En güzel yer!

04:0015/12/2018, Cumartesi
G: 15/12/2018, Cumartesi
Leyla İpekçi

Mevsimler dönüyor, elma ve şeftali bahçelerini, zeytinlikleri, nar, ayva ceviz ve kestaneyi, meşe palamutlarını, ahlat ağaçlarını geçiyoruz, dönüyoruz dönüşüyoruz. Yol uzuyor, biz yaklaşıyoruz. Büyük şehrin semt isimleri giderek taşranın ilçelerine, kasabalar terk edilmiş mezralara karışıyor.Adım başı isimli isimsiz azizlerin mekânı, ören yerleri, türbeler. Bir kısmı ziyarete açık, onarılmış, turistik talepler için düzenlenmiş. Birçoğu metruk. Gönüllerde makes buluyor her birinin beklediği anlam.

Mevsimler dönüyor, elma ve şeftali bahçelerini, zeytinlikleri, nar, ayva ceviz ve kestaneyi, meşe palamutlarını, ahlat ağaçlarını geçiyoruz, dönüyoruz dönüşüyoruz. Yol uzuyor, biz yaklaşıyoruz. Büyük şehrin semt isimleri giderek taşranın ilçelerine, kasabalar terk edilmiş mezralara karışıyor.


Adım başı isimli isimsiz azizlerin mekânı, ören yerleri, türbeler. Bir kısmı ziyarete açık, onarılmış, turistik talepler için düzenlenmiş. Birçoğu metruk. Gönüllerde makes buluyor her birinin beklediği anlam. Açılan avuçlarda yükseliyor dualar semaya, farklı dillerde akıyor gözyaşı, yakarış. Ve umulmadık tabirleriyle birbirini kovalıyor rüyalar.

Memleketin taşralarında çınaraltı sohbetleri devam ediyor. Avuçları buruş buruş, kaşları çatık, alınları terli ihtiyarlar. Semaver, seccade, tespih. Yine dualar, dualar. Kimi gönüller mutmain, kimileri çaput bağlıyor taptığı her düşünceye yoruma.

Hayratlarda durup yaptıran kişiye dua ediyor, su içiyoruz. Bartın’da Dörekler köyünden geçerken “aaa İnciller mahallesi imiş” diyorum. Tıpkı Samandağ’da “Kabala” köyünü gördüğümde ya da Zile’de “Küçük İsa Köyü”nü duyduğumda heyecanlandığım gibi. Geçmiş uygarlıklardan bize kalarak bugünkü medeniyetimizi dönüştüren ne varsa kaynıyor, kaynaşıyor, dolanıyor ânımıza.

***

Hava soğuyor, sarkıt ve dikitler keskinleşiyor. Kasabanın tek kültür merkezi düğünler iç mekâna taşındığından biraz hareketleniyor! Beyaz eşya kampanyalarını, özel çekilişleri, kutlu doğumları takip eden ihtiyarlar yine memlekette yalnız, yine sabır büyütüyorlar tenhada. Çocuk ve torunların gelişini gözlüyorlar. Balını, tereyağını, sütünü pek çoğu marketten alıyor artık, tarlalar nadasta, ekinler bereketsiz, hasılat için mevsimlik işçiler yılda bir kez üst üste otobüslerle taşınıyor uzak diyarlara.

Derviş meşrepliler kesintisiz zikirde. Hayatın ortasında kimsenin fark edemediği nice aşık. Sultanlığını kurmuş nice naz ehli işinin başında seher vakti. Nem iniyor ilerledikçe aşağılara. Gecenin içinde öten bir bülbül. Bir şakıma çıplak dallarda.

Derken biraz etraflıca bakınca irfan ocakları, aile kucakları. Elan samimiyet ve içtenlik sermayesiyle gelenlere usulca açılıyor kapılar. Analar yakarış ehli. “Aman evladım fitne fesada bulaşma, aman tuzağa düşme, çalıp çırpma, haram yeme.” Kayınvalidem gibi hala eski hayatın çilesinden gelen analar dua ediyor vatanı milleti için.

“Çamaşırı kuyudan çektiğimiz suyu koyduğumuz kazanları ısıtarak yıkıyorduk, nasıl verirdi Rabbim bu gücü, şimdi düşünmesi bile yoruyor beni!” Ah anacığım diyorum ah! Köy dervişliğini doğuştan bilir kadim analar. Duştan akan sıcak suya kavuşma hayalleriyle satıldı savuruldu bağ bahçeler, zeytinlikler. Otopark oldu eski konaklarda avlular.

