Seninle ben; karşılaşmazdan çok önce meğer aynı cephede savaşıyormuşuz. Küçük savaştan büyük savaşa dönmekte olduğumuzu idrak edince karşılaşıverdik. Birbirimizi bilmeden biliyor, tanımadan seviyormuşuz. Ne talihimiz benziyor, ne yolumuzdan geçenler. Ama bizi bir araya getiren Rabbim, ikimize de en güzel amelimizle muamele ediyor olmalı.
Zira sen uzun zaman gide gele, işin erbabı diye bilinenleri yoklaya yoklaya sana ayna olacak gerçeği aradın, pes etmeden. Bense beni adım adım âlemlerin kalbine getiren tevafukların yansımasıyla Kâbe’de yalvara yakara gönülden istemiştim gerçeğime yaklaşmayı.
O vakitler dualarımızın sessizliğinde çok harlı çok alevliydi içimizdeki kelimeler. Gençliğimizde farklı kültürlerin maneviyat yöntemlerini, psikoterapinin çeşitli metodlarını sadece okuma düzeyinde değil, arazide de epeyce nefsimizden geçirdiğimizi biliyorum ikimizin de.
Yaklaşıyor açılıyorduk kendi alfabemizde ikimiz de. Sözsüz kelâmsız bir yakarış, bitmeyen bir özlem, kesintisiz bir arzuydu senin niyazın da muhakkak. Gözyaşı ile uzayan gecelerin uykusuz karanlığında batmayan güneş bizi nasıl da ısıtıyordu.
Seni görür görmez kendimdeki bir sırra bakar gibi olmuştum. Aynanın taşıdığı bu sırdı manamda tecelli eden.
***
Evet ikimiz de psikolojinin dolambaçlı yollarından geliyorduk toz toprak içinde. Hayatımızın farklı kesitlerinde geleneğimizdeki nefs eğitimi yöntemiyle tanıştık. Tanışmak ne kelime. Paldır küldür içinde bulduk kendimizi. Üzerimizde ne çok iz varmış, silinmesi gereken.
Ne çok itirazımız, ne çok reddiyemiz, ne çok çengelimiz varmış hayatta. Davalardan kavramlara, davranışlardan düşünce akımlarına! Defalarca örtmüş bizi yorumladığımız dünya.
Gerçeğin dilini icra etmek bu toprağın mayasındaki aşk virtüözlerinin irfan geleneği. Ama aslımızın gerçeğini böyle ödünç ithal sentetik kelimelerle kat kat örten dil, zihinden gönle bir türlü inmediğinden olsa gerek evrenselliğin edebini tutturmak kolay değildi bizim için.
Yıllar içerisinde kalıplaşmış fikirler, ezberi yorumlar, felsefenin uçsuz bucaksız kuramları, sosyolojik analizler, metafizik bağlamlar, artistik iddialar, sanatsal arayışlar, kavramsal cart curtlar... derken! Kanlı ve terli bir süreçte tevhid dilinin elifba’sını sökmeye çalışırken duyduk birbirimizin sesini.
***
Acıtan bir geçmişten çok uzun soluklu bir mücadeleyle galip çıkmıştım. Allah’ın lütfu, her seferinde belayı ikrama çevirdi hayat. Bilerek ya da bilmeden başından beri mürekkebim aşk oldu. Başka bir şey hiç aramadım.
Hakkıyla yazabilmek, kelimelerin perdesini indirip gerçeğimin diliyle kendimi ve aslımı anlayabilmek için yazmaktı amelim. Kelimelerin içinden Hakkı söyleyebilmek içindi dünya işlerinden, meslekten, para puldan, eş dost çevrelerinden her vazgeçişim, her terk edişim edilişim.
Meğer aradıklarımı da bu yolla bulacakmışım. Buldukça örte örte gittim. Biricik ölçümün hudutlarını sessiz devrimlerle genişlettim. Ama bir türlü yok edemedim fazlalıklarımı. Daha ne kaldı bende benliğimden geriye dedikçe yıkılmaya devam ettim.
Birlikte tecrübe ettikçe anlıyorduk. Harabeye dönmek dahi yetmiyordu. Ancak yıkılmaya başladıkça idrak ediyordum şöyle bir duvarım daha varmış meğer diye.
Benlik kaleleri yeryüzünün en çelik konstrüksiyonlu betonarme yapılarının malzemesinden daha sağlammış. Hafriyat kamyonu defalarca doldu boşaldı. Süpüre süpüre bitmedi molozlar.
***
Artık dayanamıyorum, dediğimizde bizi kendimizin dayanağı haline getiren başka hiçbir nefs terbiye yöntemi bilmiyorum. Yükümü hafifletmek yerine kabımı genişletiyor çünkü gerçeğin üstadı. Kaldıramayacağımı sandığım ne varsa. Taşıyamam bu kadarı da fazla, dediğim ne varsa.
Ne müthişmiş diyorum. Yedi başlı ejderha olan nefsini başından ezdiklerinde, benliğin en saklı zaaflarına dek ayaklar altına alındığında bütün hücrelerinle bütün zerrelerinle aşka bulanmış kalmış olduğunu fark etmek. Aşk olsun!
Kim öğretebilirdi bunu bana aşk sırrının emininden başka? Başka kim değiştirebilirdi kişiyi gerçek anlamda, ne yıkabilirdi duvarlarını, ne dönüştürebilirdi benliği aşk üstadının dışında! Her şeyin malzemesinin aşk olduğunu anlayana kadar!
Sahi başka ne vardı? Sen de ben de kime itiraz edecektik ki, aşk erinden içre kendimizden başkası mı var! Şimdinin sırrında olup duran, her an yerli yerince, hep Kendi iken! Kanaya kanaya.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.