Gönlün harcı biziz biz!

04:0017/02/2018, Cumartesi
G: 17/02/2018, Cumartesi
Leyla İpekçi

Bizler soğuk savaş döneminde büyüdük, ama her zaman yakın coğrafyamızdaki sıcak savaşların içindeydik. Filistin kanayan yaraydı, Lübnan iç savaşında yaşanan katliamlar, Kıbrıs olayları dün gibi geliyor. Çocuktum daha.Yugoslavya dağılırken Bosna’daki zulme, Rusya üzerinden Çeçenistan’a, Afganistan’a, Amerika’nın birinci ve ikinci körfez işgaline, Iran Irak savaşına tanık olduk. Giderek büyüdük, genç olduk, ihtiyarladık.İçerisi de toz dumandı hep. Kendi darbelerimizle, iç savaş kışkırtma senaryoları

Bizler soğuk savaş döneminde büyüdük, ama her zaman yakın coğrafyamızdaki sıcak savaşların içindeydik. Filistin kanayan yaraydı, Lübnan iç savaşında yaşanan katliamlar, Kıbrıs olayları dün gibi geliyor. Çocuktum daha.

Yugoslavya dağılırken Bosna’daki zulme, Rusya üzerinden Çeçenistan’a, Afganistan’a, Amerika’nın birinci ve ikinci körfez işgaline, Iran Irak savaşına tanık olduk. Giderek büyüdük, genç olduk, ihtiyarladık.



İçerisi de toz dumandı hep. Kendi darbelerimizle, iç savaş kışkırtma senaryoları gereği etnik, mezhepsel felaketlerle, bitip bilmez terörle haşır neşir olduk. Bütün felaketlerin arka planındaki aktörlerle bazen stratejik varoluş gereği ittifak ettik, bazen vicdan adına düşmanlık ettik milletçe.

Kimi zaman adaleti savunurken kullanıldık, kimi zaman zulme karşı duruyoruz derken yazılmış gizli savaş senaryolarına bilmeden oyunculuk ettik. Vesayet rejimlerimizle, devlet içindeki devlet meseleleriyle mücadele ederken her seferinde beterin beterini gördük, bitmek bilmedi savaşlar.

Barış savaşın bir diğer adıydı, anladık. 15 Temmuz direnişiyle milletçe dirilene dek çok kanımız döküldü, çok ağladık, çok öldük.

***

Vatanını, geleceğini, demokrasini, çoluk çocuğunu koruma mücadelesi kimileri için her zaman hamasi bir ülküydü bu ülkede. Kimileri için de her zaman aşkın tecellisiydi. Birinci dünya savaşı, Çanakkale günleri de dahil!

Şimdi yine böyle. Kimileri memleket ayakta, ne olduğunun farkındayız ta başından bu yana diyor. Azimli ve gayretli, kendimiz için değil hepimiz için ettiğimiz mücadelenin kıymetini biliyoruz diyorlar. Onlar canını feda etmeyi göze alarak cepheye giderken, kimileri de kendilerini koruyan aşk erlerine dair şüphecilik içinde normal hayatını sürdürüyor.

Böylesine sıcak bir ortamda her şey olup dururken... Teşkilatlandırıp eğittikleri taşeronlarıyla üzerimize gelen küresel ittifaka karşı iletişim diplomasi pazarlık gibi yöntemleri kutsayarak flört etmekten kendilerini alamıyorlar.

Hep böyleydi, böyle de olacak. Peki neyin savaşındayız?

***

Hiç bitmeyen savaşların iç yüzünde kendimizle savaşıyoruz. Savaşın manalarını tabir ederken içten dışa, içe geçip duruyoruz. Kötü huylarımızın tuzağında, nefsimizin suretleriyle boğuşup duruyoruz. Kılıcı düşmana salladığımızda, en büyük düşmanın benliğimiz olduğunu hatırlamaya çalışıyoruz.

Düşmanla en büyük mücadele kendi içimizde. Dosdoğru olma mücadelesi. İnsan mertebesine ulaşabilme ameliyesi. Eylemlerimizi, tavırlarımızı, işimizi gücümüzü hakkıyla yapabilme gayreti, savaşta en keskin kılıcımız değil midir?

***

“Afetlerde mülk afetinden büyük olmaz, ki ona yetişecek alemde nizam kalmaz” diyor Sinan Paşa’nın Marifetname’sinde. “Zatında her ne miktar lütfederse, kahrı dahi olmaz gerek. Ve hazinesinde her ne kadar tiryak var ise zehri dahi olmak gerek.”

Kahır ve lütfunu birlemeye, atan el ile tutan elin, celal ve cemalin Kendi olduğuna... İspat için aşk erlerine bakalım derken vatanı için canını vermeyi göze alarak cepheye gidenlerin aşkına şahitlik ediyoruz.

Askeri görüp gözetme üzerine nasihat verirken savaş erlerine yeterince bakmak gerek, askerlerini gereğince korumak gerek diyor Sinan Paşa. “Bunların da hünerleri buradadır. Hünerli kimselere değer vermek gerek. Ki durmadan hünerleri artış göstersin. Yetkin kimselere kol kanat germek gerek, ki yetkinlikleri artadursun.”

“Eğer şehit olursa önünde evladını iyi riayet etmek gerek. Her birine astlarının yürekten bağlılık göstermeleri gerek. Ve kendisinden büyüğe saygılı davranıp buyruğunu tutmaları gerek.”

Evet ne de olsa her aşık müstakil bir vakıf medeniyeti değil mi? Kendini aşk ile vakfedecek erler yetişiyor bu topraklarda. Giderek serilip serpiliyorlar. Bölgemize yeni birlikler, dünyaya yeni düzen geliyor. Gören gözler bu değişimi, bu dirimi görüyor. Göremeyenler perde üzerine perde çekiyor savaşın içinde.

***

“Tevhid medeniyetinde ben diyerek olmaz.” Diye yazmıştım içinde 15 temmuz şehidi bir karakterin de olduğu Dem Yüzü adlı romanımda: “Belki kanlı bölgemizde şimdi her şey toz toprak yığını gibi duruyor. Ama kazıyoruz usul usul. Eşeliyoruz toprağı. Kömürden elmas çıkarıyor, bakırı altına çeviriyoruz. Yepyeni bir güneş sistemine girmek üzereyiz.”

Derin devletimize biraz da aşk elitleri sızsa diye niyaz etmişim. Adaletle hükmetmeye, aşıkların adını maşuk olarak yazmaya ahdetsek. Savaşsız bir an yok. Ama nerden bağlanırsan bağlan, temas noktası bir değil mi?

“Bir mana doğuyor hayatımızın kalbinde. Allah’ın nuru ile aydınlanıp genişlerse ev olacak gönül. Saray olacak. Yarımada. Anadolu, Türkiye olacak. Kendini bilenler ülkesi olacağız. Genişleyecek gönül. Saklı hazineyi çıkarıp nurlanmış şehrimizi inşa edeceğiz.

Şehrini memleketini sula. Yeşert.

Beşibiryerde olsun gönül.

Dünya beşten büyük. Gönül kainattan geniş. Harcı biziz biz!

#Vatan
#Gönül
#Minnet