Taşrada can sıkıntısıyla çobanlık yapanlar, konforlu hayata kavuşunca selamete erecekti güya. Askere gidenler dönmedi, şehit maaşıyla yaşıyor ana babalar. Şimdi herkes hasta, çocuklar kıymet bilmiyor, bir bardak su istenildiğinde kalk kendin al diyorlar.

Yazın bayram seyranda, herkes dönünce memlekete eski kırgınlıklar unutuluyor tatil sezonu boyunca. Bir de cenaze törenleri var. Büyük şehirde oğlunun kızının yanında eklenti olarak yaşayıp göçen ana babalar memleketinde veriliyor toprağa. Şehirler yaşayanlarla kalabalık, köyleri ölüler bekliyor.

Binlerce yıldır aynı kaynaktan kopan suların düşüşünde gündüz düşleri. Bin bir renge bürünüyor taş, anın içinde açıldıkça asırlar. Suyun heykeltıraşlığı. Damla damla biçimlendirişi taşı. Derin vadilerde sarp kayalıklara çarparak akan şelaleler, dağ köyleri, rüzgârlı kanyonlar. Patika yollar, dev ağaçlar, yaylalar, masal ormanları.

Dağdan ot toplayan çocuklar ıssız karayolunun kenarında rızkını bekliyor. Her birinin hayalinde kurtulmak bu dağdan, bu çobanlıktan, bu kasaba can sıkıntılarından. İçinde derin göller bulunan bir mağara, yeraltı şehirleri, uzayan dehliz gibi itirazlar ısrarlı inkârlar ve alınganlıklar..

Orta Anadolu’nun harabeye dönmüş taş kiliseleri gibi geçmişimiz. Uykusuz bir akşam daha.

Eski bilge hekimler, sağlık sektörüne teslim olmamış doktorlar kadim dünyadan kalma alışkanlıklarıyla gönül kurdukları ahbaplarını ziyaret için yine geziyorlar ilçe ilçe. Sofralar kuruluyor, çaylar demleniyor, ahali hüzünleniyor çınaraltında, kahvede, kapının önünde dertleşiyorlar.

***

Türkiye’deki gündelik hayata karışmadığınız, belde belde hayatın içinde kavrulmadığınız, ihtiyarıyla genciyle çocuğuyla aynı sofraya oturmadığınız, aynı kahvede siyaset konuşmadığınız, aynı düğüne katılmadığınız, birlikte ibadet etmediğiniz sürece, gönülden gönle yollar döşenemiyor.

Mevsim dönüyor, buğu yükseliyor asfalttan. Taşın ve boz toprağın iniltilerinden başka ses duyulmazken, açık namazgahlar, Hıdrellez şenlikleri. Dedemin memleketi Eğin’de uluslararası rafting festivali! Yıllar önce dedemin köyüne ilk gittiğimde orada bizi bilen akrabalarla karşılaştığımda kalp gibi en mahremdedir memleket demiştim; dağın taşın su ve yeşilin bir araya geldiğin bu saklı diyarda ancak böyle sarp yolu aşanları bekleyen bir hazine var.

Art arda yapılmakta olan Hes’lerle şantiyeye dönmüş doğa, kesilmiş ağaçlar, akmayan su, kurumuş yataklar.

Onlar da dahil. Celali cemali. Atan el, tutan el. Hepsi dahil gönlümüzün sultanı. Bütün bunlarla dervişleri yetişiyor memleketimin. Ki Aziz nerede ise merkez orası. İster büyük şehir ister köy kasaba.

Odalarda sedir. Önlerinde sini. Duvar oyuklarında kaseler, şamdanlar, testiler. Oyalı beyaz perdeler. Geçmiş ile hayal arası bir alemde iç içe geçiyorlar.

Koylardaki eski yerleşimlerin doyumsuz izleri; güneyde Likya ve kuzeyde Amazonlar. Ortaçağ yıkıntıları arasında kuyruk sallayıp yolcuları gözeten köpekler. Nöbet bekliyorlar.

Burası en güzel yer. ‘Gönül sultangâhı.’ Çektiğimiz suyun kaynağı. Ne olur sultanım yüzümde iz bırak, yüz göster.

#Türkiye
#Doğa
#Köy
#Tarih
#Kültür