bundan.

Kendinde bir şey olmadığını, hepsinin Hakka ait olduğunu idrak etme yolculuğu. Benliğine bir müstakil varlık vermemek. Bu suretle de özümüzde bizi bir kılan gerçeğe kavuşmak. Hak’ta fani olmak. Aslımıza dönmek. Vuslat. Ve sermayesi, adı üstünde Aşk. Böyle eğitiyor büyüklerimiz, talip olanları.

Yunus ve Tapduk gibi mürid mürşid ilişkisi bunun için şarttır. Çünkü tevhid ve aşk eğitimi insandan insana öğretilir. Kitap bilgisiyle olmaz. (Devam edeceğim inşallah.)

#Tevhid
#Yunus
#Tapduk