Neyi seçtiğimizi bir cümleyle söyleyeyim bu seçim sonuçlarına bakarak: Güçlü kudretli bir ülkenin dünyanın gerçeğine katkı sunmaya kararlı insanca yaşamak isteyen küresel vatandaşları olmayı.
Tayyip Erdoğan’ın kendi partisinden daha yüksek oy oranına ulaşması elbette kaçınılmazdı. Kişilerin yönetme ve liderlik kabiliyeti yine de toplumsal manayı temsil edemiyorsa, çok çabuk kesiliyor. 16 yılda 5 genel, 3 yerel seçim, 3 referandum kazanan Ak Parti’nin pazar günkü seçimlerdeki yeni başarısı (oyları yüzde 6 oranında düşmüş olmasına rağmen) elbette lideriyle ulaşılabilecek bir başarı, dünyada örneği var mı bilmiyorum.
Fakat bu partiye oy verenlerin sosyolojisindeki değişimin dinamikleri liderin şahsi özelliklerinin çok ötesinde olmak kaydıyla bu mümkün olabildi şimdiye kadar. AK Parti’nin başarısını Tayyip beyin kişisel özelliklerine ya da kimliğine filan dayandıranların ona olan nefreti ve düşmanca tek adam söylemine bel bağlamaları bu yüzden hep yanıltıcı oldu. Zira Ak Parti’nin başarısı, Tayyip beyin temsil ettiği bir tek veriden ibaret olan özellikleri değil, çok çeşitli toplumsal manaları kendinde cem ederek taşıyabilmesinde saklıydı.
**
Ona yıllarca görkemli sarayda keyif çatıyor diyenler dahi bir tek gün bile ayaklarını sehpaya uzatıp keyif çatacak vakti olmadan mücadele ettiğini, saray diye alay ettikleri külliyede, ki külli iradenin kalbidir, vatandaşların darbecileri önlemek için şehit edildiklerini vs görmezden gelerek... Ancak bu kadar olacaktı yine diyesiyim!
Fakat buradaki manayı diri tutan en önemli faktör muhakkak ki Devlet Bahçeli’nin tavrında saklı. Nereden bakarsanız bakın, miting düzenlemeden, kampanya yapmadan, Başkan adayı çıkarmadan yani kendi partisindeki dinamikleri neredeyse sıfırlayarak Tayyip beyin liderliğini kabul etmeseydi ve partisiyle ittifak etmeseydi, Ak Parti’den kaçan oyların İyi Parti’ye, bazı yerlerde HDP’ye, hatta Saadet Partisi’ne filan gidişiyle bu kadar bile oy oranına ulaşamayacaktı iktidar partisi.
Üstelik Bahçeli pek çok Ak partili geçinen menfaatçi ve yalaka tiplerin asla yapmadığı bir şeyi yaptı ve elini taşın altına koyarak partisinin oy oranını da yüzde 11’lere yükseltti. Bahçeli’nin bu fedakarca ittifakıyla Ak Parti’ye kızgın olup oy vermeyecek seçmenler yine de bu Cumhur ittifakının içinde kalabildi MHP’ye oy vererek. Ve bu sayede MHP’den İyi Parti’ye giden oyların açtığı boşluğu Ak Parti’den MHP’ye gelen oylar takviye etti.
Yoksa yeni kurulmuş ve lideri Akşener’in ancak yüzde 7 küsur oy almış İyi Parti’nin yüzde 10 oranında seçmenden oy alması son derece dikkate şayandır. Bir bakıma bilinen güvenilir isimlerin milletvekili adayı olarak gösterilmesinin etkisi olabilir ama Meclis’e 46 milletvekili sokabilmesini bunun dışında sadece Fetö operasyonu olarak açıklamakla da yetinmemek gerekiyor. İlla kızgınların oy hareketliliğini yorumlamak gerekiyor.
**
Önümüzdeki dönem, cumhur ittifakının bu politik hamlesine bana kalırsa muhakkak yeni söylemler bularak eylemlerinin anlamını doldurması gerekiyor. Çünkü Ak Parti çok uzun bir süredir artık ne ideolojik, ne kimliksel ne de hayat tarzına dayalı bir siyasi söyleme sığmıyor. Aynı şekilde MHP de yine çok uzun zamandır terör karşıtlığına, vaktini doldurmuş ülkücü nakaratlara, ırkçı coğrafyacı söylemlere filan sığamıyor.
