Toplumların da nefsi var. Can yakan, kötülüğü süslü gösteren teröristleri var misal. Ta ki halis niyet ve gayret ile melekelerini kendine secde ettire ettire nefsini terbiye edip kaynağını kendi içinden çekmeye başlayana! Ameli alem olana kadar toplumun! Sonrası medeniyet. Tabiri caizse gönülliyet yönetimi.
Evet, Cebrail’in kanat sesini gönülliyet yönetiminde işittiren, kemale ermiş yani tevhid medeniyetini (Medine’sini) kurmuş toplumlar elbette insanlığa aşk tohumunun hiç yok olmadığının bilgisini emanet ediyor. Böyle bir kalp ilminden, yani kendini bilenlerin yeşerttiği medeniyetten gelip çölleşmiş havzalarda su arıyoruz biz.
***
Şimdi herkes kitap yazmak istiyor. Mesela roman, hikâye. Yani formatı nesnesi şekli şemaili tanımı tarifi önceden belirlenmiş, bazen sipariş bile edilmiş, somut bir hedefle yazar oluyor elemanlar. 20 yıldır 11 kitabı yayınlanmış, (ağırlıklı olarak roman ve sonra deneme) bir yazar olarak, ilk günden bildiğim (bilmeden bildiğim) şu:
Yazdığım şeyin kitap olup raflarda okura sunulması son aşamadır. O kadar son aşamadır ki, bir sonraki aşamayı neredeyse hiç yaşamam: Güçlü bir tanıtım ve pazarlama bombardımanıyla çok satmak! Bu aşamayı elbette yabana atmıyorum. Okura ulaşmak eğer bir gönül diriltebiliyorsanız çok müthiş bir buluşmadır. Kelimelerin miracında son ağaca varmadan önce gayet isabetli bir menzil.
Ama okura değil müşteriye ulaşıyorsanız, yani niyetiniz kitap yazıp çok satmaktan öteye gidemiyorsa, kalem ve kelimeler size binek (Burak) olamıyor. Gecenin derinliğine yıldızların ve ayın ışığını çekip yansıtamıyorsanız, zulmetteki nuru bulamıyorsunuz yolculuğunuzda.
Eserleriniz kalemin iniş kalkışlarını secde ve kıyamın sırrına yaklaştırmıyorsa / kendi derinliklerinizdeki katmanlı gerçeğin örtülerini kaldırmıyorsa: Gönül medeniyetini canlandırmaktan ziyade nefs-i emmare kültürünü temel alan sığ bir zevkle kadavra medeniyetine getir götür yapan bir bineğe dönüşüyor eserleriniz. Nakkaş nerede diye merak dahi etmeden, ettirmeden!
***
Kültür evet, her zaman evrensel olamıyor, küresel akımların pek çoğu gibi bir süre sonra siliniyor. Biz silinmeyen, evrensel, meşrep ötesi bir tevhid sanatının emanetçileriyiz oysa. Kültürümüzün hafızasında aşk ve irfan havzaları var. İçimizdeki değişmeyen öz misali.
Elmalı gibi Yiğitbaşı hazretlerinin attığı tohumla çağlar boyu bu silsileden gelen Vahip Ümmi gibi, Sinan Ümmi ve Niyazi Mısri gibi pek çok kâmil sanatçı yetiştirmiş bu topraklar. Her adım attığımız beldenin mayasında hu yankısı var. İçimizdeki evrensellik!
Tarlalar nadasa bırakılınca da tohum yok olup gitmemiş. Geçici bir kültürel akım olmamış hakikat erlerinin eserleri. Ama bugün olan bambaşka: Şairliğimizi, yazarlığımızı, çok satarlığımızı, pek derinliğimizi ispat etmeye çağırıyor küresel kültür.
Kadim kültürde Hakkı aramaya bir vesiledir sanatçıların eserleri. Onların benlikli sözleri değildir medeniyeti kuran, nefsimizi dönüştüren, ruh kılan. Onlar benliksiz makamdan çalar söyler, oynar!
