Fransa’da halkın yüzde 80’lere varan desteğini alan ‘sarı yelekliler’ mağazaları yağmalayıp pahalı malları çalarak, arabaları yakarak, vitrin camlarını kırıp dükkanları talan ederek neoliberal politikalar tarafından nasıl mağdur edildiklerini göstermeye çalışıyorlar!!
Bu tarz bir toplu nefret gösterisiyle sahne alan eylemler çıkış noktasında ne kadar haklılık içerirse içersin zulümle sonuçlanıyor. Avrupa’nın hızla ekonomik çöküşe gittiği sır değil, orta sınıfların mağduriyetinin üzerine örtmek de giderek imkansızlaşıyor. Ve liberal sistemin küresel işleyişindeki bir kıvılcım eninde sonunda bütününü ateşe verebiliyor.
Farklı ülkelerdeki kitle isyanlarına bakıldığında, her seferinde işin içindeki provokatör ve moderatörler elbette olmazsa olmazıdır toplu nefret eylemlerinin. Ama benim kastım ferdî öfkenin bir zaaf olarak kendine ve başkalarına zulmetmesi.
***
Dünyanın pek çok yerinde mazlum konumda sömürülen ve birbirine düşürülen Müslüman kitlelerin canlı bomba olarak sivil halklara direniş uygulamasını nasıl kabullenemezsek, küresel liberalizmin mağdur ettiği başıboş kitlelerin protesto amacıyla yakıp yıkmasını ve malları yağmalamasını da kabullenemeyiz.
Tıpkı haklı talepleri için mücadele eden bazı mağdur grupların ses duyurmak ve sistemi sarsmak için teröre başvurmasını destekleyemeyeceğimiz gibi. Çünkü bu topraklarda özellikle etnik, dini, mezhepsel mazlumiyet üzerinden kitleleri provoke eden ‘haklılıklar’ öylesine zalimce kurgulandı ki, bazı çok seçkin kimseler ısrarla terörü kınayamaz hale geldi hep.
Eko feminizm ve kadın özgürlüğü adına canlı bomba olarak sivil halkın içinde vücudunu patlatan genç kızların kahraman olarak alkışlanması gibi. Böylesine kan ter ve gözyaşı devrinden kurtulmaya çalışırken artık tuzağa düşmemek elimizde.
***
Haklı olmanız eğer nefsinizden kaynaklanıyorsa, haklı olmanın Hak ile ilişkisini kuramıyorsanız, elbette hudutlarını çizemezsiniz. Ve haklılığın getirdiği öfkeyle yakıp yıkar, yağmalarsınız.
Fransa’daki yağma görüntülerine bakarken bizdeki 6-7 Eylül olaylarını hatırlamadım değil. Bu, insanlığın nefsinin zaaflarıyla ilgili bir gerçek maalesef. Haklı olmanın hudutları vardır. Çünkü Hak; haksızları da kuşatır.
Haksızlığın; faşizmin, sömürünün, işgalin, istismarın, tahakkümün tabirini yaparken Hakkı unutursak, aslında Hak yok demeye geliriz. (Ki O’nsuz bir yaprak kıpırdamazken, zulmün ardındaki hikmeti görebilecek bir ibret misali, ilahi sırrından açılsın gönlümüzde diyerek!)
Evet günlerdir içlerindeki öfke ve nefreti topluca alenileştiren eylemcilerin yaptıklarına bakıyorum. Belli bir ideoloji ve dava adına değil, kendi münferit hayatlarındaki tatminsizliğin dışavurumu adına eylem yapan kitlelerin başıboşluğunda müthiş bir tatminsizlik görüyorum.
Şiddete başvurmak dışında onların muhalif olma dürtülerini tatmin edecek hiçbir haklılık eylemi kalmamış. Böylesine bir savruklukla, evet, şiddet onlar için maneviyat olmuş.
***
Kadim kültürümüzde (ki evrensel insanlığın marifet düzeyi olmalı bu aynı zamanda) ferdî öfke ve intikam duygusunun kitleselleşerek zulme yol açmasını önleyecek, lakin haklılığın diliyle muhalefet edilecek bir üslup mevcuttur.
Her ne kadar küresel liberal alışkanlıklar öncelikle bu kadim tutumumuza ket vurmuşsa da, her seferinde hatırlamakta ve hatırlatmakta yarar var. Tevhid geleneğimizde nefs terbiyesi sonlandırılmadan yani ‘güzel ahlak’ kemale ermeden insanlığın / dinin tamam olması mümkün değildir. Nefsini Müslüman etmeden, isterse bütün dini farzlarını yerine getirsin, gerçeğin nuru tahakkuk edemiyor çünkü.
Buradan hareketle salike nefs eğitiminde şimdi yapılanın aksine, nefretini dışavurmadan, içten içe sürdürmesi telkin edilemez. Öyle ya, ‘küresel uyum’ ve ‘hümanist hoşgörü’ adına liberal değerler bizden öfke ve nefretimizi içimize gömüp, ‘siyaseten doğrucu’ bir taktikle, konformist ve uysallıkla davranmamızı öneriyor.
İçindeki olumsuz duygulara, nefsinin zaaflarına zaten hâkim olamam diyor sistem bize. İçinden ne yaparsan yap, yeter ki dışından makul ol, idare et, öfkeni dizginle, devleti veya iktidarı zora sokma!
Oysa bizdeki tevhid eğitimi, dışından istersen söv, döv, kılıç çek, ama içinden nefret etme der. İçinden bir’le, muhatabının Hak olduğunu hatırla, atan el ile tutan elin bir olduğunu hep gönlünden bil. Ama işin uygulamasına gelince elbette zulme pabuç bırakmayacak, gerekirse kılıcı eline alacaksın.
İsevi bir hoşgörü ve pasif bir direnişten geçtikten sonra Muhammedîlerin makamında ancak bu şekilde / yani içinden nefret etmeden, nefsinde bir öfke ve gazap duymadan, haset, intikam, tahakküm, üstünlük zaafı bulundurmadan alacaksın kılıcı eline. Hak için, haklayacaksın.
Hz. Ali’nin nefse karşı cihadı bunun en müthiş örneğidir. Nefsinde nefret uyandığında esir aldığı adamı serbest bırakıp savaş meydanını terk etmiştir.
***
Bugün yakıp yıkan, yağmalayan kitlelerin maneviyat olarak elinde kalan yegâne tutum muhalif olmak. Ve muhalefetini severek değil nefret ederek yansıttığı için zulme yol açıyorlar. Burada da, orada da.
Şiddetin panzehiri, içindeki nefret ve öfkenin eğitilerek terbiye edilmesidir. İster Fransa’da ister burada, ister şu devinde ister bu devirde.
Sosyolojik psikolojik atıflarla dizginlenemeyecek, entelektüel birikimle çözülemeyecek ‘sonsuz şimdi’ye ait olan nefsani zaaflarımızın terbiyesi gerçekleşmeden, daha nice ‘özgürlük eşitlik kardeşlik’ mottalı sistemler kurulur ve yine kuranlar tarafından yıkılır, kim bilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.