Kültür siyasetini etik ve estetik değerlerin sanattaki çevrede veya mimarideki ifade biçimlerini güncelleyerek yeniden bir ülkücü / milliyetçi hayatın dip akıntılarında karşılığı olan hareketliliği / canlılığı inşaya katkıda bulunması gerekiyor. Kan ve kılıç siyasetine gül ve gönül siyasetini eklemleyerek gönül içre sınırsız bir irfan havzasını diriltebilir bu ittifak. Bir ruh ihyası ile medeniyetin manevi taşlarını somut biçimde döşemeye katkı sunabilir.
Yoksa Meclis aritmetiği hesaplamakla, politik manevralar organize etmekle kısırlaşan iç dünyasının sınırlarını aşamaz, genişleyemez, dönüşümün motoru olmaya soyunamaz. Bahçeli’nin şahsi insiyatifine hapsolunacak bir toplumsal dirilişin öznesi olamaz yoksa bu ittifak.
Tabii İyi Parti’nin bu kültür güncellemesinin neresinde duracağını da iyi gözlemlemek gerekiyor. Yoksa politik kumpasların var ettiği operasyonel bir parti olmakla yetinecekse, bir sonraki seçimlerde mevcudiyet göstermesi zorlaşır.
**
Muharrem İnce’nin CHP’nin oy oranının ötesinde oy alması kaçınılmazdı. (Neredeyse CHP’nin yüzde 7 fazlası) Lakin CHP’nin gerçekten ihtiyacı olan terörist ve işgal girişimcileriyle ittifak etmek mi, yoksa vatanperver bir kalkınma hamlesine öncülük edecek yeni küresel / ulusal söylemleri geliştirmek mi, buna da CHP’yi dizayn edenler karar verecek gibi görünüyor.
**
Acizane benim açımdan en ikircikli durum her zaman demokrasi adına Meclis’e girmelerinden yana olduğum HDP’nin yeni dönemdeki duruşuyla ilgili. Zira özellikle 15 Temmuz ve gerek hendek savaşlarındaki vahşet ve Demirtaş’ın sokağa indirdiği elemanlar yüzünden yaşanan elli küsur kişilik katliam, gerekse onlarca canlı bombanın patlatılması ve masumların katledilmesiyle sonuçlanan terörist eylemlerin direniş olarak yutturulması apaçık yara halinde dururken:
Barış için teröristlerle bile işbirliği yapmayı göze almış devleti katil ilan eden eli kanlıların devletin Meclisi’nde siyaset yapmakla yetinip yetinmeyeceği hepimizin vicdanında bir soru işareti. Oyların yüzde 12’ye yakınını alarak 67 milletvekili çıkardılar. Bu partinin terör bağlantısı tartışılırdı eskiden. Fakat son dönem yaşanılan olaylardan sonra bizzat kendilerinin YPG gibi örgütlerin temsilcisi olduğunu itiraf etmeleriyle ve terörü üreten durumdaki pozisyonları alenileştikçe olayın yüzü değişti.
Vatandaşın cebinden çıkan paralarla alacakları milletvekili maaşlarını ellerindeki kanla nasıl hakkedeceklerini birbirine soran eski HDP seçmeni pek çok tanıdığım var.
**
Seçimlerin galibi mağlubu derken önümüzdeki dönemin meclisini, yasama ve yürütmesini filan daha epey konuşacağız muhakkak. Fakat Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesinin toplumsal hayatımızdaki ve kendi küçük dünyalarımızdaki yansımalarını henüz yeni yeni yaşamaya başlayacağız.
Politik tahliller biraz dindikten sonra derin siyasi hayatımızın içinden yeni başlıklar çıkaracağız hayırlısıyla. Benimki acizane kültürel siyaset olacak büyük ölçüde. Çünkü siyasetin kültürel boyutunu gündeme getirmediğimiz sürece, kuru gürültü eşliğinde “bürokratik kadrolar liyakatsız, ehil elemanlar yok” nakaratıyla bir seçim daha geçiremez haldeyiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.