Onların en büyük sanatı kâmil insan olmaktır. Ol sanat ki, gönülden talip olanlarla yani illa insan adaylarıyla canlanıyor ve illa Resulullah (sav) hakikatinin emanetçisi kâmil insanla kaim. Ki nakkaşın en güzel temsilcisi, yeryüzü halifesi, Hazreti İnsan, hep yeşeren tohum!
***
İmdi biz bu tevhid sanatının, bu evrensel insanlık kültürünün, Elmalı gibi aşk ve irfan havzalarının neresinde sakiniz? Nasıl bir sırrı paylaşıyoruz? “Mürde idim hayy kıldılar anlar mısın bu kimyayı / Evliyanın himmetiyle kanatlandım uçar oldum” diyen Vahip Ümmi’nin divanı gönlümüzü kendiliğinden ihya edebilecekken (Bkz: Elmalı İrfan Havzası Külliyatı / H yayınları 8 eser bir arada) liyakata değil tüketiciler olarak dedikoduya odaklı bu kadavra medeniyetimizin derinliklerinde daha ne kadar vasatla oyalanacağız?
Doğuyu batıyı sosyolojik veya etnik kimliklere ayırmadan, her yönü tavaf eden tevhid erleri gönül medeniyetini aşk ve irfan ile kanatlandırmış gibi? Çağlar boyunca kâmil yetiştirip insanlığın gönlünü diriltmemiş, Elmalı’daki gibi tohumunu kesintisiz yeşertmemiş, ihya ettiği toprakları Medine kılmamış gibi?
Gönül ehli elbette ne Elmalı’daki ne de başka bir kültür havzasındaki dergâha sığar. Yeryüzünü mescid, evini saadethane kılmış, yaşadığı yeri merkez yapmış velilerin nefesini çekmeye ne bütçe, ne belediye dedikoduları, ne müdür rektör yönetici ihaleci kaprisleri engel olabilir.
Ama bugün gelenek ve kültür adına yapılan iyi niyetli çabaların pek çoğu dahil, tevhid sanatımızın inceliklerini hiç yakalayamadığımızı, gözümüzü hep nefs-i emmare kültürüne diktiğimizi (çünkü küresel olan bu) görüyorum.
Tevhid kültürüne nefes vermiş, varlıkla dost olmuş, yâr yüzünü her şeyde görmüş Hak dostlarının eserlerine bir canlı emanet değil de dedikoduyla tüketilecek bir meta muamelesi yapmaya daha ne kadar devam edeceğiz?
***
Yönetim biçimleri, kültürel akımlar, aidiyetler, meşrepler, ideolojiler gelip geçse de ol tohumun beslendiği havzalarda ekin bitmeye devam ediyor. Toprak çölleşse de gönül ihya edildiğinde goncadan güle hicret gerçekleşiyor. Güzel kokunun sırrını ol nefesten çekiyor burnu açılan aşıklar.
Nefsini ‘güzel ahlak’ üzere kâmile makamına erdirenlerin dini ancak tamam oluyorsa ve kemale ermiş dinin adına İslam deniyorsa: Allah’ın ‘veli’ esması nasıl yönetimimiz cumhuriyet oldu diye kesilmiyorsa, liyakat ve adalet tesis edilene kadar nadasa bırakılmış tarla misali, tohum kendini muhafaza etmeye devam edecek.
Çoğulcu bir medeniyet misali dört bir yana saçılamıyorsa bugün tevhid şuuru, gerçek taliplerin gönlünü yeşertmeye devam edecek. “Boş değilim dopdoluyum bu tevhidin sırrı ile / Dost zatının envârını dört yana saçar oldum” diyen Vahip Ümmi, yayıncılığın külliyat formunda kabul görmüyorsa da içerilerde işitiliyor, işitilecek.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.